Kültür en kısa tanımıyla bir toplumun değerlerinin toplamıdır. Sanat tarihine baktığımız zaman birçok toplumun ürettiği sanat eserleri, o toplumun çeşitli kültürel değerlerini, belirli zaman dilimini, yaşanan toplumsal olaylarını da yansıtır.
Fakat dünyanın kendi olarak global endüstri merkezi haline gelmesiyle benimsenen çok kültürlülük politikaları ve sanat üretimlerini de globalleşmeye başlamasıyla, birlik olarak görülen kültür politikalarının aslında kültürel farklılıkları dışlayarak, yoksullaşmaya yüz tutmasıyla sonuçlandı.
Bu sebeple ulus devletlerce terkedilen çok kültürlülük politikaları, kültürel sanat üretimlerine ya da bireyselliğe yönelmeye devam etti.
Ulus devletler ve sanat
Sanat, ulus devletlerin ortaya çıkmasından bu yana hangi politikalar uygulanmış olursa olsun halkla iletişim sağlayan bir araç olarak işlev gördü. Devlet ilkelerinin, ideolojilerin, köklü kültürel değişimlerinin imgesel temsili oldu.
Sanatın gerek bireysel gerek toplumsal yaratıcılıktan ortaya çıkıyor olması, devlet tarafından sanata yüklenen türlü misyonların gerçekleşmesine engel olmadı.
Türkiye'nin yakın tarihine baktığımız zamanda da sanatın işlevsel rollerinin sıklıkla kullanıldığını görüyoruz.
Gerek Cumhuriyet'in ilk dönemlerinde, gerek iktidar ve toplum düzenini tehdit eden olaylarda sanat sıklıkla bu gibi durumlarda toplumsal simge rolünü üstlenmiştir.
Fakat iktidarlar sanatı her zaman estetik algı dahilinde kullanmayı seçmiyor.
İktidarın sanat üretimlerini tekelinde tutarak, yön veremediğini farkettiği koşullarda sanatın kullanımına yönelik çeşitli varyantlar karşımıza çıkıyor; sanatı kendisi olmaktan koparmak, siyaset dilinden uzaklaştırmak, iktidar otoritesini pekiştirecek şekilde piyasalaştırmak ya da yozlaştırmak.
Heykeller, heykellerimiz...
Aslında dört seçenekte ayrı ayrı irdelenmesi gereken konular dahilinde. Fakat bu yazımda birebir deneyimini yaşamakta olduğumuz ve ucu neredeyse hepsine dokunan bir durum mevcut: Yöresel heykellerimiz.
Bir süredir var olan ama gittikçe trajikomik bir hal alarak gündemden düşmeyen, her şehrin ün yapmış kültürel ögelerini seçerek "işte size yöresel kültürlerimizden yoğurduğumuz sanat eseri" diyerek karşımıza çıkarılan üretimler tam da bu durumun temel örneklerini oluşturuyor.
Duruma sadece yöresel kültürlerin, turistik bir imaj halinde ortaya konduğu üretimler olarak bakabilmek daha iyimser bir tutum olabilirdi.
Fakat ortaya konulan ve herkesin görüp alaycılıkla gülüp geçtiği, sosyal medyada ve gazetelerde gündemden düşmeyen "çay bardağı, karpuz, Nasrettin Hoca, horoz" gibi heykel diyerek karşımıza çıkarılan üretimlerle aslında alay edilen onlar değil, bizzat toplumun kendisi.
Sanat eseri diyerek sunulan bu heykeller sadece göz zevkini bozmakla kalmıyor, toplumun ve sanatın estetik algısını da hiçe sayıyor.
Kültürün bir meta haline getirilerek, sanatın neresine koyacağımızı bilemediğimiz bu simgesel heykeller iktidar tarafından gelecekte üretilecek sanat eserlerini öngörmeye çalıştığımızda korkutucu bir hal alıyor.
Adorno ve Horkheimer'ın da dediği gibi
İktidarın sanatı bu denli piyasalaştırması, Adorno ve Horkheimer'ın Aydınlanmanın Diyalektiği eserinden bir parçayı akla getiriyor:
- "...Kültür endüstrisi üsluptan başka bir şey olmadığı için üslubun sırrını, yani üslubun toplumsal hiyerarşiye itaat olduğunu ifşa eder. Kültür adı altında bir araya toplanıp etkisizleştirildiklerinden bu yana zihinsel yaratılan, tehdit eden şey günümüzde 'estetik barbarlık' tarafından tamamına erdirilmiştir..."
Şehirlerin çeşitli meydanlarına, kavşaklarına, turistik bölgelerine yerleştirilen bu heykeller, sadece sanatı değil, toplumun estetik beğenisinin de yozlaşıp, belirsizleşmesine yol açıyor.
Sanatın toplum tarafından benimsenen estetik algısını da kırıyor.
Yaratılmaya çalışılan yeni kültür, estetik ve sanat algısının arkasında çeşitli sebepler bulmak mümkün; iktidarların geçmiş sanat stratejilerinin toplumda karşılığını bulamaması, ideolojik sanat stratejilerini kültürel faaliyetlerle bütünleştirememeleri ya da sanatı kontrol edilebilir hale getirememeleri.
Toplumla sanat aralığıyla güncel bir ilişki ağı yakalayamanın son çaresi sanatı estetik hazdan ve araçsallıktan soyutlaştırarak anlamsızlaştırmak.
Fakat bahsi geçen heykellerin gerginlik yaratmasının asıl nedeni şimdinin eğlencesi olması değil, geleceğin sanat algısının içinin şimdiden boşaltılmaya çalışılmasıdır.
(GI/PT)