28 Mayıs tarihinde Ensar Vakfı’nın 38. Genel Kurulu’na katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan “Biliyorsunuz siyasi olarak iktidar olmak başka bir şeydir. Sosyal ve kültürel iktidar ise başka bir şeydir. Biz 14 yıldır kesintisiz siyasi iktidarız. Ama hala sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var.”
Muhalif medyada bu konuşma, iktidarın toplumun her alanında hegemonya kurmaya yönelik tehlikeli bir girişimi olarak eleştirildi.
İktidarı destekleyen kimi çevreler, konuşmadan rahatsız olacaklar ki, tevil yoluna gittiler. Örneğin Star’dan Ahmet Taşgetiren “’Siyasi iktidar olduk, sosyal ve kültürel iktidar olamadık’ sözlerindeki ‘iktidar’ kelimesini ben, ‘sosyal ve kültürel alanı da iktidar alanı olarak görüyor’ gibi okumak istemem. Çünkü o alan, salt siyasi iktidar dışında ülkenin ortak varlığını ifade ediyor ve Sayın Cumhurbaşkanı da, kendi partisine ait olsun olmasın, ülkenin bu ortak varlığına sahiplenmek durumundadır” diye yazdı. (2 Haziran- Star)
Otoriter, diktatör, faşist, totaliter; adı ne olursa olsun demokratik olmayan iktidarların az ya da çok bir toplum mühendisliği projeleri oldu. Toplumu kendi meşrebine (ideolojik, siyasal, kültürel) göre yeniden şekillendirmeyi amaç edinen bu türden iktidarların serencamının hep hezimetle sonuçlandığının kayıtları tarihte bolca mevcuttur.
Erdoğan defalarca kendi hayalleri olan yeni bir nesil yetiştirmekten söz etti. Erdoğan’ın şahsında somutlanan ve lidere tabi hale gelen AKP iktidarı, hızla bireyin yaşam alanlarını kendi gelenekleri ve görüşleri doğrultusunda tanzime doğru gidiyor. Bu bir dayatmadır. Otoriteryen, tekçi, diktacı siyasi iktidarların çoğu, hep bir yeni nesil, altın kuşak yetiştirmenin hayalini kurarlar. Aslında onların “yeni kuşak”, “altın nesil”, “imanlı gençlik” vb. sıfatlarla amaç edindikleri, kendi iktidarlarının ideolojik, siyasi ve fiziki polisliğini yapacak kesimler yetiştirmektir.
Siyasal İslamcı, faşist, diktacı, otoriteryen ideoloji ve siyasetlerin iktidar anlayışları egemen olmanın ötesinde, hegemonya kurmaktır. Hegemonya ve sivil toplum kavramlarıyla Marksizm’e teorik katkılar sunan İtalyalı sosyalist kuramcı Antonio Gramsci’ye göre hegemonya, bir iktidarın toplumun her kesiminde ve her alanında, aileden eğitime, sanattan dine bir şekil vermek ve üstünlük kurma olarak nitelendirilir.
İşte Erdoğan’ın sosyal ve kültürel iktidar olamadık demesinin altında egemen olduk ama hegemonya kuramadık anlamını vardır. Değil Erdoğan, başka iktidarlar da bu toplumda yeterince ve uzun vadeli bir hegemonya kuramayacaklar. Bu iletişim ve dijital çağda bireyin ve toplumun dinamikleri, iktidarın mühendisliğine hapsedilemez!
Konunun iktidarın kültürel alandaki hegemonya kısmından çok, iktidar ve sanat ilişkisi üzerinde durmaya çalışacağım.
Bu toplantıdan 2 hafta sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan bu kez de Tarabya Köşkü'nde sanatçı ve sporcularla iftar yaptı.
Ancak bu sanatçı, sporcu iftar toplantısı da pek işe yaramamış ve bekleneni vermemiş olacak ki iktidar yanlısı çevrelerden kimi eleştiriler aldı. Örneğin, eski Başbakanlık Danışmanı Akif Beki, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın spor ve sanat dünyası için verdiği iftar yemeğine davet edilen isimlerin, sanatta sığlaşmanın baş sorumluları olduğunu ifade etti. (Hürriyet – 14 Haziran)
İktidar savunucuları sanat üretemez!
"Çıtayı ortalamanın altına düşüren bu iftar kadrosu” diyen Beki, boşuna sitem ediyor! Çünkü bu iktidarın sanat anlayışı, sanata bakışı ortalamanın üzerinde bir sanatçı kadrosuna tekabül etmez. Tersine, iftardaki bu kadro tam da iktidarın dünya görüşüne ve kültür, sanat politikalarına denk düşen kadrodur!
Neden?
Bu noktada sanat üzerine birkaç belirleme yapmak zorundayım.
Sanat her şeyden önce özgür bir ortamda serpilip gelişir. Sanat üretiminin temel koşulu, eleştirel akıldır. Sanat kalıplara dökülemez. Sanat, varlığı gereği iktidar olgusuna mesafeli, muhalif veya karşıdır!
Sanat, varlığın özne yoluyla yeniden üretilmesi, onu anlamlandırması (ki, bu da çok şart değil. Anlamsızlık da bir anlamdır vs.) ve bütün bunları yaparken de mutlaka bir estetiğe sahip olmasıdır.
Şimdi bu özellikler, tanımlar ve tespitler AKP iktidarının sanata bakışıyla ve Erdoğan’ın davetinde bulunanlarla ne ölçüde ilişkilendirilebilir veya örtüştürülebilir?
Heykelin içine tüküreceksiniz!
Ucube diye heykel yıktıracaksınız
Figürlerin/objelerin estetiğini müstehcenlik ve hatta pornografi olarak göreceksiniz.
Böylesi heykelleri yerlerinden söküp depolara kaldıracaksınız.
Sinema deyince dizi film anlayacaksınız.
Mizaha zerre tahammülünüz olmayacak.
Yazarları, çizerleri hapislere atacaksınız.
Tiyatroları yasaklayacaksınız.
Eski eser restorasyonlarını rezil ve berbat edeceksiniz.
Mimariyi TOKİ’ye ve kasaba zihniyetli inşaatçı taifesine teslim ederek mimarinin sanat ve estetik ilintisini tümüyle yok edeceksiniz. (Bırakalım özeli, kamu binaları bile çirkin mi, çirkin).
Kısacası kendi sanat anlayışınızı, daha doğrusu sanattan korkan ve sanata uzak oluşunuzun getirdiği çarpıklığı dikte edeceksiniz, sanatı ve sanatçıyı iktidarın bir aparatı haline getirmeye çalışacaksınız.
Sonra…
Artık elinizdekilerle idare edeceksiniz!
Dünyanın hiçbir yerinde iktidar savunusu üzerine düzeyli, uzun erimli sanat üretilemedi, üretilemez. Sanatçılar üzerine ansiklopedik bir tarama yapınız, göreceksiniz muhafazakâr, sağcı, faşist, dinci (dindar değil) dünyadan sanatçı çıkmamıştır. Varsa da bir elin parmaklarını geçmez.
Çünkü hegemonya ile sanat çelişir!
Çünkü sanatta eleştirel akıl bulunur!
Çünkü sanatta varlığın coşkusu ve insanın evrenselliği bulunur!
Milliyetçi, ırkçı, siyasal İslamcı vb. ideolojik dünyalarda sanat yapılamıyor veya son derece cılız kalıyor. Çünkü bunlara tabi bir sanat, iktidarı hedefler ki bu da propagandist, kaba ve hükümran özellikler taşır.
Bu kesimlerin edebiyatı, müziği, resmi, heykeli, plastik sanatları, sineması yok! Olamaz da. Türkiye’de biraz şiirleri vardı, o da bitti! Çünkü iktidar oldular ve iktidara baktıklarında idealize ettikleri ahlakın olmadığını gördüler. Bu kesimden vicdanlı insanlar sükutu hayale uğrayarak içine kapandılar. Söz sanatları da çöktü! Hani nerede 90’lı yılların eleştirel İslamcıları?
İktidarın sunduğu imkanlar ellerinde. Para var, alet edevat var, mekân var ama ortaya helva çıkmıyor! İktidar ‘yürü ya kulum’ diyor, bunlar yürüyemiyorlar. Yürüyemezler çünkü kullar! Çünkü eleştirel akıl yok, estetik yok!
Bu durumda magazin ünlülerini sanatçı diye sunmak kalıyor ki, bunun da sanatın içine tükürmekten bir farkı olmuyor.
İktidar, sanatı hegemonyasına alarak onun muhalifliğini ortadan kaldırmayı amaç edindiğinde sanat, sanat olmaktan çıkar. Sanat ve sanatçı boğulur.
Erdoğan’ın amacı da bu olduğuna göre, artık elindekilerle idare edecek. (HŞ/EA)