Vergi reformu: Hemen
Sermaye kontrolü: Hemen
IMF Direktörler Kurulu toplantısının ertelendiği 2 Temmuz akşamı piyasalar kapandıktan sonra duyuruldu. Eyvah! Neden erteleme olmuştu? Peki 1,5 milyar dolarlık kredi ne olacaktı? Acaba neye bozulmuşlardı? Cumhurbaşkanı Emlakbank yasasını imzalamış mıydı? Oh!..Çok şükür, öğrenildi ki, evet imzalanmıştı, derin bir nefes alındı...
Ama IMF, Telekom yönetimindeki atamalardan memnun kalmamıştı. Bay Derviş'i üzmüşlerdi. Acaba ona mı kızmış ve Türkiye'deki münafıklara hadlerini mi bildiriyorlardı? Yoksa, son MGK toplantısındaki şu haddini bilmezlerin "sosyal patlamalar olabilir" lafına mı takılmışlardı?
Hasılı, keyifler kaçmıştı. 3 Temmuz'dan sonra dolar yükselişe geçebilirdi. Şu IMF ne yapmıştı şimdi? Yapılır mıydı bu?
Kedi-fare oyunu
Bu şizofrenik ruh halini Türkiye bir süredir yaşıyor. IMF ile yatıp IMF ile kalkıyor. IMF necip Türkiye Cumhuriyeti'yle kedi-fare oyunu oynuyor.
Kemal Derviş, "IMF böyle istiyor-böyle istemiyor" diyor ve ülkeyi yönettiklerini sananların yürekleri ağızlarında, hemen herşeyi IMF'nin istediği hale getiriyor, tam bir sustalı maymun gibi davranıyorlar. Peki, değiyor mu? Değecek mi, bu kadar teslimiyete? Neyi kurtarmaya çalışıyor bu beyler?
Bu programın tamamen bir borç tahsil programı olduğunu anlamadılar mı? Bizzat IMF'ye verdikleri niyet mektubunda yer alan göstergeleri okuyamıyorlar mı?
Tekrarlayalım: Bu bir borç tahsilat programıdır. IMF'nin bir dediğini iki etmemek, ne Türkiye'nin borç yükünü azaltıyor, ne de bir sıkıntı döneminden sonra düze çıkmayı vaad ediyor.
IMF'ye verilen 3 Mayıs 2001 tarihli niyet mektubunun Tablo 2 ve Tablo 4'ünü okumayı bilenler şunu göreceklerdir:
* Türkiye'nin İç ve dış borç toplamı 2000 yılında 153.3 milyar dolar iken,
* 2001 yılında, en az yüzde 3, ama gerçekte yüzde 5 küçülme , dolayısıyla kişi başına gelirin kişi başına 500 dolar azalarak yoksullaşması karşılığı 147.6 milyar dolar olacak,
* Ama 2002 yılında tekrar 154 milyar dolara çıkacak.
* 2002 yılında kişi başına milli gelir ise sadece 2809 dolar olacak. Yani 2000'in 3093 dolarlık rakamına ulaşamayacak.
* Özetle, acı IMF programı, üç yıllık bir ıstırabı çekin diyor ama sonunda yoksulluktan başka bir şey vaad etmediği gibi, sırtımızdaki borç yükünü koruyor hatta artırıyor.
IMF bürokratlarının yüreği ağzında
O zaman neyi kurtarmaya çalışıyoruz ? Kaldı ki, bu hedeflere ulaşılacağına bizzat IMF bile inanmıyor. Hatta denebilir ki, bu program konusunda IMF bürokratlarının yürekleri ağızlarında. Çünkü bir laboratuardalar ve ellerinde hasta Türkiye var. Dünya, tribünlerden bu operasyonu izliyor.
IMF'nin ehliyeti konusunda ciddi tartışmalar yapılıyor son zamanlarda ve neredeyse IMF, Türkiye üzerinden bir kendini yeniden kanıtlama sınavı veriyor ve bu kritik sınavın stresiyle, son derece sinirliler, hatta küstahlar.
İsteklerinden en ufak bir sapma olmasına tahammülleri yok. Her şeyin harfiyen yapılmasını istiyorlar. Çünkü başaramamaktan fena halde endişeliler. Programları ise tamamen bir borç ödeme takvimi .
IMF- Dünya Bankası ikilisinin Türkiye'ye dayattığı programın ve alt projelerin hiçbir gelecek vizyonu , üretimle, ihracatla, istihdamla ilgili yanı yok.
Varsa yoksa, ödeme zamanı gelen alacakların tahsili ile ilgili kaygı...
Yapısal değişim adı altında, tarımda, kamu bankacılığında, yerel yönetimlerde, sosyal harcamalarda dayatılan bütün ödemelerin tek özelliği "kapatmak, kesmek, yıkmak" fiilleriyle özetlenecek nitelikte. Yıkılanın yerine"yapıcı" hiçbir öneri, proje yok .
Yoksullaşma mı? IMF'nin umuru değil
Her şeye borç tahsilatı optiğinden baktıkları için, borç ödetmek uğruna, inanılmaz bir yıkıcılık içindeler. Gelir uçurumunu hızla derinleştiriyor, yoksullaşmayı inanılmaz boyutlara çıkardıklarını hiç umursamıyorlar.
İşsizliği tırmandırıyor, işyerlerinin kapanması, küçülmesiyle işinden olan yüz binleri hiç umursamıyorlar.
Tarım,oradaki üreticinin düzenini altüst edip, sonrasında neler olacağını, kentlere yoğun göçü ve bu göçle beraber doğacak kent sorunlarının nelere yol açacağını hiç umursamıyorlar.
Varsa yoksa, borç ödetme, alacaklıların batık alacaklarını tahsil etme gibi, kaba, evet oldukça kaba bir amaç var ortada. Bütün anlaşılmazlığına, komplike görünümüne rağmen, son derece açık ve o kadar anlaşılır , kaba bir programla karşı karşıyayız aslında. Adeta bir çek-senet mafyasının tehdidi altında Türkiye:
Ödemezsen ayağına sıkarım, diyen bir dünya mafyası!..
İstediği olmayınca, kredisini çeken, koca Türkiye Cumhuriyeti'yle kedi-fare gibi oynayan bir mafya!..
Peki değer mi ? Neyi kurtarmaya çalışıyoruz ? Hiç mi onurunuz incinmiyor? Değiyor mu? Bence değmez. Bu saçmalığa artık bir son verin. Bu program, zaten bir çıkmaz. Hedeflerine, çektireceği onca ıstırap ve çileye rağmen ulaşamayacak. Bir Pirus zaferi şansı bile yok. Türkiye'yi yönetenler bu onur kırıcı oyuna bir son vermeli ve şunları yapmalılar: Hem de Hemen
1- Borçlar için Moratoryum: Hemen !
Türkiye'nin altına sokulduğu borç yükünü, IMF'ye verilen program çerçevesinde ödemek, toplumu buna mecbur bırakmak çılgınlıktır ve enayiliktir. Bu programla ancak alacaklıları mutlu eder ama bütün bir halkı mutsuz edersiniz. IMF'ye verilen mektuptan hemen feragat edilmeli ve moratoryum ilan edilmelidir.
Moratoryum, borcun reddi değildir . Borcum borç, ama ödeme şartlarını beraber tayin edeceğiz, alacaklı olarak siz de anlayış göstereceksiniz, demektir. Moratoryumla , imajımızın bozulacağı, dünyanın bizden uzaklaşacağı iddiası boştur .
Bugün bütün dünya, bile Türkiye'nin bu programı uygulayamayacağını, sonunda duvara çarpacağını biliyor. Moratoryum, alacaklı yabancı-yerli bankaları biraz üzer ama, Türkiye'yi sosyal patlamalardan kurtarır , geleceğini , onurunu kurtarır, kendine güvenini artırır, IMF elinde oyuncak olmaktan bizi kurtarır.
Belki biraz sıkıntı çekeriz, ama bu onurlu bir sıkıntı olur. Bugünkü gibi hem sıkıntı çekip hem horlanacağımıza, başımız dik acı çekeriz . Bunu tercih etmez misiniz?
2- Adil bir vergi reformu:Hemen !
Hem borçların ödenmesi hem daha adil bir bölüşüm ve yeniden üretici bir Türkiye için adil bir vergi reformuna ihtiyaç var. Türkiye'de oldukça adaletsiz bir gelir ve servet dağılımı söz konusu. İçinde bulunulan sıkıntıyı aşmak için gelirin ve servetin toplandığı üst gelir gruplarına, döneme mahsus bir vergi getirilebilir. Yanı sıra, vergiden kaçan, vergi kaçıran kesimlerin üstüne kararlılıkla gidilebilir. Buradan yaratılacak gelirin bir kısmı acilen toplumun en yoksul kesimleri için geliştirilecek bir yoksullukla mücadele programında kullanılabilir.
Borcu borçla kapatmak yerine, üst gelir gruplarında birikmiş ve vergilenmemiş olağanüstü servetler , kazançlar toplumun yaşadığı sıkıntıları aşmak için yeterli düzeydedir.
Başka bir ifadeyle, Türkiye, içinde yaşadığı sıkıntıyı aşacak potansiyel kaynağa sahiptir ama; temel sorun adaletsiz bölüşülen bu gelirin küçük bir grubun elinde birikmesine izin verilmesi ve safahat ile sefaletin yan yana büyümesine göz yumulmuş olmasıdır. Adil bir vergi reformu, bozulmuş dengeleri, açılan uçurumları azaltmaya yarayacaktır.
3- Sermaye kontrolü:Hemen !
Türkiye'nin dışa açılma adı altında, "dışa saçılma" olarak yaşadığı talihsiz politikalardan biri de kambiyo politikasıdır. 1989'da Özal'ın uygulamaya soktuğu sermaye hareketlerinin liberalleştirilmesi Türkiye'yi, "sermayenin kaçması" gibi bir tuzağa düşürmüştür.
Sermaye giriş çıkışını liberalleştirerek kısa vadeli sermayenin girişini özendirmeyi ve o dönemde yaşanan kaynak sıkıntısını bu yolla aşmayı uman bu karar, beraberinde sermayenin her an çekip gitmesi ve Türkiye'nin altındaki sandalyeyi çekerek kırılgan bir hale gelmesi sorununu getirdi.
Sermayeyi bu durumda vergilendirmek de mümkün olmuyor. Tehdit hazır: Çeker giderim!. Gitmesini engelleyecek kısıtlar 1989'dan beri yok.
Sermayeyi vergilemek için sermaye hareketlerine kontrol şart. Spekülatif oyunları önlemek için de sermaye kontrolü şart.
10 milyar doları sokup ekonomiyi rahatlatmak , sonra aniden bu parayı çekerek ülkeyi istikrarsızlığa düşürmek mümkün. Böyle bir kırılganlıkla yaşanmaz. O nedenle kendi kaynaklarıyla ayakta duracak ve spekülatif kısa vadeli sermayenin oyununa dayanıklı hale geleceği dönüşümü yaşayıncaya değin, sermaye hareketlerine kontrol şart.
Evet, Türkiye IMF programına mahkum olmamalıdır. Onurunu kurtarmalı ve cesaretle moratoryum ilan etmeli, kendi kurtuluş reçetesini, adil bir biçimde kendisi inşa edip krizini aşmayı bilmelidir.
Bunu yapabiliriz ve yapmalıyız.