"Internet patlaması"nın durma noktasına geldiği 2000 yılında WorldCom'da Wall Street hedeflerinin tutturulabilmesi için evraklarla oynanmaya, gelirler şişirilmeye çoktan başlanmıştı. 1 Ağustos 2002'de iki WorldCom yöneticisinin muhasebe kayıtlarında 3.85 milyar dolarlık sahtekârlık yaptıkları suçlamasıyla tutuklanmasından sonra ardı ardına ortaya çıkanlar, 2001 sonbaharında başlayan Enron skandalını bile gölgede bırakacaktı.
1999'da piyasa değeri 160 milyar dolar olan WorldCom'da dönen dolapların soruşturulması sürecinde mali işler yöneticisi Scott Sullivan dolandırıcılık suçlamasını kabul ederek hükümetle işbirliği yapacak, mali danışmanlık şirketi Citigroup 2.65 milyar dolar ceza ödemeyi kabul edecek, muhasebe denetçisi Arthur Andersen'le ilgili Enron davalarına bir de WorldCom davaları eklenecekti.
Bernard Ebbers'in mahkemede suçlu bulunduğu 15 Mart 2005 tarihinden iki hafta kadar önce de Bank of America, WorldCom davasında 460.5 milyon dolar ödemeyi kabul etmişti . Bank of America ve başka bankalar, 2000 ve 2001 yıllarında, kayıtlarda sahtekârlık yapıldığını bilmelerine rağmen yatırımcılara milyarlarca dolarlık WorldCom hissesi satmakla suçlanıyordu.
WorldCom skandalının henüz belli belirsiz ufukta göründüğü ama Enron skandalının ABD'de ortalığı kasıp kavurduğu Ocak 2002'de, "Artık kimseye güvenilemeyecek mi?" başlıklı bir Business Week makalesinde şöyle deniyordu:
"Bu mali felaket bir büyük şirketin başarısızlığının çok ötesine gidiyor. Bu, kitlesel ölçekte çürümedir.. Bir zamanlar güvenilen iş dünyası profesyonellerinin taşıdığı ahlâki kodlara ciddi zarar verilmiştir."Sonra da şöyle:
"Enron kırılması, Şirketler Amerikası'nda geniş biçimde kullanılan bir dizi agresif -çoğu gayet yasal- muhasebe tekniğinin sorgulanmasını gerektiriyor. Mesele tam da budur. Bir şirketin gerçekte ne kadar kazandığını ve hisselerinin gerçek değerini bilmek giderek zorlaşıyor. 1997'den beri 723 şirket kazançlarını yeniden açıklamaya ve rakamları aşağı indirmeye zorlandı. Gelir artışı yaratma baskısı altında denetçiler iş bitiricilere [enablers] dönüşüyor."Görüldüğü gibi makalenin yazarı Bruce Nussbaum kolay bir yoruma ("açgözlü Enron yöneticilerinin kuralları çiğnemesi" gibi) mesafe koyuyor, ama sonuçta çerçeveyi "agresif muhasebe teknikleri" ve "bir zamanlar güvenilen denetçilerin piyasa baskısı altında yoldan çıkması"yla sınırlandırıyordu.
"İnsanların çılgınlığı"
Enron ve WorlCom'un uzantısı olduğu ve "İnternet balonunun patlaması" olarak da nitelendirilen 2001 piyasa çöküşünden birkaç yıl önce, İngiltere'de Phillips & Drew Fonu'nun yöneticisi Tony Dye, telekom, İnternet ve medya şirketi hisselerinin "fantastik biçimde değerinin üzerinde" olduğunu söylemiş ve bunun üzerine adı "Dr. Doom"a ("Dr. Felaket") çıkarılmıştı . Dye, The Times gazetesi tarafından ise "elalemin soytarısı" olarak nitelendiriliyor ve "felaket" değerlendirmesini izleyen birkaç ay içinde işine son veriliyordu.
Aralık 1999'da Bank of England'ın yöneticisi Eddie George ise, ileri teknoloji şirketlerinin hisselerinin olsa olsa değerinin altında alınıp satıldığını söylemişti.
O günler, Clinton yönetimindeki çalışma bakanı Robert Reich'ın yüksek becerili küçük bir yönetici grubunu istihdam eden ve pek az üretim yapan şirket modelini herkese tavsiye ettiği günlerdi; bu şirketler işi yapacak çalışanları istihdam eden başka şirketlerle sözleşme temelli, esnek bir ilişki içinde olacak ve bu sözleşmelilerin altında da, hareketli, olağanüstü becerili bağımsız sözleşmeliler bulunacaktı .
Aynı günlerde, Reich gibi İngiliz New Labour ideologları da yaklaşan hafif ekonomiden söz ediyordu: Üretimin maddesel olmaktan çıktığı, insanların yeni bilgi sektörlerinde çalıştığı, herkes serbest sörfçülere dönüştüğü için sendikalara ihtiyacın kalmadığı, yönetimdeki İngiliz İşçi Partisi'nin artık imalat sektörü ve İngiliz işçi sınıfıyla uğraşmak zorunda olmadığı bir"yeni ekonomi".
İnternet, telekomünikasyon ve "yeni medya" şirketlerinin piyasa değerlerinin yere çakılmasıyla yaşanan çöküşte küresel ölçekte işsiz kalan milyonlarca üretici birey ve ellerindeki hisseler bir anda kâğıda dönüşen yatırımcılar, aradan sadece birkaç yıl geçmiş olmasına rağmen 2005'te artık pek anımsanmıyor.
"Agresif muhasebe teknikleri" ve "yoldan çıkan denetçiler", üzerinde inatla durulması gereken olgular olsa da, WorldCom ve Enron'un başrol oyuncuları olduğu 2001 çöküşüyle daha önceki çöküşler arasındaki benzerliklerin üstünde de durulmalı.
ABD'de 2002 yılında "Sarbanes-Oxley" kanununun çıkarılmasının hemen ardından yeni bir feyzle "Şirketler Amerikası"na yönelik soruşturmalar başlatan Securities Exchange Commission (SEC), geçmişteki bir başka krizin, ABD'de borsanın çökmesiyle başlayan 1929 krizinin ürünü. O günlerin piyasasından birkaç rakam :
Borsa çökmeden önce, 3 Eylül 1929'da general Electric'in 396.25 dolardan alıcı bulan hissesi 1932'de 8.5 dolara düşüyor. Bethlehem Steel'in 140 3/8 dolar olan hissesi 7.25 dolara, Montgomery Ward 137 7/8 dolar olan hissesi ise 3.5 dolara.Bu süreç, 2000'lerde "hastalığın tedavisi" için Sarbanes-Oxley Kanunu'nun çıkarılması gibi, 1934'te "Securities Exchange" kanununun çıkarılmasına ve SEC'in kurulmasına yol açıyor.
Birkaç adım daha geriye, hastalığın ilk günlerine kadar gidelim. 1711'de İngiliz hükümetine 10 milyon pound borç veren "South Sea" şirketi, bu anlaşmayla güney denizlerinde ticaret yapma imtiyazını kazanıyor . 1720'de hükümetin tüm kamu borcunu (31 milyon pound) üstlenerek iyice sükse yapan şirketin 50 pound değerindeki hisseleri ilk anda 100 pound'a, sonra 300 pound'a çıkıyor. Kral George'un da 100 bin dolarlık hisse aldığı kısacık süreçte hisselerin değeri 1000 pound'a kadar yükseliyor. Eylül 1720'de piyasanın çökmesiyle hisselerin değeri bir anda 135 pound'a düşüyor. Parası batanlar arasında Isaac Newton da var. Newton'un şöyle dediği söyleniyor: "Gök cisimlerinin hareketlerini hesaplayabilsem de insanların çılgınlığını hesaplamaktan acizim."
1929'a farklı bir yaklaşım: "Krizin nedeni korumacılıktı"
1700'lerdeki piyasa yükselişinde, South Sea şirketinin hisse değeri göz açıp kapayıncaya kadar 20 katına çıkarken, Enron ve WorldCom'daki gibi gelirler şişirilmiş, muhasebe sahtekârlığı ya da dolandırıcılık yapılmış değildi. Ama mesela hisselere çuvallara para yatıranların en fazla bel bağladığı, Güney Amerika limanlarıyla ticaretin aslında sanıldığı kadar geniş ölçekli olamayacağı, İspanya Kralı Philip V'in yılda sadece bir gemiye izin verdiği (daha sonra, yılda bir gemiye ek olarak iki gemiye daha izin verildiği bildiriliyor) hemen hemen hiç gündeme getirilmemişti.
Öte yandan, İngiltere'de bütün bir 18. yüzyıl boyunca kuşakları peş peşe etkileyen, pek çok varlıklının bir anda dilencileşmesine yol açan piyasa çöküşünün öncesinde, South Sea'nin tetiklediği yükselişle boy gösteren "yatırım fırsatları" arasında neler yoktu ki: "Hiç durmadan dönen çember"den "Virginia'dan ceviz ağacı ithalatı"na, "cıvadan metal imal etme"den "çocuklara hayat sigortası yapılması"na kadar neler neler... "Bütün zamanların klasiği" olarak da anılan bir de şu: "Büyük bir avantaj sağlayacak girişimin gerçekleştirilmesi; ama kimse ne olduğunu bilmeyecek."
Herkesin elindeki hisseyi satmak istediği, hisse almaya ise kimsenin yanaşmadığı o kara eylül gününden sonra South Sea şirketi yöneticileri şöyle diyecekti:
"Hiç kimse bu kadar kısa sürede South Sea şirketi kadar harika şeyler yapmamıştır. Parası olan insanlar servetlerini büyüttüler, toprak sahipleri topraklarının değerinin kat kat arttığını gördü.. Kısacası, tüm ulus zenginleştirildi."Piyasa çöküşleri arasında göze çarpan bir başka ortak nokta da, her çöküşün, ekonomideki bir yeniliğin ardından yaşanan piyasa yükselişini izlemesi. 1700'lerde deniz aşırı ticaret, 1900'lerde otomasyon ve yeni üretim organizasyonları ile imalatta verimliliğin olağanüstü artması, 2000 öncesinde bilişim ve telekomünikasyonda yaşanan gelişmeler..
Fizikçi Newton'un, o an yaşadığı kaybın acısıyla "insanların çılgınlığı"ndan söz edişi, bir "piyasa analizi" olarak ciddiye alınmayabilir. Ama "polikonomist" Jude Wanniski'nin şu 1929 değerlendirmesi ciddiye alınmalı:
"The Way the World Works'de ele aldığım gibi, 1929 Wall Street Çöküşü tam da Marx'ın sözünü ettiği şeydi. O, Çöküş ve Büyük Bunalım'dan Smoot-Hawley gümrük tarifelerinin arkasındaki korumacı güçlerin sorumlu olduğunu kolayca anlayabilirdi. Bunlar, Main Street Amerikası'nın insanları değil, 1920'ler boyunca biriken muazzam servetlerle tatmin olmayan endüstri komutanı burjuvalardı. Bunlar, dünyanın tepesine kurulmuş, artık rekabeti bitirmeye niyetli, büyük politik güçlerini tarihsel, küresel üretim güçlerine engel olmak için Washington'a dayatan yeni oligarşlardı."Wanniski, 1929 krizinin arkasında aşırı üretimin değil, o üretimin uluslararası ticaret kanallarına akıtılamaması olduğunu iddia eden, bu iddia ile dikkat çeken bir iktisatçı -ya da "polikonomist". Bu "içine kapanma" ya da "izolasyonizm"de de, Wall Street çöktükten neredeyse bir yıl sonra (Haziran 1930) belirlenen Smoot-Hawley tarifelerinin ya da "korumacı politikalar"ın temel etken olduğunu düşünüyor. (1)
"Risk alma" ve "yenilikçilik"
Wanniski'nin epeyce anakronik görünen "saptaması" gene de şöyle yorumlanabilir: Korumacılığa karşı politikalarla uluslararası ticaretin kanalları önceden oluşturulmadığı için borsa çöküşünün şartları olgunlaştı. Çöküşten sonra bir de Smoot-Hawley tarifeleriyle ekonomi tamamen içine kapandı ve Büyük Bunalım'ın yolu tam olarak açılmış oldu."
Wanniski, "dağıtım"ın önemini (aşırı üretimin eritileceği uluslararası ticaret) vurguladığı makalesinde, bir de risk alma ve yenilikçiliğin ("innovation") sistem açısından öneminin altını çiziyor. Ona göre, "Marx'ın iktisatında da Keynes'de olan açık vardır: Marx, risk ve yeniliği sistematik olarak göz ardı eder. Sınıf mücadelesinin temelini oluşturan kâr kuramı, riskin -ödülü-olarak kârın bütünüyle reddedilişidir."
Marx ve Keynes'in kritik özelliklerini dikkate almamada ortaklaştığı, endüstri komutanı - rekabet düşmanı yeni oligarşların ise önlerine duvar örmek için çabaladığı "risk alan, yenilikçi" girişimcilerin alabildiğine öne çıktığı ve en azından bilişim ve telekomünikasyon sektörlerinde korumacılığın olmadığı 2000 yılında, neden yeni bir piyasa krizinin şartları oluşmuştu? Wanniski'nin makalesinin yayınlandığı 24 Ocak 1994 tarihinden sadece 6 yıl sonra? Açgözlülük ya da agresif muhasebe teknikleri dışında, neden?
2000'in ardından Worldcom gibi telekomünikasyon devlerinin değil de, yurt odalarında başlayan projelerin, "sıfırdan başlayan" Yahoo, Amazon.com, Google gibilerin krizi atlatabilmiş, ipi göğüsleyebilmiş olması, diğerlerinin "ölümcül perende"yle (2) yere çakılmış olması, Wanniski'nin haklılığına işaret ediyor gibi görünüyor.
Peki ama bu "yenilikçilik"ten, sistemin motoru, temel dinamiği olarak söz edilebilir mi? Yüz binlerce "yeni ekonomi" profesyonelinin de ölümcül perendeye katıldığı, milyarlarca doların hisse değerleriyle birlikte buharlaştığı piyasa, Yahoo, Amazon.com ve Google'a da hayat veren değil midir?
Yeniliklerin olduğu dönemlerde pazar balonlarının şişmesi, ardından patlaması, sıfırdan başlayan birilerinin ise ipi göğüsleyerek yeni pazarlara adlarını mümkün olduğunca kalıcı bir boyayla yazdırabilmesi neyin göstergesidir? Risk alma ve yenilikçiliğin zaferinin mi?
Öte yandan, metanın alıcısının olması ve fiyatın alıcı açısından uygun olması, ölümcül perende tehlikesinin bertaraf edilebildiği anlamına mı geliyor? Pazarda ölümcül perende, sadece alıcısı olmayan metanın değil, yenilikçiliğe dayanan, ihtiyaçlara yeni biçimlerde cevap veren ama pazar yapısına entegre olamayan metanın da kaderi değil mi?
Yenilikçiliğe dayanmayan ya da bir an önce dayansa da artık tutucu yolu seçmiş olan veya yenilikçilerin açtığı yolda tutucu davranan sermaye faaliyetinin, ihtiyaçlara yeni biçimlerde cevap vermek bir yana, ihtiyaçlara cevap bile vermeyen faaliyetin hedefi vurması nasıl mümkün oluyor?
(1) 1930'da Amerikan çiftçilerini tarım ürünleri ithalatına karşı koruma amacıyla bir dizi üründe gümrük tarifelerinin yükseltilmesi, kısa sürede çok geniş bir ölçekte tarifelerin yükseltilmesine dönüşüyor. 1929'da ABD'nin Avrupa'dan ithalatı 1,334 milyon dolarken 1932'de ithalat 390 milyon dolara, 1929'da ABD'nin Avrupa'ya ihracatı 2,341 milyon dolarken 1932'de ihracat 784 milyon dolara düşüyor. 1929-34 arasında tüm dünya ticareti yüzde 66 azalıyor. (Kaynak: ABD Dışişleri Bakanlığı )
(2) "Metanın gövdesinden altının gövdesine yapılan atlayış, başka yerlerde de adlandırdığım gibi, metanın ölümcül perendesidir [salto mortale]. Kısa düşerse, metanın kendisi zarar görmese bile, sahibi kesinlikle görür." (Karl Marx, Kapital 1. Cilt, 3. Bölüm)