Fotoğraf: AA
Birleşmiş Milletler'in hesaplamalarına göre Avrupa'da 2000 yılında 100 yaşında 47 bin kişi yaşıyordu. 2025 yılında bu sayının 234 bine ve 2050'de 674 bine yükseleceği tahmin ediliyor.
2000 yılında 80 yaşına erişen kadın oranı yüzde 54, erkek oranı yüzde 31'di.
2025'te kadınların yüzde 64'ü, erkeklerin yüzde 44'ü, 2050'de kadınların yüzde 70'i, erkeklerin ise yüzde 51'inin 80 yaşına erişeceği tahmin ediliyor. (Rott, 2004).
Benzer demografik gelişmelerin Türkiye'de de beklenmesi gerektiğini kabul edersek, o zaman gelecekte yaşlı bir toplum olarak yolumuza nasıl devam edeceğimiz sorusu ortaya çıkıyor. Bunun cevabını ancak yaşlılığın birey, aile, toplum ve politika açısından sonuçlarını dikkate alarak verebiliriz.
İleri yaşlılık, bazen 80 ve üzeri yaştaki kişileri ve bazen 90 ve üzeri yaştaki kişileri ifade eden bir kavram. Bugün biz kendi toplumumuzun koşulları altında ileri yaşlılık kavramıyla 80 ve üzeri yaştaki nüfusu tanımlamayı öneriyoruz. Bunun nedeni, Türkiye İstatistik Kurumu'nun ortalama yaşam beklentisini kadınlarda yaklaşık 81, erkeklerde ise 76 yıl olarak hesaplamasıdır.
Fakat uzayacağına kesin gözüyle baktığımız yaşam beklentisi, ileri yaşlılık kavramımızın da değişeceği anlamına geliyor. Peki, ileri yaşlılıkla ilgili hangi gelişmeleri şimdiden dikkate almalıyız?
Daha sıkı iş birliği gerekli
Öncelikle akla gelen sağlık ve bakım alanlarındaki gelişmeler. Gerçekten ileri yaşlarda sağlık durumundan hızlı bir gerileme oluyor ve günlük yaşamında yardıma ihtiyacı olan kişiler çoğalıyor. Özellikle de multimorbidite, yani iki veya daha fazla kronik hastalık durumu ortaya çıkıyor. İleri yaşlılıkta en az 5 ve daha fazla kronik hastalıktan mustarip kişiler çoğalıyor. Aynı zamanda ağır hastalar çoğalıyor ve bakım ihtiyacı ortaya çıkıyor. Geriatrik hastalar arasında gerontolojik bakıma ihtiyacı olacak kişilerin çoğalacağından hareket edilmeli.
Yaşlılık, Geriatrinin ve Gerontolojinin ülkemizde bilim ve uygulama alanları olarak önemini arttıracak. Geriatrinin ve Gerontolojinin, acilen yaşlılık sorunlarımızın çözümünde daha sıkı iş birliği yapmaları gerekiyor. Ancak bunu gerçekleştirecek ortak zemin henüz yaratılamadı. İkisi de birbirine ihtiyacı olan, ama birbirini tanımayan iki bilim alanı olarak, yan yana mevcut, ama birbiriyle temastan daha ziyade kaçınan iki bilim alanı olarak kaldı.
Bunun değişmesi, Geriatrinin ve Gerontolojinin birbiriyle sıkı iş birliğine başlaması süreci için ilk adımların acilen atılması gerekiyor. Gerontoloji Geriatriden, Geriatri ise Gerontolojiden öğreneceği şeyleri dikkate alarak, iş birliği için sorularını, beklentilerini ve hedeflerini birlikte belirlemeli. Böyle bir iş birliğinden her ikisi de fayda elde edecektir. Bunun ötesinde bundan toplum olarak elde edeceğimiz kazançları dikkate almalıyız.
İş birliğinin sürdürülebilmesi için Geriatri ve Gerontoloji, rasyonelliği odak noktaya koymalıdır. Olabilirliği ve olamazlığı ayırt edebilmelidirler. Hangi alanlarda iş birliği olabileceğine birlikte karar verip, ilgili alanların yapılandırılması için kolları sıvamalı. Çünkü yaşlılık, bu iş birliği olsun veya olmasın, geleceğimizi tayin edecek. Demografik gelişmeler, Gerontoloji ve Geriatri açısından bakıldığında, yaşlılıkta sağlık ve yaşlılıkta bakım politikalarını belirleme ve yapılandırma için önemli bir görev ve sorumluluk üstlenmeleri talep ediyor. İkisi de bu sorumluluktan kaçmamalı, taşın altına ellerini birlikte koymalılar.
(İT/AÖ)