Bulunan formül belli. Türkiye'yi Çinlileştirmek. Yani iyice ucuz emek ülkesi haline getirmek, bununla dış pazarlarda rekabet gücü bulacağına inandırmak ve uzun süre kurak geçecek iç pazara alternatif olarak ucuz emekle dışa yönelmek, ihracata ağırlık vermek... Bunda da rekabet rüzgarı olarak ucuz mu ucuz emeği tepe tepe kullanmak.Bir tür Çinlileştirmek.
Senaryo hazır
Hakkını yemeyelim, bu formül tek başına IMF'nin değil. Bu, bir IMF-TÜSİAD prodüksiyonu. TÜSİAD'ın da bu kriz çukurundan çıkışta umudu, yüzde 25-30 devalüasyona ek olarak ucuzlaştırılacak emekle dış pazarlara yönelmekte.
Şimdi mesele icraatta. Ama niyet, açık edildi. Medyada yer alanlara bakılırsa, "Türkiye işgücü piyasalarını değerlendiren IMF, esnek çalışmadan bölgesel asgari ücrete kadar bir dizi uygulamanın hayata geçirilmesini önerdi. İşten çıkarmaların kolaylaştırılmasını isteyen IMF, Türkiye'de asgari ücreti çok yüksek buluyor ve bölgesel asgari ücret uygulamasına geçilmesini istiyor."
Haber böyle ama detayları da var: Deniliyor ki, "Yapısal reformların Türkiye için önemini ortaya koyan bir çalışma hazırlayan IMF ise işgücü piyasalarına yönelik yeni öneriler getiriyor. Türkiye'de işsizliğin önlenmesi ve istihdamın artırılması için daha esnek bir işgücü piyasasının gerekli olduğunu savunan IMF, istihdam tazminatları uygulamasının da yeniden düzenlenmesinden yana. Türkiye'de işsizlik sorununun yüksek kıdem tazminatları yüzünden çözülemediğini savunan IMF uzmanlarına göre, işverenler ödedikleri yüksek kıdem tazminatı nedeniyle çıkardığı işçinin yerine yeni eleman alamadığına inanıyor. IMF, çözüm olarak kıdem tazminatlarının düşürülmesini ve işten çıkarmanın kolaylaştırılmasını istiyor."
Asgari ücret ve ahlak
Niyet belli. En son 2005'te brüt 531 YTL yapılan asgari ücrete IMF-TÜSİAD ikilisi yeni bir zammı pek istemiyor. IMF Birinci Başkan Yardımcısı Anne Krueger 'a göre, Türkiye'de asgari ücret yüksekmiş. Hem de asgari ücretin Malta, Fransa, ABD ve İspanya gibi ülkelerin çok üzerinde olduğunu iddia etmiş, Krueger.
Duy da inanma!...
Karl Marx, Kapital'in bir yerinde asgari ücretin bir ekonomik kategori olmadığını, ahlaki bir gösterge olduğunu söyler. Gerçekten de bir ülkedeki minimum ücrete ve gerekli yaşama çıtasına bakın, o ülkedeki vicdan, insaf ve moral değerlere ilişkin hemen bir fikir edinirsiniz.
Bana asgari ücretini söyle, sana ne mene bir ülke olduğunu söyleyeyim.
Alalım bizi... 531 YTL'lik asgari ücretten devlet yüzde 30'a yakın kesinti yapıyor, vergi ve prim olarak geriye 322 YTL kalıyor.
Gelin bir de geçinme çıtasına bakalım. Türk-İş'in her ay yaptığı "açlık ve yoksulluk sınırı" araştırmasının Haziran 2006 sonuçlarına göre, Ankara'daki dört kişilik bir ailenin dengeli ve sağlıklı beslenebilmesi için gerekli mutfak harcaması tutarını gösteren açlık sınırı haziranda 517,6 YTL olarak saptanmış. Bu açlık sınırı. Yani sadece mide ile ilgili olanı.
Bir de barınma ve diğer asgari ihtiyaçları dikkate alan yoksulluk sınırı var. O da Haziranda 1.862 YTL olarak belirlenmiş. Bir yanda 322 bin net asgari ücret bir yanda 1.540 YTL üstüne çıkan yoksulluk sınırı. Buradan ülkenin ahlaki çöküntüsünü okuyabilirsiniz.
Dibe doğru yarıştırmak
Buna rağmen, içine bir kez daha düştükleri çukurdan çıkmak için, bir ahlaksızlık daha yapıp ücretlerle, kıdem tazminatı hakkı ile , dalı budağı koparılmış sosyal güvenlik hakları ile oynayacaklar.
İşverenin yüklerini azaltıp oradan doğacak vergi boşluğunu dolaylı vergi biçiminde toplumdan devşirmek isteyecekler. Sosyal güvenlik vb. harcamalarını kısıp onu borç faizi ödemeye ayıracaklar.
Zaten kuşa dönmüş işçi haklarını daha da budayıp ülkeyi Çinleştirecek, çalışanları da Çin proleteryası ile dibe doğru, sefalete doğru yarıştıracaklar. Hesap bu.
Çinleşmek bir tuzaktır, bunu birkaç kez daha yazdım. Türkiye, dibe doğru yarış tuzağına girerek Çin'le başedemez, ondan pazar çalamaz ya da pazarını böyle koruyamaz.
Türkiye'de ücretler zaten ülkenin sosyal ve kültürel geleneklerini aşındırarak olmadık yerlere düşmüş durumda. Alın TÜİK'in imalat sanayi verilerini:
1997 yılında 100 olarak kabul edilen ve 2000 yılının son çeyreğinde 119,6 düzeyinde bulunan çalışan başına verimlilik, 2006'nın ilk çeyreğinde yüzde 23,9 oranında artarak 148,2'ye çıkmış görünüyor.
Ancak kriz öncesinde 111,1 düzeyinde bulunan reel ücret yüzde 24.7 oranında gerileyerek, 2006 yılının ilk çeyreğinde 83,6'ya düşmüş durumda.
Bu da imalat sanayiinde çalışanların verimliliğindeki artışın ücretlerine yansımadığını, aksine azaldığını, bir başka deyişle çalışanların çok çalışıp az kazandığını ortaya koyuyor.
Daha fazla neyi aşındırıp neyi geriye çekecekler?
Türkiye, Çin olamaz, olmamalı. Buna mecbur da değil. Bu ülke, onca aşındırmaya rağmen, önemli bir sanayi birikimi, jeopolitiği, insan kalitesi, deneyebileceği alternatif çözümlere sahipken niye körü körüne Çinlileşmeye sürüklensin? Bu niyetlere cesaretle karşı çıkmak, tartışmak ve direnmek gerekiyor...
Artık örgütlü, örgütsüz tüm çalışanların, memur örgütlerinin her tür mavi ve beyaz yakalıların bu dibe doğru yarışa sürüklenmeye dur demesi gerekiyor. (MS/TK)