Ağustos 2018’den itibaren iklim sorunlarıyla ilgili iletişim açısından öncekiyle karşılaştırılamayacak yeni bir döneme girdik.
O zaman 15 yaşında olan Greta Thunberg’in her cuma okula gitmek yerine Stockholm’de İsveç Parlamentosu önünde tek başına ‘İklim Grevine’ başlaması çok kısa bir zamanda bütün dünyaya yayıldı ve 2015’te Paris Anlaşmasının imzalanmasıyla uluslararası gündemden yoksun kalan ve bir rehavet içinde bulunan küresel iklim hareketini ayağa kaldırdı.
Ancak Greta’nın başını çektiği yeni dalga hareketin başarısının arkasında sadece çocukların ve gençlerin öncülük ediyor olmasının ötesinde benimsedikleri iletişim tarzının da etkisi var.
Eski adıyla “küresel iklim değişikliği”, yeni adıyla “iklim krizi” hakkında kamuoyunun bilgi düzeyinin giderek arttığı söylenebilse de temel güçlüklerden birisi aslında bilimin öngördüklerinin ve politik müzakerelerin gündelik dile çevrilmesinde yatıyor.
İklim değişikliği kendi içinde karmaşık iklimsel, biyolojik ve coğrafi süreçlerin bir araya gelerek daha da karmaşıklaştırdığı bir sorun, ancak temel nedenleri ve önlemek için yapılması gerekenler oldukça yalın bir şekilde anlatılabilecek kadar basit:
Yeryüzünün milyarlarca yıldır atmosferden çekerek canlıların bünyesinde ve toprak içinde depoladığı karbonu son 250 senedir kömür, petrol ve doğalgaz olarak topraktan çıkarıyor ve yakıyoruz, sonuçta çıkan karbondioksiti (ve diğer sera gazlarını) atmosfere geri pompalıyoruz. Üstelik bu karbondioksiti geri emebilecek doğal bitki ve orman örtülerini de tahrip ederek doğanın bu kapasitesini de elinden alıyoruz. Sonuç ise atmosferde tutunan karbondioksit ve sera gazlarının miktarının artması ve bir battaniye şeklinde havanın ortalama sıcaklığını artırması.
Dolayısıyla hem enerji ihtiyacımızı kömür, petrol ve doğalgazdan elde etmeyi bırakmamız (bunun için gerekli teknolojiler mevcut), hem de doğal bitki örtüsünü korumamız ve tahrip olmuş olanları da restorasyona tabi tutmamız gerekiyor.
Küresel ölçekte durum bu kadar basit bir şekilde anlatılabilse de işi karmaşıklaştıran bundan sonrası. Öncelikle bölgesel ve yerel ölçeklerde iklim değişikliğinin etkileri gerek form, gerekse de şiddet açısından farklılaşıyor ve uzun vadede zaman ve mekan özelinde tahminlerde bulunmak zorlaşıyor.
Bunun üstüne iklim adaleti, ekonomik hesaplar, çıkar grupları, siyaset vs. sosyal yapısal etkenler ve tüketim toplumunun sosyal psikolojisi gibi değişkenler girince içinden çıkılması zorlaşan bir güç ilişkileri ağı ortaya çıkıyor. Ancak özellikle bilim insanlarının argümanına göre geri dönülemeyecek noktaya gelinmesi için zaman azaldıkça bu karmaşıklığın anlamı azalıyor ve yaşam mücadelesi için yapılması gerekenlerde basit denkleme geri dönüyoruz: Fosil yakıt kullanmayı bırakıp doğanın ve toplumların kırılganlığını azaltmalı, yeni dönemde yaşam tarzımızı ve toplumsal yapımızı buna göre uyumlaştırmalıyız.
Gelecek için cumalar
Greta ve arkadaşlarının gücü mesajı bu basitlikte vermek ve çocuk olmalarının ve kendi geleceklerine sahip çıktıkları argümanının yarattığı sempatiyi dünya liderlerine birer birer ve toplu olarak iletmekte kullanmak oldu. Bir kriz durumunda olduğumuzu ve krizi kriz olarak adlandırarak buna uygun bir şekilde davranmamız gerektiğini yüzümüze çarpması sonucu “küresel iklim değişikliği” yerine “iklim krizi” kavramı hem iklim hareketinin genelinde tereddütsüz bir biçimde kullanılmaya başlandı, hem de The Guardian gibi önemli küresel medya organlarının bazıları tarafından da benimsendi.
Özellikle Greta’nın tepkisini Birleşmiş Milletler ya da Avrupa Birliği organları gibi kurumlarda dolaysız ve sert bir şekilde ifade etmesi, iklim hareketinin veya lobisinin bilimsel ve politik terminoloji ve jargon kullanan profesyonel diliyle bir karşıtlık oluşturdu ve kamuoyunda daha büyük bir karşılık buldu.
Bir lider figür olarak Greta’nın vegan beslenme ve uçak kullanmayı (bu Atlantik Okyanusu'nu iki haftada yelkenliyle geçmek anlamına da gelse) reddetme gibi tutumları ile Asperger sendromunu bir avantaj olarak değerlendirmesi de samimiyet algısını oluşturdu.
Bu yeni dönemin başka bir özelliği ise karşı cepheden ve hatta en üst düzeyden geldi.
Greta ve arkadaşlarının çocuk olmaktan kaynaklanan gücü ve Greta’nın beyaz, Avrupalı bir genç kız olması sosyal medya üzerinden ve özellikle muhafazakar beyaz erkek bir gruptan herhangi bir ahlaki sınır gözetmeyen bir saldırı altında kalmasına yol açtı.
Başını bizzat ABD Başkanı Donald Trump’ın çektiği bu grup Greta’ya söyledikleri üzerinden karşı çıkmayı değil, kişilik özelliklerine taktıkları kulplar ile itibarsızlaştırma yoluyla yeni dalga iklim aktivizminin önüne geçmeye çabalıyorlar. İklim mücadelesi tarihinde böyle bir fütursuzlukla ilk kez karşılaşıyor olmamız yeni bir durum olsa da başka koşullarda üzerinde oldukça olumsuz etki yaratabilecek bu duruma karşı Greta’nın ve çevresindeki destek grubunun iyi hazırlanmış olduğu görülüyor, ki kendisine yöneltilen etiketleri Twitter profilinde kendini tanımlamak için yeniden kullanacak kadar dalgacı bir tutum takınabiliyor.
İklim hareketindeki bu doğrudanlık sadece iklim grevcileri (Gelecek İçin Cumalar) arasında sınırlı kalmıyor.
Aynı dönemde yükselişe geçtiği için çoğunlukla iklim grevcileriyle karıştırılan (ama bunu sorun etmediği gibi grevleri doğrudan destekleyen) Yok Oluş İsyanı da sadece söylemde değil, eylemde de doğrudanlığı benimsiyor. Özellikle İngiltere’de işgaller, yol kapatmalar gibi doğrudan eylemleri benimseyen örgütün Türkiye dahil başka ülkelerde de performanslar ve sanatsal etkinlikleri kullanarak mesajlarını etkili bir şekilde iletmeye çalıştıklarını görüyoruz. Son dönemin ikonik bir doğrudan eylemcisi ise Greta’nın tersine ileri yaşını sempati yaratmakta kullanan ve her cuma Kongre binasının önünde göz altına alınma pahasına protesto gösterisi yapan Jane Fonda oldu.
Aşılması zor karşıtlık: Felaket söylemi ve umut
Bütün bu hareketliliğe karşın geçen hafta sonu sonuç alınamadan dağılan Taraflar Konferansı sırasında Greta başarısızlığını ilan etti.
Sözünü doğrudan söyleme tutumunu sadece hareketin dışına yönelik değil, kendisi hakkında da sürdüren Greta’nın gerekçesi ise emisyonların geçen bir sene içinde artmış olması. Kendine haksızlık ediyor diye düşünsek de aslında sorunun çözüm yoluna girmesi ya da potansiyel etkilerinin hafiflemesi için eninde sonunda elde edilmesi gereken maddi sonuca işaret ediyor.
İklim krizi hakkında bir farkındalık yaratmaya ve bu farkındalığın tüketim biçimlerine ve politikalara yansıması için çalışan hareketler ise aşılması zor bir ikilem içindeler.
Bir yandan bilimsel bilgi ve modellemelerin öngörüleri değişen ölçülerde de olsa kıtlıklar, kuraklıklar, afetler ve felaketler, göçler, biyolojik çeşitliliğin yok oluşu gibi senaryolara ve bunların insanlık için olumsuz sonuçlarına işaret ediyor. Toplumu ve politikacıları harekete geçirmek için aynı zamanda bilimsel bilgi niteliğinde olan bu öngörüleri sıralamak ve anlatıyı yaşanacak olumsuzluklara dikkat çekme üzerine kurmak ise amaçlananın tam tersine bir etkiye yol açarak insanları eylemsizliğe de itebilir ya da itiyor. Bu gerçekleri bilmek gerektiğini düşünenler dahi bir süre sonra oluşan karamsarlıkla başa çıkamaz hale gelip maruz kalmaktan kaçınabiliyor.
Öte yandan tamamen olumlu bir dil benimseyince, örneğin çok sağlam temelleri olmadan teknolojiyi çözüm olarak öne çıkaran söylemler kullanınca, seragazı salımına bugün son versek dahi kaçınılmaz olarak karşılaşacağımız olumsuz durumları görmezden gelmiş oluyorsunuz. Üstelik teknolojiye sahip olan ve kullanımını kontrol eden güçlerin aynı zamanda iklim krizine neden olan güç sahipleri olduğu gerçeğini ıskalıyorsunuz. Umut vermek adına gerçek bir temele dayanmayan bir iyimserlik yaratmak da sonunda sorunun çözümü için ‘bilim ve teknolojiye güvenmek’, yada ekolojik girişimler gibi piyasa içi çözümlere bel bağlamak naifliğine ve eylemsizliğe itebiliyor.
Tarzın ötesinde iklim krizinin berberinde getirmekte olduğu gelişmeler ile iklim hareketinin mesajlarının yayılabileceği alanların sınırlılığı da aşılması gerekecek bir güçlük.
Bu sözü ve son gelişmeleri bir şekilde duyuracak anaakım medyanın kendisinin konu hakkındaki ilgisizlikle karışık cehaleti ile birlikte sermaye, sahiplik ve ideolojik yapısını düşününce elimizde sosyal medya, konuya özel kuruluşların web siteleri ve portalleri, sanat, film ve edebiyat ile sokaklar dışında ancak bianet veya Yeşil Gazete gibi bağımsız medya kaynakları kalıyor. Her birinin potansiyellerini kullanarak kısıtlılıklarını aşmak ve iklim krizi ile çözümler hakkında gelişmeler ile iklim hareketinin sözünün gündemde hak ettiği yeri alması yaşamsal bir mücadele olarak önümüzde duruyor.
* Bu yazı dizisi Oslo Metropolitan Üniversitesi Gazetecililk ve Uluslararası Medya Merkezi OsloMet (Oslo Metropolitan University Journalism & Media International Center) mali desteği ile yayımlanmaktadır.
İklim krizi yazıları
Demet Bilge Erkasap/ Başlangıç / İklim Krizi Yazıları Her Çarşamba bianet'te
2/ Gökşen Şahin / Hukuktan Geçen İklim Adaleti Mücadelesi
3/ Elif Ünal / Nereden Çıktı Bu İklim Aktivistleri?
4/ Menekşe Kızıldere / İklim Krizi ve Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği
5/ Buket Atlı / Havalar Nasıl Oralarda?
6/ Abdullah Aysu / İklim Krizi ve Tarım: Küreselleşmenin Panzehiri Yerelleşmek
7/ Prof. Dr. Doğanay Tolunay / Doğanın Gücünün ve Kırılganlığının Farkında mıyız?
8/ Aslı Gemci / İklim Krizi Biyolojik Çeşitliliği Yok Ediyor
9/ Bilge Yerli / Krizin Büyüttüğü Çocuklar İklim Grevinde
11/ Menekşe Kızıldere / İklim Krizi ve İklim Müzakereleri: COP25 'in Kısa Özeti
12/ Ömer Madra / İntihar mı Bozkır Yangını mı?
13/ Alper Akyüz / İklim Krizi ve İletişimi
14 / Prof. Dr. Levent Kurnaz: İklim Krizi ve Kuraklık
15/ Prof. Dr. Kayıhan Pala/ İklim Krizinin Halk Sağlığına Etkileri
(AA/DB)