Öyleyse yeryüzü, bu en büyük kitap, hep yazılmalıdır. Sözcükler, sevgili sözcükler yerlerinden oynatılmalıdır. Yani her şey, her şey yazılmak, yazılmak istiyordur.
İlhan Berk - Kült Kitap
Yazmak bir seçmek değildir İlhan Berk’e göre. Yeryüzünde kendisinin başka türlü doğrulamayacağını bilen biri için, kendisine göre, dünyada elinden başka bir şey gelmeyen biri için yazmak ne kadar seçim olabilirse, o kadar seçmektir zaten.
Behçet Necatigil’in deyimiyle, şiirimizin uç beyi İlhan Berk, Mehmet Fuat’a göre dokunduğu şiir. 18 Kasım 1918’de doğduğuna göre, şairin 99. yaş günü, 99. kez doğduğu, 99. kez dünyaya şiir diye dokunduğu.
Ölüme, kendi deyimiyle şiirin o kazıbilimine yakalanmasaydı, 99 defa gemici düğümleri atardı şiirine belki de, ama ne diyordu bir yandan da “Ben ölümü eskittim, geliyorum”. Uçlara attığı düğümler hâlâ çözülmediğine göre, işte buralarda bir yerlerde…
Cemal Süreya anlatıyor İlhan Berk’i:
“Yeryüzünde her şey yazılmak için varmış gibi geliyor ona. Sözgelimi, bardağa bardak olarak değil, yazılacak bir şey olarak bakıyor. Gökyüzüne de öyle. Şöyle diyor sonra da, ‘Gökyüzüne böyle bakan bir adamın hayatının cehennem olması doğaldır.’ Yazıya geçen çiçek solacak, yazıdaki çiçekse hiç koklanmayacak.”
O, yazmak, cehennemi olan bir şair; aynı tutkuyla cehenneminin üstüne yürüyen, kimse ondan bunu beklemediği hâlde kendini cehenneme atabilen bir şair; duyumsamayı ve duyumsatarak anlatmayı, imlemeyi ve imgelere sığınmayı evi bilmiş bir şair İlhan Berk. Neydi o, “İyi bir şiirde anlam pek ele geçmez.” deyişi, ele geçmeyenin peşinde koşmanın beyhudeliğinde, hep onun ardı sıra gitmenin şairi oluşu. Kimse bunu ondan istemediği hâlde, tek anlama sığınıp kalmanın tamlığına inat, hep aynı eksik anlamın peşinden koşmaktır onun şiiri biraz da. Şairliğini, büyük bir mutsuzluk olarak yaşamış bir şairin, şiirine umudu aşılaması kadar sahici bir şey var mı? Bir nevi tersinden mühendislik, bir tür olmayandan anlatma hüneri. Basbayağı var olan mutsuzluğunu ezip, umudu yükseltmelerin şiiri neyse, o. Üstüne basa basa söylettiği Gökyüzü, umudun yerini alırken, “Umut, insanlığın simgesine dönüştü.” diyordu. Bir de, “Sınıfsızlık, benim komünist düşüm.” Ümidini, sınıfsız dünyasıyla kuran şair İlhan Berk, dünyayı kült bir kitapmış gibi yeni baştan yazan.
Hayatındaki yaşanmışlıkları anlatırken İlhan Berk, çok sevdiği birinin, “Sen beni yazmak için seviyorsun.” deyişini anlatır. Bu, ona ne kadar ağır gelmişse de, o kadar haklıdır, gene kendisine göre. “Dünyada ne varsa yazmak istiyorum. Yaşamayı elimden alıyor bu. Ne demek yani bütün dünyayı yazmak? Yani kendi başıma oturup herhangi bir kaktüse, zakkuma bakamıyorum.” deyivermiştir sonra. Bir toplu iğnenin de öyküsü vardır onda. O toplu iğnenin öyküsünü, bir toplu iğne deliğinden geçirerek anlatır İlhan Berk zaten. Ne diyordu, “Çünkü şiirde anlam, anlatılmaz; duyurulur.”
Duyuruyordu:
"üç kez seni seviyorum diye uyandım
tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim
bir bulut başını almış gidiyordu, görüyordum.
sabahın bir yerinden düşmüş gibiydi yüzün.
Sokağı, balkonları, yarım kalmış bir şiiri teptim
sıkıldım yemekler yaptım kendime, otlar kuruttum
taflanım! diyordu bir ses duyuyordum.
cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün.
kalktım sonra bir aşağı bir yukarı dolaştım
şiirler okudum şiirlerdeki yaşa geldim
karanfil sakız kokan soluğun üstümde duydum.
eskitiyorum, eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun."
Uçları birbirine bağlamak, bir köşeden diğerine bağlar kurmak; görünmez ipliklerle örülen gökyüzünü, şifalı otları, kapalı odaları, uçar kaçar anlamlarından şiirine yerleştirmek İlhan Berk’in işi. Onları önce bir araya getirip, sonra tekrar özgürlüğüne uçurmak. Bir nevi tersine özgürlük, bir nevi önce kaybettirip sonra buldurma mahareti. Şair Mahmut Temizyürek, “İlhan Berk’in haritasına, önceki göz alışkanlıklarıyla bakamayız.” diyerek anlatıyordu onun şiirinin yeniliğini. En çok gencecik tazeliği düşüyordu o yeni anlatım biçimlerinin eşiğine.
Behçet Necatigil, kendisi için “Türkiye’nin en genç şiirini yazan kişi” dediğinde, bunun sırrını da açıklamıştı açık gönüllükle “Dünyada benden gizli şiir yazılamayacağına inanıyorum.” demişti. Dünyaya ve dünyanın bütün şiirlerine karşı bu onulmaz iştah, Mahmut Temizyürek’te de sağlamasını da buluyordu. Onun anlatımıyla söylersek, “İlhan Berk’le Bursa’da karşılaştığımda sordum: “Şiirinizi nasıl bu denli genç kılabiliyorsunuz, her zaman?” Yanıtı kısaydı: “Okuyarak.”
Bir yeryüzü tanığı İlhan Berk, dünyanın açık anlamı, sözcüğün gerçek ve mecaz anlamlarından kalan artığın talibi biraz da; ne, ne kadarsa o kadar yazan. Sıyrılmak gibi incelikli ve kendiliğinden eyleyen sözcüklerin şairi İlhan Berk; öylesine bir doğallıkla bir araya gelivermiş, ilk bakışta ilgisiz görünüveren sözcüklerin birbiriyle ilgisi, zaten kendisi. O, gökyüzünü bir sabah kendisini beklerken buldu. Yalan değildi tabii, gökyüzü ona varmaya çalışıyordu. Sahi İlhan Berk, “sen gittiğin o ülkesin, varılmıyorsun.”du. (IK/EKN)
Kaynaklar: İlhan Berk, Toplu Şiirleri; İlhan Berk, Kült Kitap; İlhan Berk, El Yazılarına Vuruyor Güneş; Mahmut Temizyürek, Boşluktan Doğan; Cemal Süreya, 99 Yüz; Orhan Koçak ve İskender Savaşır’ın İlhan Berk söyleşisi.