Günlerden Cumartesi...
Nihayet havalandırmada güneşin sıcaklığını hissedebildik.
Eminim duvarların öte yanı farklıdır. Buradan bakınca sıcaklar gelmekte hayli zorlansa da; bugünlerde havaların da, sokakların da hayli sıcak olduğu rahatlıkla hissedebiliyorum.
Öyle sanıyorum ki, seçimlere bir hafta gibi az bir zaman kaldığı bu günlerde, sokaklar da meydanlar da çok daha fazla ısınacak.
Herkes eteğindeki taşları dökecek. Sandıklar açılıp, milletvekili seçilenler meclisin yolunu tuttuğunda, tartışmalar, değerlendirmeler de secim sonuçları üzerinden devam edecek.
Kadınların mecliste temsil oranına dair tartışma ve değerlendirmeler ne kadar bir ağırlık oluşturur? Göreceğiz! Ancak, seçim çalışmalarının başından beri dikkatimi çeken bir noktayı paylaşmak için, seçim sonuçlarını beklemem gerekiyor.
Bildiğimiz gibi milletvekili aday listeleri açıklanmadan önce, farklı kadın platformları kurulmuş ve kendilerini kamuoyuna deklere etmişlerdi.
Bunlardan biri; "Başörtülü aday yoksa oy da yok" diyen türbanlı kadınların oluşturduğu platformdu.
Bu platforma barajı aşabilecek Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile medya tekelleri tam bir konsensus oluşturdular.
Türbanlı kadınların oylarıyla, emekleriyle iki dönem mecliste birinci parti olan ve hükümeti tek başına kuran AKP, milletvekilli aday listesinde sadece bir türbanlı kadına yer verdi. Ama seçilemeyeceği bir yerden! Ayrıca AKP'nin türbanlı adayı devlet memuruymuş. İşyerinde türbanını zaten açıyormuş. Ek olarak da, milletvekili seçildiğinde başını açacağını da açıkladı.
Baraj sorunu olan bazı partilerin türbanlı aday göstermelerine dair de, bir tartışma yapmak bu yazının kapsamına girmediğinden geçiyorum.
Gelelim "Meclisin yarısı kadınlardan oluşsun" çağrısını yapan Haklı Kadın Platformu'na...
Bu platformun açıklamaları yaygın medyada nispeten yer aldı. Ayrıca platform gazetelere verdiği ilanlarla siyasi partilere yaptığı çağrının duyulmasını sağladı.
Ancak siyasi partiler milletvekili aday listelerini açıkladıktan sonra, bu platformların sesleri, solukları duyulmaz oldu.
Ne olmuştu da listeler öncesi kadınların mecliste daha fazla temsil edilmesi için talepler ileri süren, çağrılar yapan bu kadın platformları sessiz kalmayı tercih etmişlerdi?
Türbanlı kadınların yerinde ve anlamlı bulduğum bu çıkışlarının 12 Haziran seçim sandıklarına nasıl yansıyacağına dair her hangi bir veriye sahip değilim.
Dolayısıyla, kendimi Haklı Kadın Platformu'nun suskunluğuna ilişkin sorularıma yanıt aramakla ve bazı sorularımı paylaşmakla sınırlayacağım.
Platform ilk çıkışında; seçmenlerin yarısını kadınlar oluşturuyorsa, meclise de 275 kadın milletvekili gitmelidir demişti.
Öncelikle, burjuva erkek siyasette değişik tonlardan burjuva kadınların daha aktif olmak, eşit koşullardan politika yapmak, v.b. talepleri ve bunun için mücadele etmelerinin gerekli ve önemli olduğunu belirtmeliyim
Siyasette erkek egemenliğinin bu kadar güçlü olduğu coğrafyamızda, Haklı Kadın Platformu'nun dün Kürt kadınların, sosyalist kadınların yükselttikleri: "Kota yetmez yüzde 50 - yüzde 50 Eşitlik!" talebini bugün "Mecliste 275 kadın" diyerek paylaşmış olmaları önemli bir adımdır.
Ancak bu çağrıyı yapan Haklı Kadın Platformu'nun daha en başında talebinin arkasında durmaması, kendine güvenmeyen, cılız bir ses tonuyla talebini dile getirmesi dikkat çekiciydi.
Açıklamaya imza koyan kadınlardan bir kısmı; bu koşullarda 275 olmasa da, hiç değil de 100 olmalı gibi yorumlar yaptılar.
Elbette bu tür açıklamalar bir yanıyla güven eksikliğinin, söylediğine yeterince inanmadığının, kararsızlığın göstergesiydi.
Diğer yanıyla da kadınları böylesine güvensiz, ürkek kılan bir tarihin/tablonun söz konusu olmasıdır.
Bu ülkede kadınlara seçilme hakkının 1934 yılında verilmiş olmasıyla övünür egemenler.
Ama ya tarih? Ne yazar? Ne anlatır?
1935 ile 22 Temmuz 2007 tarihleri arasında kadın milletvekili sayısı 3 ile 24 arasında değişmiştir. Ve bütün bu süreçte kadınların TBMM'de temsiliyet oranı, ilk seçimler hariç (ki o da %4,5'dir), yüzde 4,4'ü geçmemiştir
1935 ile 1977 Aralığında meclise toplam 69 kadın milletvekili girebilmiştir.
Bütün bu dönemlerde kurulan hükümetlerden yalnızca iki kadın milletvekili bakanlık yapmıştır.
1977'den 2011'e kadar, 1990'ların başlarında kurulan ve kadın milletvekillerine tahsis edilen Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı dışında, İmren Aykut'un Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Meral Akşener'in İçişleri Bakanlığı ve Nimet Çubukçu'nun Milli Eğitim Bakanlığı'na getirilmiş olmaları birer istisna olarak TBMM tarihine geçmiştir.
Tabii 28 Haziran 1993'te ilk kadın başbakan ve 1000 gizli operasyonun mimarlarından Tansu Çiller'i de bu tabloya eklemeliyiz.
Tarihinde ilk 22 Temmuz 2007 seçimlerinde kadınlar mecliste yüzde 8,9'a temsil edildiler.
Elbette 76 yıl boyunca yüzde 4,4 oranında temsiliyetin 8,9'a çıkmasını, DPT'li 8 kadın milletvekillinin bağımsız aday olarak seçilip meclise girmeleri ile AKP'nin beklediğinden daha fazla oy olması nedeniyle, listelerinde alt sıralara yerleştirdiği kadın adayların meclise girmesi sağlanmıştır.
Haklı Kadın Platformu'nun milletvekili aday listeleri hazırlanmadan önce burjuva partilere yaptığı çağrıya kuvvetlice sarılıp, sahip çıkmamasının arka planında bu tarihin yattığını kim inkâr edebilir ki?
Ancak platformun etkisiz eleman rolüne girmesini sadece TBMM'nin erkek tarihiyle açıklamak da eksik ve yanlış olur.
Yani bir de madalyonun öbür yüzüne bakmak gerekir.
Milletvekili adayı listelerinde AKP'nin 78, CHP'nin 109, MHP'nin 68 kadına yer vermesi...
AKP'den 55, CHP'den 38, MHP'den iki kadının, Barış ve Demokrasi Partisi'nin (BDP) desteklediği Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku'ndan da 13 kadın milletvekilinin 24. dönemde Meclis'e girebileceği...
Kadınların ilk kez ortalama 114 milletvekiliyle, yüzde 20 civarında temsil edilebileceği ihtimali Haklı Kadın Platformu'na yeterli mi gelmiştir?
Bunun için mi daha ilk çıkışlarında 100 de olur demişlerdir?
Yoksa burjuva partileriyle ilan edilmemiş bir konsensus mu gerçekleşmiştir? Bu minvalde çoğaltılacak sorulara da bakmak gerekir. (FE/Lİ/ŞA)
* Kandıra, 2 Nolu Tipi Hapishanesi