İlhan Erdost, 7 Kasım 1980'de 12 Eylül'ün apoletli canilerinin emriyle, apoletsiz canilerin acımasız darbeleriyle Mamak'ta öldürüldü.
İlhan Erdost, Türküler ve Alaz'ın babasıydı. İlhan Erdost, Gül Erdost'un "gülen gözlerinin içinde yaşadığı" İlhan'ıydı. İlhan Erdost, ağabeyi Muzaffer Erdost'un ayrılmaz parçasıydı. Kimseleri incitmeyen İlhan Erdost ve onu sevenler, 7 Kasım 1980'de derinden incitildiler.
İlhan Erdost, ağabeyinin gözleri önünde öldürüldü. Muzaffer Erdost kimseleri incitmeyen kardeşinin adını da, çocuklarını da kendi adı ve çocukları gibi üstlendi. İlhan'ı kendi adına ve İlhan İlhan Kitabevi'nin adına işledi. İlhan'ın canına kıyılmasını ve 12 Eylül kabusunun ne demek olduğunu durmadan yazdı. Onun yazdıkları sayesinde, 12 Eylül'ün apoletli canilerinin insanlara neler yaptıklarını ve babasını yitiren çocukların neler yaşadıklarını daha iyi biliyoruz.
İlhan Erdost, acımasızca dövülürken "Artık dövmeyin, sabah kızımı göremedim" dedi. Ama caniler dinlemedi. İlhan Erdost, Türküler ve Alaz Erdost için hep 36 yaşında, hep kalın mı kalın, kara mı kara bıyıklı. Türküler'in anlatabildiği çok az anısı var; "Sadece küçük bir şey var babama ilişkin, belki yaşadım, belki de anlatılanlardan daha sonra yaşamışım gibi düşündüğüm bir şey... Komik bir şey ama... salondaki parkede gıcırdayan bir yer vardı. Ben orda zıplıyordum, babam kızdığında kaşlarını çatıp, 'haaa benim kızım ne yapıyor' gibi tepki verirdi. Tek anımsadığım şey o." Ama Türküler'in babasıyla çekilmiş fotoğrafları var. Kardeşi Alaz daha altı aylık bile olmadığı için onun Türküler gibi fotoğrafları, tek bir anısı da yok.
Bir çocuğun babasının elinden alınması ne demektir anlamak için Muzaffer İlhan Erdost'un çalışmalarının belki de en kişiseli, en etkileyicisi İlhan İlhan'ı (Onur Yayınları, 1985) okumak gerek. Okumak ve anlatmak gerek ki, yüreği donanların yüreği çözülsün, bu adaletsizlikleri biraz olsun anlayabilsinler.
Türküler babasını yitirdikten bir buçuk ay sonra annesiyle konuşuyor (Sayfa 216):
Babiş kim?
Baban kızım.
İlhan mı?
İlhan ya kızım!
Babam şimdi nerde anne?
Uzakta kızım, çok uzakta!
İşi mi var babamın?
İşi var ya kızım!
Telefonu yok mu babamın?
Yok ya kızım!
Niye?
Yok işte kızım...
Muzaffer İlhan Erdost, 24 Nisan 1981'de kardeşine şu satırları yazıyor (s.216-217):
Canım kardeşim,
Ferda rahatsız olduğu için yatmak istedi. Türküler, yatmasını istemiyor Ferda'nın. Yatınca da ağlıyor. Yatağa kapanıyor, hıçkırıyor. Bugün öğleden önce de annesine aynı şeyi yaptı. Gül biraz başını yastığa koyacak oldu. Annesinin yatmasını istemedi. "Sen yatarsan, ben de meme emerim!" diye emziğini ağzına aldı. Sanıyorum, seni son akşam yatarken gördü, sabahleyin bulamadı. Şimdi sevdiği birini yatarken görünce bir daha bulamayacağı korkusu içersinde. Geçen gün saksının kıyısında küçük bir mantar bitmişti. Mantarı kopardı, oraya bıraktı. Birkaç saat sonra geldi, baktı, "Bu mantar niye kalmıyor" diye sordu. "Yatmış mı?" diye sordu, "Uyumuş da onun için mi kalkmıyor?" diye sordu. Bir süre kendi kendine oynadı. "Babası onu çok severmiş.." türküsünü söyledi. ... Akşam uykusundan sonra da, seni telefonla aradı. Bu kez, numaraları epey çevirdi. Konuşurken not aldım.
Ha.. Baba.. Ha..
...
Ha... Baba...
...
İstersen buraya gel baba!
...
Gel baba...
...
'Var mı selam de'.. 'Var mı selam de' bana baba..
...
Ha.. ha..
...
Hadi güle güle..
...
Güle güle baba..
Seninle böyle konuştu. Yokluğun gözlerinde, gülüşünde, duruşunda, davranışlarında.
Gözlerinden, yanaklarından öpüyorum canım kardeşim.
Gül Erdost, 1 Şubat 1981'de İlhan'ına şu satırları yazıyor (s.183):
Yalnız Seninle
Doyamadığım, kıyamadığım
Yavrularımın tanıyamadığı babası
Eşim, arkadaşım, yoldaşım
Gülen gözlerinin içinde yaşadığım
Anam, babam, kardaşım
Sana yanık türkülerle örülü gülü
Gözyaşlarımla sulayıp getiriyorum
Günüme seninle, hüznünle, özleminle başlayıp
Gecemi öyle bitiriyorum
Şimdi yaşamım sensiz
Evimiz seni sevenlerle dolu,
Ben kimsesiz
Muzaffer İlhan Erdost, 2 Ocak 1981'de Türküler'in yaşadıklarını şiire döküyor (s.192-193):
Türküler Ezgisi
Yüzün nerde baba nerde
Bana tatlı gülen
Sesin nerde baba nerde
Bana tatlı kızım diyen
Hani İlhan var ya anne
Hani babam var ya anne
Şimdi nerede uzakta mı
Uzak nerde söyle anne
Bana babamı bul hala
Bana babamı bul amca
Telefonu var ya amca
Hadi bul babamı bana
Alo baba, ha.. ha.. baba
Ben burdayım, Suları'yla
Nasıl iyi misin baba
Çok özledim seni baba
Alo baba, sen misin ha..
Parka gidelim mi baba
Ferda da var, Barışta da
İzin var mı parka baba
Ben burda yalnızım baba
Olsun ama, yalnızım ya
Hadi gel öğleden sonra
Bu sene hadi gel baba
Babamla konuştum amca
Biraz önce telefonda
İşi varmış biraz daha
Babamla konuştum hala
Bu kuru inciri anne
Babam mı almıştı anne
Bana mı almıştı anne
Üç ay önce mi almıştı
Bu sabah gelmiştir babam
Amcamlara gelmiş anne
Çocukları seviyordur
Biliyorum, gelmiş ama
Yarın gelir mi ki babam
Babam gelir mi ki anne
Gelecek mi babam amca
Bugün mü gelecek hala
Yüzün nerde baba nerde
Bana tatlı gülen
Sesin nerde baba nerde
Bana tatlı kızım diyen
Muzaffer İlhan Erdost, 17 Haziran 1981'de babasını arayan iki çocuğun, kardeşini arayan bir ağabeyin şiirini şöyle yazmış (s.204-206):
Hasretle Gülüşüne
...
Nereye canım çocuğum
Evlerin camına
Vurunca akşam güneşi kavuşmanın saatini
Beklediği kapıda
Merdivende
Balkonda
Türküler de sorar
Babam niye gelmiyor diye
Ben ne derim
Ben nasıl derim
Alaz da arar
Bozkırın sıcağından topladığın
Ekinlerin ince sesinden topladığın
Sığırcıkların ilkyaz sevincinden topladığın
Kedere vurulmuş türkülerden topladığın
Gülüşlerini
İlhan Erdost için, kızları için başka şiirler de yazıldı. İşte o şiirlerde var, İlhan İlhan'da.
İlhan Erdost'lu Resimler
...
Duygulanmamak elde mi
Türküler'le çektirdiğin resmin önünde
O günkü halin
Gitmez hiç gözümün önünden
Nasıl sevinip güzellikler çıkarmıştın
Türküler'in kaşlarına yaktığım dizelerden
Türküler'in kaşları
Bir savrulup bir toplanan gökte
Turna alayları
Gayri Türküler'in kanadı kırık
Dağılmış, toplanmıyor kaşları
...
Metin Demirtaş, Mart 1981 (s.132-133)
İlhan'a Ağıt
Sessiz bir kahramanı iken kavgamızın
Cellâtlar elinde can veren
Gülünce kara bıyıkları arasından
Denizde güneşli çakıl taşları gibi gülen
Canımız, yiğidimiz, İlhan'ımız
Yaşıyor şimdi
Türküler'in dilinde
Alaz'ın bakışlarında
Gül'ün ağıtlarında
Metin Demirtaş, Aralık 1980 (s.131)
İlhan Erdost, 7 Kasım 1980'de 12 Eylül Düzeni tarafından Mamak'ta öldürüldü. O, Türküler ve Alaz'ın babasıydı. O, Gül Erdost'un "gülen gözlerinin içinde yaşadığı" İlhan'ıydı. O, ağabeyi Muzaffer Erdost'un ayrılmaz parçasıydı. Ama İlhan Erdost da, 12 Eylül öncesi ve sonrasında caniler tarafından öldürülen nice insan da bizim ayrılmaz parçamızdı. Onlardan ayrılmamız bizleri de öksüz, bizleri de kırık, bizleri de eksik bıraktı.
İşte tam da bu nedenle, bugün İlhan Erdost'a türküler söyleyelim! Söyleyelim ki, çocuklar babasız, bu ülke sahipsiz, bu halk adaletsiz kalmasın.(SD/EÜ)