Bir gün bakıyorsunuz, İMF politikalarını eleştirirken , iş adamlarını bile hela temizlemeye mecbur bırakacak bir sefalete sürüklediğini yazarken bir sonraki gün IMF olmadan krizden çıkılamayacağını savunuyor. Ama 12 Temmuz Milliyet' te birinci sayfadan verilen yazısındaki çarpıklıklar hiç es geçilecek gibi değil. Müthiş maddi hatalar yapıyor yazısında Uras.
Birincisi verdiği tarifler yanlış . Diyor ki, " Moratoryum demek, borcu ödemeyeceğim, havada bulut sen bunu unut, demektir ."
Tarifi böyle veriyor Uras. Acaba doğru mu? Hayır değil. Uras'ın da hocası sayılan Prof. Dr. Memduh Yaşa , "Devlet Borçları" isimli kitabında moratoryum için şu tarifi veriyor:
" Borcun reddi, moratoryum ilanından ayrı ve farklı bir şeydir. Borcun reddinde, iki taraflı bir ilişki tek tarafın (borçlunun) iradesi ve girişimiyle ortadan kaldırılmaktadır. Moratoryum'da ise, iki taraflı bir ilişki her iki tarafın da anlaşması ve uzlaşması ile değişik bir biçime bürünmekte , fakat ortadan kalkmamaktadır . Moratoryum'da borçlu tarafın borcunu ödeyememesi söz konusudur. Bu durum karşısında borçlu ve alacaklı tarafın yapacakları görüşmeler sonunda, borcun bir bölümünün iptali ya da borcun tamamının ödenmesinin ertelenmesi ve yeni bir plana bağlanması gibi kararlar alınabilir. Anlaşılacağı gibi moratoryum'da, borç ortadan kalkmamakta , aksine borcun geri ödenmesi garanti altına alınmaktadır. Türkiye'nin 1958 Ağustos'unda ilan ettiği moratoryum'da bu durum aynen söz konusu olmuştur. Dış borçlarını ödemekte güçlük çektiğini belirten Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine taahhütlerini yerine getirebilmesi için daha uygun bir ödeme planı tanınmıştır."
Tanım farkı
Memduh Yaşa'nın moratoryum tarifi ile Uras'ınki ne kadar farklı değil mi? .
Konsolidasyon konusunda da aynı gayriciddilik var. Şöyle diyor Uras:
" Konsolidasyon demek, öderim ammaaa.... istediğim zaman öderim, faizini düşerim, aldığımın yarısını falan öderim, yaz tahtaya al haftaya demektir."
Oysa Memduh Yaşa şöyle veriyor tarifi :
"Konsolidasyon ya da tahkim, kısa vadeli bir borcun uzun vadeli bir borca dönüştürülmesi anlamına gelir...Ve bu değişiklik genellikle faiz oranında bir yükseltme yapılmasını gerekli kılar. "
Özet olarak, moratoryum ve konsolidasyon-ki Türkiye'nin kaçınılmaz olarak gündemindedir- konusunda toplumu doğru bilgilendirmek gerekmektedir ve Güngör Uras, gerçek bir tarif vermek yerine çarpıtmayı tercih etmiştir.
Odak: Ayşe Teyze değil
İkinci çarpıtma, devlete borç verenlerin Ayşe teyze, Ali Rıza amca yani küçük mevduat sahipleri olduğu şeklindedir.
Uras, bu konuyu da çarpıtmaktadır.
* Devletin borçlu olduğu kesimler içinde bankaların payı yüzde 70'dir ve bankalarda tasarruf sahibi olanların ağırlığı yüksek meblağlı mevduat sahipleridir.
* Tasarruf büyüklüğü 100 milyar TL olan teyze ve amcalar, toplam tasarrufların yüzde 21'ine ,
* 25 ila 100 milyar TL arasında olanlar yüzde 15.6'sına,
* 5 milyar TL ila 25 milyar TL arasında olanlar da yüzde 25.2'sine sahiptirler.
Dolayısıyla bu üç kategorinin:
* Toplam mevduatlardaki payları yüzde 61',
* Toplam amca, teyzeler içindeki payları ise yüzde 1'den ibarettir.
Evet, Türkiye yüzde1'lerin hakimiyetindeki bir ülkedir. Toplam tasarrufların yüzde 61'ine hesap sahiplerinin yüzde 1'i ni temsil etmektedir.
Dolayısıyla hazine bonosu ve senedi alanlar da, bizzat büyük bankalar ve bu bankalarda hesapları olan büyük birikim sahipleridir.
Dolayısıyla Güngör Uras'ın hem moratoryum ve konsolidasyon tarifleri hem de mevduat sahibi amca ve teyzeler hakkında verdiği bilgiler çarpıktır.
Borç çemberi daralıyor...
Güngör Uras gibi bir kalem bu çarpıtmaya neden gerek duydu?
Herhalde Uras da birçokları gibi, denizin bitmekte olduğunu, İMF politikalarının Türkiye'yi bir felakete götürdüğünü ve her borcunu ödeyemeyenin başvurmaya zorlandığı moratoryum- konsolidasyon gibi tatsız çözümlere sürüklendiğini görmeye başladı.
Tatsız da olsa, başa gelen çekilir. Ama bu tatsız çözümler konusunda da serinkanlı olup toplumu doğru bilgilendirmek gerekiyor. İMF programı ile Türkiye borçlarını döndürüp çözüme doğru yol alıyorsa, niye morotoryumdan, konsolidasyondan söz edelim ?
Önümüzdeki aylarda Hazine'nin toplam borç ödemesi (iç borç itfaları ve dış borç servisi) Ağustos ve Eylül'de yüksek, buna karşılık kaynaklar aynı aylarda sınırlı. Özellikle Ağustosta işlerin normal bir seyre geçmesi, morallerin düzelmesi ve halkın da bonolara yeniden rağbet etmesi gerekiyor. Eder mi? Yoksa döviz mi alır?
Şu anda sisteme ve politikalara güvenmeyen toplam 7.7 katrilyonluk para gecelik piyasalarda. Mayıs sonunda bu rakam 7.4 katrilyon TL'ydi. Temmuz sonunda Hazine'nin piyasalara bıraktığı 2 katrilyon TL daha buna eklenecek. Ağustos ayında Hazine'nin 8.4 katrilyonluk iç borç itfası, 600 trilyonluk dış borç servisi , buna karşılık 4 katrilyonluk kaynağı var.
Geriye 5 katrilyon TL kalıyor. Gecelikte artarak biriken paranın yarısı buraya gelirse ancak, ağustosta borçlanma sorunu aşılabilecek.
Diyelim ki, Türkiye iç borcunu döndüremedi, yüksek faizler vermesine rağmen güven sağlayamadı ve pili bitti. Ne yapacaktır?
Tatsız da olsa gidilmesi gereken çözümler konusunda toplumu bilgilendirmek gerekmez mi? Ortaya çıkacak ağır faturayı vergi, kambiyo politikaları ile, toplumun nasıl bölüşmesi gerektiği konusunda fikir üretmek gerekmez mi? Ama bunu Türkiye'de yapamıyorsunuz. Yaptığınız zaman şom ağızlı , provokatör oluyorsunuz.
Varsa yoksa IMF optiğinden bakıp konuşacaksınız. IMF'siz bir dünya olabileceğine dair en ufak bir inanç kırıntısına bile sahip değildir artık iktisatçılarımız . IMF dışı her çözüm onlar için serüven ve felaket. Peki IMF'li yaşamımızın adı ne? Ortada duran şey felaket değil mi?
Korkmayalım! IMF'siz bir dünyayı da hayal edelim. Korkmayalım, rüya görelim. Rüyalarımızı seslendirelim. Ortalığı karıştırırım diye kendimize olmadık önemler vehmetmeyelim.
Borçlarımızı ödeyemez duruma gelirsek, dışarıdan borç alamazsak ne yaparız, diye tartışmaları teşvik edelim. Tecrübeleri hatırlayalım, Genç Türkiye deneyiminden dersler çıkaralım.