Adam Phillips’in Metis Yayınları’ndan Türkçeye kazandırılan Hep Vaat Hep Vaat-Edebiyat ve Psikanaliz Üzerine Denemeler kitabında şöyle bir yer var: “Eğer psikanalizin konusu, zorunlu olarak, kaybetmeye ve bulmaya dair kaçınılmaz tutkular, anlamın ve arzunun yokluğuna yönelik korkularsa, karışıklığın nasıl oluşturulduğu ve karışıklıktan ne için yararlanılabileceği sorusu sorulmaya değerdir.” Ve devamında; “Karışıklık arzunun önündeki engel olduğu gibi, aynı zamanda bir arzu nesnesidir. Karışıklık içinde aradığınız şeyi bulamayabilirsiniz ama aradığınız şeyin yerine başka bir şey bulmanız mümkündür. Karışıklık şeyleri kendimizden nasıl sakladığımızdan ziyade, şeyleri kendimize nasıl arattığımızla ilişkili olabilir.” diyor.
Buradan hareketle düşünüyorum; özellikle ilişkileri içinden çıkılmayacak şekilde karıştırmıyor muyuz sık sık? Açık ve anlaşılır hatta şeffaf bir ilişki isterken bir de bakıyoruz bir bulmacanın içindeyiz. İpuçlarını dikkatle takip eden bile kendini çıkmaz sokaklarda buluyor.
İlişkilerdeki karmaşa yorgunluk, zorluk, güvensizlik verebiliyor evet ancak “düzen” bize ne vadediyor? İlişkinin düzenli olmasıyla düzen içinde boğulmasını da birbirine karıştırdığımızdan işin içinden çıkmak zorlaşıyor. Düzeni bir kurumsallaşma olarak yapılandırıyoruz. Evliliği, sevgililiği ve hatta dostluğu bile kurumsallaştırarak sınırları fazla keskin bir yapı içine sokuyoruz. Ve böylece düzende boğulan ilişkideki hapsediş çokbilmiş zihinlerimizde çoğunlukla diğerini ele geçirdiğimiz illüzyonu yaratıyor. Ele geçirilmiş olan arzu edilemezdir diye bir şey yoksa da öylesine nesneleştirilmiştir ki onunla bir özne olarak ilişkilenilemez sanıyorum.
Peki en başa dönersek; ilişkilerde “karışıklığı” neden istiyoruz? Bir şey bulmaya ihtiyacımız olduğundan belki… İlişkide kaybedilen şey neyse onu aramaya başlarken dağılıyor ortalık; tutku, dürüstlük, özel alan… Phillips’in de bahsettiği gibi aradığımızı bulamayacak olsak bile “bir şey” bulacağımızı sezerek dağıtıyoruz. Örneğin bazen bir üçüncüyü ilişkiye dahil ederek bazen işkolikliğe vurarak yani enerjimizi ilişkiden çekip başka yerlere kanalize ederek yapıyoruz bunu. Bambaşka şekillerde de olabilir tabii. Tam tersi: “Karışık” bir ilişkiyi toparlama ve düzene sokma ihtiyacı da bir şeyleri kendimizden saklamak istediğimizden olabilir. Karmaşık haliyle gözümüze batanlar halının altındayken bir süre yok olmuş gibi oluyor. İlişkideki sorunları görmezden gelerek sadece ona bir biçim vermeye, onu belirlemeye, mesela evlenmeye odaklanmak buna bir örnek olabilir. İkisinden de öte sadece bir şeyleri aramaya ihtiyaç duyuyor da olabiliriz, çünkü bu bile ilişkide bir dinamizm oluşturuyor.
Karışıklığa merakın bir diğer sebebi de tanımayı beceremeyişimiz gibi duruyor. Diğerini tanımak deyince onun öznelliğini ortadan kaldıracak biçimde didiklediğimizden zihnimizde merak uyandıracak bir “o” kalmıyor ve karışıklık yaratarak suları bulandırma ihtiyacı hissediyoruz. Halbuki Phillips ne de güzel söylemiş: “Tanıma konusundaki hevesimizle kendi kendimizi kör ediyor olabiliriz.” diye.
Karmaşanın da düzenin de, diğerinin hayatımızda yarattığı kaosun ya da rutinin de şüphesiz bize söyleyeceği bir şeyler var. Karışıklığa veya düzene nasıl tepkiler verdiğimizi anlamaya çalışsak, bunların yaşamımızdaki ve ilişkilenme tarzımızdaki işlevlerine odaklansak ilişkilerimiz de daha anlaşılır olacak belki. Hem başlarken söylendiği gibi “kaybetmeye ve bulmaya dair kaçınılmaz tutkulara” sahipsek bunların görünür olabilmesine de izin vermemiz gerekmez mi? Zira onlar yokmuş gibi davrandığımızda yok olmuyorlar. İçerde bir yerde bize karşı bileniyorlar. Keskin bıçaklar olarak kalbimize, zihnimize ve bedenimize saplandıklarında onları tanımamız, henüz bu denli zarar verici olmaya başlamadan tanımamızdan daha zor sanki. Çünkü biz onlara fırsat vermedikçe, başkalaşıp farklı farklı maskelere büründükleri kesin.
Velhasıl diyorum ki; hem karmaşaya hem de düzene ihtiyaç duyan varlıklarsak ve her ikisi de anlamlıysa bunu reddederek asıl ihtiyacımızı nasıl görebiliriz? Karışıklığın “arzumuzun nesnesi” mi yoksa “engeli” mi olduğuna nasıl en baştan karar verebiliriz? Bu kararla hareket edersek ilişkiyi nasıl doğru yorumlayabiliriz? Kıyıdan kıyıdan yüzmek iyi hoş da ya derinlerde bambaşka bir ilişki ihtiyacı varsa? Merak edilesi değil mi? Cesaret etmeye değmez mi? (BK/AS)