Dünya’nın atmosferindeki su bir denge içindedir. Her sene yeryüzünden yaklaşık 380 bin km3 su buharlaşır ve aynı miktarda su da yağış olarak geri döner. Atmosfer hareketleri ve yüzeyin kara veya deniz olmasına bağlı olarak genelde buharlaşan su hemen yağış olarak aynı yere geri dönmez. Bu da yağış rejimlerinin hem bölgelere hem de zamana göre farklı olacağını bize gösterir. Ama unutmamamız gereken husus, suyun buharlaştıktan sonra sonsuza kadar atmosferde kalmayacağı ve kısa süre içerisinde buharlaştığı bölgede olmasa da bir yerde yağış olarak yere ineceğidir.
Yeryüzünden ne kadar suyun buharlaşacağı ve tabii buna bağlı olarak ne kadar suyun yağış olarak geri döneceği atmosferin ortalama sıcaklığına bağlıdır. Hamamdan bildiğimiz üzere, çok daha sıcak olan bir ortamda buharlaşma da daha fazla olur. Ayrıca sıcak havanın su buharını tutma kapasitesi de daha fazladır. Yani Dünya ısınmaya devam edecek olursa daha fazla buharlaşma olacağını kolayca söyleyebiliriz. Ancak buna bağlı olarak su sonsuza değin gökte kalamayacağından yağışlar da artacaktır.
Başta kömür, petrol ve doğalgaz yakmamızdan dolayı atmosfere yayılan karbondioksit gazı olmak üzere tüm sera gazları atmosferin ısıyı tutma kapasitesini etkileyerek Dünya’nın ortalama sıcaklığını artırırlar. Sanayi Devrimi’nin başlangıcından bu yana atmosfere saldığımız bu gazlar dünyanın sıcaklığını şimdiye kadar yaklaşık 1.2 derece artırmıştır. Yaşam biçimimizi değiştirmeden atmosfere karbondioksit salmaya devam etmemiz durumunda da bu artışın yakın gelecekte çok daha fazla olması beklenmektedir.
Dünya’nın ortalama sıcaklığı artmakta olsa da bu sıcaklık artışı ve bunun getirdiği sorunlar her yerde aynı değildir ve aynı derecede hasara yol açmazlar. Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) iklim değişikliği konusunda yapılmış tüm çalışmaları toplayarak bu konudaki değişiklikleri ve gelişmeleri raporlar halinde ortaya koyan bir oluşumdur. IPCC’nin yayımladığı tüm raporlarda ülkemizin de içinde yer aldığı Orta Doğu ve Akdeniz Havzası’nın iklim değişikliğinden diğer bölgelere nazaran daha fazla etkileneceği açıklanmaktadır.
Yağış rejimi değişiyor
Küresel ısınmanın ötesinde bölgemizde yaşanması beklenen en önemli sorun yağış rejimlerindeki değişimdir.
“Yağış rejimlerindeki değişim” biraz bilimsel bir terim olduğundan daha rahat anlaşılması için açıklamasını yapmakta fayda var: Bölgemizde yağışlar açısından oluşacak olan değişim bir yandan yağışların arasının açılması, diğer yandan da gelen yağışların şiddetinin artması şeklinde olacaktır. Yani kuraklıkların hem sıklığının artması hem de şiddetlenmesi bekleniyor. Bu kuraklıklar ardından gelen yağışlar da daha yoğun olacaktır. Ayrıca bir de artan sıcaklıklardan dolayı gelen yağış kış aylarında önceden alıştığımız gibi kar şeklinden çok yağmur şeklinde karşımıza çıkacaktır.
Kişi başına düşen su miktarı azalacak
Bir ülkenin su ile olan ilişkisini o ülkedeki kişi başına düşen su miktarı belirler. İklim değişikliği ülkemizde gökten düşecek olan su miktarını önemli ölçüde etkilemeyecek olsa da kişi başına düşen su miktarı azalacaktır. Unutmayalım, bundan 100 sene önce nüfusumuz 15 milyon kişiydi. Bugün ise 85 milyona yaklaştık ve hızla da artmaya devam ediyoruz. İklim değişikliğini bir kenara bırakıp sadece nüfus artışına bakacak olsak bile kişi başına düşen su miktarımızın geçtiğimiz 100 yılda yaklaşık altıda birine düştüğünü kolayca görebiliriz. Buna bir de iklim değişikliğini eklersek karşımızdaki sorunun ne derece büyük olduğu kolayca anlaşılabilir.
Ülkemizdeki suyun yaklaşık üçte ikisi tarımda kullanılmaktadır. Her ne kadar tarımdaki su kullanımını düzenlemek istesek de tarım ancak kendisini geçindirebilecek bir gelir ürettiğinden özellikle su kullanım alt yapısına yapılan harcama yetersiz kalmaktadır. Bundan dolayı da çoğu yerde tarlaların sulaması ne kadar su olduğundan bağımsız olarak salma sulama şeklinde yapılmaktadır. Bu sorunun azaltılabilmesi ancak tarımsal altyapıya yapılacak önemli yatırımlarla mümkün olabilir.
Son senelerde su ihtiyacı oldukça fazla olan bir bitki desenine yönelim olmasından dolayı eksik olan su da yer altı suyundan karşılanmaktadır. Yer altı suyu ise çoğu bölgede yenilenebilir bir kaynak değildir. Özellikle de Orta Anadolu’daki aşırı yer altı suyu kullanımı yer altı suyunun seviyesinin her sene metrelerce azalmasına neden olmaktadır. Ayrıca uzun süre sürdürülemeyecek olan bu su kaynağından elde edilen su da cömertçe harcanmaktadır.
Bu sorunların ötesinde iklim değişikliği ile yağışların daha kısa süreli ve şiddetli olması beklenmektedir. Bu kısa süreli ve yoğun yağışlarda da su toprağın içine inmek yerine hızla akışa geçmektedir. Akışa geçen bu yağış da toprağı yeterince besleyememenin yanı sıra erozyonu da artırmaktadır. Bundan dolayı tarım da dahil olmak üzere tüm alanlarda bu ani yağışları tutarak toprağı besleyen bir bitki örtüsü düzenine geçilmek zorundadır.
Sorun yumağı büyüyor
Şehirlerde kullanılan su miktarı tarım ve sanayi ile kıyaslandığında çok azdır. Buna karşılık ülkemizin nüfusunun önemli bir bölümü şehirlerde yaşadığından bu bölgelere sürdürülebilir biçimde temiz su sağlanması gereklidir. Ancak çoğu büyük şehrimizin su kaynakları o şehirleri beslemeye yetecek büyüklükte değildir. Bundan dolayı da şehirlerimize temiz su uzak kaynaklardan taşınmaktadır. Bu noktada eleştiri hep şehirlerin su havzalarındaki yapılaşmaya yönelmektedir.
Oysa bu şehirlerde biz yaşıyoruz, o su havzalarındaki yapılaşma şehirlerin nüfusunu ve dolayısıyla su ihtiyacını artırmaktadır. Şehirlerin alanlarının genişlemesi saçaklanma olarak nitelenmektedir. Asıl sorunumuz şehirlerin alçak yapılar halinde saçaklanmasıdır, çünkü genişleyen bu alanlar o nüfusu besleyecek suyun da toplanmasına fırsat vermemektedir.
Ülkemizin de içinde bulunduğu bölgenin su yeterliliği bağlamında türlü sorunları bulunmaktadır. Bu sorunların bir kısmı hızlı nüfus artışından, bir kısmı da yüzyıllardır süregelen yanlış planlama ve su kullanım alışkanlarından kaynaklanmaktadır. Tüm bu sorunların üzerine bir de iklim değişikliğinin getirdiği yağış değişiklikleri de eklendiğinde karşımızdaki sorun yumağı daha da büyümektedir. İklim değişikliğinin artırdığı bu sorunları ve su krizini göğüsleyebilmek ancak tüm paydaşları birleştiren bir yaklaşımla mümkün olabilir.
* Bu yazı dizisi Oslo Metropolitan Üniversitesi Gazetecililk ve Uluslararası Medya Merkezi OsloMet (Oslo Metropolitan University Journalism & Media International Center) mali desteği ile yayımlanmaktadır.
İklim krizi yazıları
Demet Bilge Erkasap/ Başlangıç / İklim Krizi Yazıları Her Çarşamba bianet'te
2/ Gökşen Şahin / Hukuktan Geçen İklim Adaleti Mücadelesi
3/ Elif Ünal / Nereden Çıktı Bu İklim Aktivistleri?
4/ Menekşe Kızıldere / İklim Krizi ve Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği
5/ Buket Atlı / Havalar Nasıl Oralarda?
6/ Abdullah Aysu / İklim Krizi ve Tarım: Küreselleşmenin Panzehiri Yerelleşmek
7/ Prof. Dr. Doğanay Tolunay / Doğanın Gücünün ve Kırılganlığının Farkında mıyız?
8/ Aslı Gemci / İklim Krizi Biyolojik Çeşitliliği Yok Ediyor
9/ Bilge Yerli / Krizin Büyüttüğü Çocuklar İklim Grevinde
11/ Menekşe Kızıldere / İklim Krizi ve İklim Müzakereleri: COP25 'in Kısa Özeti
12/ Ömer Madra / İntihar mı Bozkır Yangını mı?
13/ Alper Akyüz / İklim Krizi ve İletişimi
14 / Prof. Dr. Levent Kurnaz: İklim Krizi ve Kuraklık
15/ Prof. Dr. Kayıhan Pala/ İklim Krizinin Halk Sağlığına Etkileri
(LK/DB)