Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası (DB) yıllık toplantılarını İstanbul'da yapacaklarını açıkladıklarının hemen ertesinde çeşitli gruplar da kendi eylem programlarını kamuoyuyla paylaştılar.
Sendikalardan meslek odalarına sol gruplardan anarşistlere çok sayıda topluluğun programlarına baktığımızda hepsinin çeşitli zamanlarda çeşitli yerlerde olacaklarını, yürüyüş ve ardından basın açıklaması yapacaklarını okuduk.
Peki, herkesin ortak derdi olan IMF ve DB politikalarına karşı birleşmek yerine ayrı ayrı "varolmayı" denemekteki fayda ne?
Geçtiğimiz hafta başlayan eylemleri ve etkinlikleri takip ettiyseniz durumu görmüşsünüzdür. Eylemlere katılmayanlar için kısaca özetleyeyim:
15-20 kişilik gruplarla 200 kişilik "kalabalıklar" arasında değişen toplulukların Beyoğlu civarında yaptıkları, katılımcıdan çok flama, döviz ve pankartların olduğu, ne gerçek bir analiz ne de gerçek bir çözüm üretilmeyen, kurum adlarının görünmesi için çabalanan aktiviteler. Bir nevi komşular eylemde görsünler durumu.
Bildiğiniz üzere bu iki kurum daha önce dünyanın birçok şehrinde toplantılar düzenlediler. Ve o şehirlerde solculardan dindarlara, kadınlardan eşcinsellere, sendikalardan anarşistlere kadar kimi zaman binler, kimi zaman milyona yaklaşan rakamlarda katılımların olduğu "hoş geldin" partileriyle karşılandılar.
Bu şehirlerdeki "özgürlükçüler" ortak düşmana karşı ideolojik ya da adına ne deniyorsa ondan vazgeçip, karşıtlık üzerinden de olsa birleşerek ellerinden geleni yapıp, toplantı salonlarını dünyanın baronlarına dar ettiler. Yöntem olarak eleştirebileceğimiz şeyler olsa da "iki cihan bir araya gelse birleşmeyecek" olan Türkiye solunun son haftadaki çabasını görünce bir kere daha takdir etmek gerek diye düşünüyorum.
Şu an IMF-DB toplantısına karşı eylem örgütleyen üç ana grup var: DİSK-KESK-TMMOB ve TTB, 29 sol örgütün oluşturduğu IMF-DB Karşıtı Birlik ve "karma" grup Direnistanbul. Ayrıca, Halkevleri, Küresel BAK, öğrenci örgütleri ve feministler de çeşitli eylemler düzenlediler, düzenliyorlar.
Bu eylemlerin birçoğu aynı saatlerde ya da yarım saat aralarla İstiklal Caddesi'nin iki ayrı ucunda cereyan ediyor. Nasıl oluyor bilmiyorum ama Tünel'den Taksim Meydanı'na ya da aksi istikamete yapılan yürüyüşler birbirleriyle karşılaşmıyorlar da.
Hatırlarsınız, eskiden büyük mitinglerde kortej kavgaları olur, herkes en görünen yerde olmak için büyük emekler harcar, tartışmalar günlerce sürerdi. Şimdiyse, dersini yanlış anlayanlar "bu tartışmaları yapmak yerine, kendi eylemlerini yaparak" manasız zaman kayıplarından kurtulduklarını sanıyorlar.
Birleşmek solun en büyük alerjisi. Ne denendiyse bir türlü sonuç alınamadı. Herkesin sıtkının sıyrıldığı, adına bile tahammül edemediği IMF ve DB'ye karşı yapılacak "büyük ve etkili" iki eylem yerine, küçük ve etkisiz eylemcikler yapmanın kime ne faydası oluyor?
Ben şahsen hiçbir eyleme katılma isteği duymuyorum. Konuştuğum birçok insan gibi sırf katılmak olsun, yok yazılmayayım diyerek gittiğim eylemlerde IMF ve DB'yi korkuttuğumuzu, hadi ondan geçtim, endişelendirdiğimizi bile hissetmedim. Yani, orada bir vadi var uzakta, gitmesek de görmesek de eylem yapıyoruz. Bir nevi "yaptık, oldu" durumu söz konusu.
Sol bir grupta örgütlü arkadaşımla eylemlerden birinde karşılaştık. "İçim şişti" diyordu. "E, neden katılıyorsun?" diye sorduğumda, "büyük şefler gelin dedi" diye yanıtladı, bunalmış bir edayla. Az önce bahsettiğim "yoklama" durumu yani. "Hmmm..." diyebildim sadece. Biraz hazin bir andı cidden.
Geçen hafta İstiklal Caddesi'nde belki de yapılan "en büyük" (küçükleri varın siz düşünün artık) yürüyüşte gruplara baktım. Her kortej 15 ile 25 kişi arasında değişiyordu. Ellerde bayraklar, dövizler filan. Ama neredeyse her grupta iki kişinin elinde "sallayacak kişi bulunamadığından" öksüz bir şekilde taşınan bayraklar vardı.
15-20 kişilik açıklamalar, cılız, kimsenin neredeyse inanmadığı sekter sloganlar. "Kurtuluş yok tek başına..." diye başlayan sloganı bu tip sönük, başka örgütlerle yan yana gelmekten imtina edildiği eylemlerde atıyor olmak sizin de sinirinizi bozmuyor mu? Ortada "bu ne yaman çelişki anne" dedirten bir durum, manzara yok mu? Bu kadar ayrı gayrılık varken, o sloganın ağzımızdan çıkıyor oluşu size de asap bozucu, iknadan ve inandırıcılıktan uzak ve en fenası da ortada aslında bir birlik olmadığı gerçeğini daha şiddetli bir biçimde hissettirmiyor mu?
Daha basit ve son haftanın en sık zikredilen emeline gönderme yaparak sorayım; IMF ve DB, bu kadar sönük ve cılız eylemlerle "defolur mu?". Kanımca; olmaz. Bunu da tüm örgütler "yoğun eylem trafiğinin" ardından oturup düşünmeli.
Başlıkta sormuştum, yineleyeyim: "IMF-DB nasıl defolur?" Böyle olmayacağı kesin. Birleşelim, daha güzel kovalım.(ED/BÇ)