Kendini toplumun ikinci sınıf vatandaşları olarak hissedenlerin futbol takımı Beitar'ın taraftarları öfke içindedir. Kudüs'le özdeşleşmiş ve onyıllardır halkın takımı olarak en geniş tabana yayılmış olan ekibe iki Müslüman oyuncunun transfer edilmesi ırkçılık bazlı şiddeti tetikler.
Takımın sahibi, silah kaçakçılığı tescillenmiş Rusya kökenli oligark Arcadi Gaydamak, Çeçenya ile ticari ilişkileri geliştirmek üzere topçu Zaur Sadayev ve Dzhabrail Kadiyev'i İsrail'e getirmekle pek iyi etmemiştir.
Irkçılık ve ayrımcılıktan yüzyıllardır mustarip bir halk olmalarına rağmen Yahudilerin aslında sürpriz olmayan, ama aşırıya kaçan tepkisi köklü futbol kulübünün sonunu mu getirecektir?
Fanatik taraftar grubu La Familia'nın baskısı artarken bir zamanlar ırkçı mesaj ve davranışlara göz yummuş politikacıların müdahaleleri bile işe yaramaz.
Haaretz için araştırmacı gazetecilik yapmış olan Maya Zinshtein konu hakkında gayet sürkleyici bir belgesel kotarmış. Forever Pure (İlelebet Safkan) kendisine Kudüs Film Festivalinde üç ödül kazandırdıktan sonra, en başta Toronto, Zürih ve Chicago olmak üzere dünya festivallerindeki yolculuğunu sürdürüyor.
Öylesine maço bir dünyaya bir kadının bakışı kesinlikle artı bir değer getirdiği gibi, oy potansiyeli olarak görülen bir kesiminin kontrolden çıktığı zaman ne kadar yıkıcı olabildiğinin de bir kez daha altı çiziliyor.
Yahudi takımında iki Müslüman
Kaderin garip bir cilvesi gibi Beitar Jerusalem (Beytar Yeruşalayim) Ortadoğu Yahudileri olarak bilinen Mizrahiler'in kulübü sayılır. Sonradan üzerlerinde tahakküm kurmuş diğer Yahudilere karşı, takım sevgisi onlar için bir sübap vazifesi görmüş, aşağılık kompleksine inat, milliyetçilikle beslenen kalabalıklar futbol fanatizminde bir olmuştur.
Durumun farkında olan Netanyahu misali sağcı politikacılar Beitar'ı daima kollamış, fakat takıma iki Müslüman alındıktan sonra deliye dönen taraftarları sakinleştirmek için dışişleri bakanı Lieberman'ı stadyuma yollaması bile fayda etmemiş. Irkçılıkla bilenmiş güruh, Çeçen Sadayev ve Kadayev'e hakaret etmek amacıyla "Arap" kimliğini yapıştıracak kadar saçmalamaktadır.
Bir zamanlar Kudüs belediye başkanı seçilebilmek için Beitar kulübünü propaganda amaçlı satın aldığını inkâr etmeyen Gaydamak, iki oyuncunun müthiş oyuncular olmadığının da farkındadır; kamera karşısına geçmekten gayet memnun: "Bence futbol çok da ilginç bir spor dalı değil… Amacım İsrail halkına ayna tutmaktı..." diyecek kadar da iddialı.
Teddy stadyumundaki çirkin tezahürat yalnız iki Çeçen oyuncuyla kısıtlı kalmaz. Takım kaptanı kaleci Ariel Harush düşman ilân edilir, kulübün başkanı olan futbol efsanesi İtzik Korenfine özel hayatında bile koruma ile yaşayacak kadar tehdit altındadır.
Gaydamak'ın kararlarına itiraz edilemediği için, Beitar'a dahil olduklarından beri düşüşe geçen takımın performansından Çeçenler sorumlu tutulsalar da, bir türlü memleketlerine yollanamazlar.
"İlelebet safkan" kalmaya yeminli taraftarlar küfürlerle yetinmezler, Korenfine'ye yaklaşan bir fanatik "Kızına tecavüz edeceğiz" diyecek kadar ileriye gider. Kulüp tesislerinin ateşe verilmesi, sadist dürtülerin mazoşizmle karıştığının ıspatı olur. Halkı yatıştırmak yine Likud partisi ve hükümet temsilcilerine düşer.
Fakat bağnaz futbol severlerin oluşturduğu La Familia gücünün farkındadır. Maçları topluca protesto etmeye başlarlar, moralsiz kalan, hatta korkuya kapılmış olan Beitar oyuncuları yenilgiden yenilgiye koşuyordur. Seyirci gücünden neredeyse tamamıyla mahsur kalan takım ligin dibini boylar.
Ya sonra?
Hezimetin yaşandığı 2012-2013 futbol sezonundan sonra kulübü "bedavaya" satan Gaydamak, Fransa'ya giderek arandığı suçlardan yargılanmak üzere teslim olmuş. Savaş suçlusu olarak Angolagate skandalı çerçevesinde 3 yıl ceza almasına rağmen dört ay sonra serbest kalmış.
Kaleci Harush, baskılara daha fazla dayanamayarak rakip takım Hapoel Tel Aviv'e transfer olmuş. La Familia ile sıkı bağları bilinen Ofir Kriaf takımın tarihindeki en genç kaptan payesiyle onun yerini alarak fanatizmin zaferini (!) tescillemiş.
Çeçen futbolcular da sezonun son maçını oynadıktan sonra, yaşadıkları tecrübeden yıpranmış şekilde memleketlerine hızla dönmüş.
Safkan olma tezinin çoktan çürütüldüğü çağımızda, hala ırkçılıkla beslenen tüm toplumların aynası olarak futbol, Forever Pure belgeselinde ayrıntılarıyla afişe ediliyor. Din dahil olmak üzere çeşitli kaynaklardan beslenen fanatizm ne yazık ki "Savaş, savaş, savaş" diye haykıran küçücük çocukların ağzında dilleniyor.
Belgesel çok büyük paraların döndüğü bir sektöre eğilirken biz, ticari çıkarlar için yıkılmaya çalışılan bir tabuyla karşı karşıyayız galiba; Gaydamak'la anlaşma imzalayan Çeçenya lideri Ramazan Kadirov bile "Peygamberimiz Yahudilerle ekonomik ilişkileri ilerletin demiş" cümlesini kullanarak girişimini mazeretlendirirken, gayet iyimser görünüyor. Fakat sonuç halkların barışması yönünde tam bir hüsran.
Arap ve Müslüman düşmanlığının tavan yaptığı İsrail'de çekilmiş belgesele tahmin edebileceğiniz gibi gazetecilik dili hâkim. Arşiv görüntüleriyle filmin temelleri sağlamlaştırılırken olaylar hızla gelişiyor ve seyirciyi kesinlikle etkisi altına alıyor.
Gerginliğin zirve yaptığı dakikalar, ligin sonunda ölüm kalım meselesi halindeki, Bnei Sakhnin kulübüyle gerçekleşecek karşılaşmadır. İsrail ligindeki tek Müslüman takımın taraftarları fanatizm konusunda Yahudilerden aşağı kalmadıklarını kanıtlarken, gayet sert geçen maçtan sonra neyse ki herkes yoluna gidebiliyor. Darısı tüm futbol dünyasının başına! (MT/AS)