“Kitap tanıtımı yapmayacağım” diye söze başlıyor usta yazar İlhami Algör, İletişim Yayınları’ndan çıkan “Okumalar, Değinmeler” alt başlıklı son kitabı “Aziz İnsanlık”ın hemen başında. Ve şöyle devam ediyor: “Hikâyelere dair edebi değerlendirmelerim olmayacak. Edebi değerlendirme dediğin, sadece anlatının/metnin içinde dolaşmak, ne söylediğine, nasıl söylediğine dair yorumlarda bulunmaktan ibaret değil bence. Yazarın önce kitaplarını da okumuş olmak gerekir. Kitapların aralarındaki ilişkiye/ilintiye vâkıf olmak gerekir. Metinlerde yaratılan dünyaları, kişilikleri, aralarındaki ilişkileri kavrayabilmek gerekir. Herkes hayat dediğimiz, sonraları tarih olan bir süzgeçten geçiyor. Kuşaklar arasında süzgeç farkı var. Acaba yazarın metinleri, tarihsel akışın neresine denk düşüyor, nasıl etkileniyor, düşünüş ve ifade biçimi nerelerden süzülüyor?”
Bu sorunun peşine düşüyor İlhami Algör sayfalar boyunca. Onlarca kitaptan aklına düşenleri ayrıca bir de cımbızın eleğinden geçirerek, “sonraları tarih olan süzgeçten” nasıl damıtıldığına bakıyor. Bunun yorumlamasını kendince yaptıktan sonra okura çaktırmadan bir yeri işaret ediyor ve onun ilgisini de o tarafa çekiyor.
İlhami Algör’ün kitapta yararlandığı metinlerin gerçekle çok fazla temas halinde olması hem onun hem de okurun işini kolaylaştırıyor. Zira tamamen bir kurgu eser üzerinden yürüseydi, kendi de bunu aktarırken yeni bir kurgu üretmek zorunda kalacaktı. Okura ise bu kurgunun gerçekliği üzerinde düşünüp durmak gibi zor bir ihale düşecekti. 2022 Nobel Edebiyat Ödüllü yazar Annie Ernaux’nun “Seneler” kitabından bahsediyor örneğin Algör. Üçüncü ve dördüncü sayfalardan yaptığı alıntılardan sonra kendi meselesine geri dönüyor ve Ernaux’nun “42 yılı…” dediği dönemi mercek altına alıyor. Bizde “Alman Harbi” olarak anıldığını söylediği yıllar olarak tanımlıyor o dönemi Algör. “İşbirlikçiler ve direnişçileri” sinema ve edebiyattan hatırladığını söylüyor. Yüz yüze tanıdığı olan birinin Almanlar, Yunanistan’ı işgal ettiğinde Atina’da liman bölgesini koruyup kollamak için bir yeraltı direniş örgütünde “capitan” rütbeli olduğunu anlatıyor. Kendi kuşağından bazı Avrupalıların ana, babalarının, yakınlarının Alman Harbi yıllarında ve sonrasında büyük mücadeleler verdiklerini anlatıyor İlhami Algör ve Avrupa’nın bu yönünü topyekûn anti-Avrupacılara tercih ettiğini ifade ediyor. Ancak diğer yandan artık “Avrupalı” ifadesinin günümüzde olumsuz anlamda kullanıldığının altını çiziyor. Göçmenlere kötü davranmalarından, kendi işine gelen, kendilerine fayda sağlayacak devletlerle ilişki kurduklarından bahsediyor. Kendini bu konuda bir “romantik” olarak gören İlhami Algör, Avrupa’da bahsi geçtiğinde insan hakları, demokrasi gibi konulara kulak kabarttığını da sözlerine ekliyor.
Ben biraz daha geniş çaplı bir örnekle İlhami Algör’ün “Aziz İnsanlık”ta nelerden bahsettiğini göstermeye çalıştım. Algör’ün kitabı, bu örnekte olduğu gibi kitaplara sırtını yaslayarak herhangi bir metnin yazarıyla ve okurlarıyla kurduğu ilişki üzerine kaleme aldığı yazılardan meydana geliyor. Düşüncenin gündelik hayatla arasındaki bağın aslında o kadar da uzak olmadığını gösteren “Aziz İnsanlık”taki yazılar, gündelik hayat üzerine yazı, sinema, siyaseti de katarak düşünmenin o kadar da zor olmadığını ispatlıyor.
(BS/VC)