İklim krizini her gün daha yakından duyuyoruz, ne var ki geçen gün iklim krizinin varolmadığını iddia eden birisi ile gerçekleştirdiğim sohbette bunun ahlakiliğini sorgulamam gerektiğini düşündüm.
Gerçekten istediğimize inanarak bunun ahlak alanından bağımsız olduğunu ileri sürebilir miyiz?
Aslında pratik hayatta inançlarımız ahlaki davranışlarımızı oldukça etkiliyor.
Birisi hırsızlık yapmanın doğru olduğuna inanıyorsa, yanlış olduğunu "bilse" bile, hırsızlık yapacaktır.
Bu basit örneği genişleterek bütün gün yapmamız gereken ahlaki seçimlerin dolaylı ya da dolaysız inançla bir tür ilişkide olduğunu rahatlıkla görürüz. Ancak bana şunu diyeceksiniz, iklim krizini biliyorsak buna inanmamız çok gerekli midir?
İnanç neden bu durumda bir tartışma konusu haline getiriliyor?
Öncelikle iklim krizinin varlığından çoğumuz haberdar. Peki neden eski yaşantımıza devam ediyoruz? Ya da kimsenin bu konuda bir şey yapmamasına şaşırmıyor muyuz?
Zannediyorum ki bilmemize rağmen inanmadığımız bir durum bu. Dışarı çıkıyoruz, ağaçlar, güneş, bitkiler ve her şey önceki seneler gibi. Bunun bozulacağını, hatta ufak ufak bozulduğunu biliyoruz, ama bunun çok farklı bir hal alacağına inanmıyoruz, inanmayı seçmiyoruz.
Buradaki inanmama sorunu büyük bir ahlaki problem. Önceki hırsızlık mevzusuyla oldukça bağlantılı aslında.
Birisi bir şeye inanmanın veya bir şeyi eylemenin ahlaksız olduğunu bilse bile buna inanmıyorsa, gerçekten vicdanın sesini duymaz.
Aslında o, kendisini ahlaki bir ikilemle karşılaşmış hissetmez.
Bu ikilemin, bu krizin yalnızca kavramsal konuşmalarda bulunduğunu, gündelik hayat için bir şey ifade etmeyeceğini sanar gizlice.
Aslında, özellikle 21. Yüzyılda, neye inanacağımız-ki inandığımıza göre eyleyeceğizdir, aklın sesinden kaçsak bile vicdanın sesinden kaçamayız- çok önemli bir problem.
Bizlerin eylemleri, sosyal ve politik hayvanlar olarak, etrafımızdaki insanları etkiler ve bu bakımdan yersiz inanç onları risk altında bırakır.
Gerçekten de iklim krizi dışında bir örnek vermek gerekirse sanıyorum ki Suriye'de herhangi bir yapılanmanın askerlerine "Ne için savaşıyorsunuz?" diye sorulacak olursa demokrasi, özgürlük, Tanrı gibi aslında ortada böyle bir sorunun dönmediği kavramlarla yanıt vereceklerdir.
Bu kadar büyük kitleler, yersiz ve düşünülmemiş inançlar sebebiyle sorgusuzca ölmeyi ve öldürmeyi kabul ederler.
Özellikle şu an içinde yaşadığımız bu dijital çağda, bu kadar büyük bir ağ sanayisi içinde düşünülmemiş inançların ne gibi sonuçlar doğuracağını düşünün.
"Mavi Balina" oyunundan söz ediliyor, kaç genç yanlış ve sırf tutkuya dayalı inançlarla vicdanın sesine kulaklarını tıkayıp canlarına kıydılar?
Onun dışında düşünmeden inanmak bireyleri ve kitleleri kolay inanan saf yapılara dönüştürür. Kendimizin toplumlar içerisinde ahlaki sorumluluklara sahip olduğumuzu kabul edecek olursak ve yersiz inançlar özellikle 21. yüzyılda bu tip küresel problemler oluşturuyorlarsa, gerçekten de toplum içinde "saf" bireyler olmamakla ilgili bir sorumluluğumuz yok mudur?
Medyanın yalanlarına inanıp hiçbir şey yokmuş gibi hayatımıza devam etmek ahlakı ilgilendirmez mi?
Ayrıca yine bizler toplumdaki bireyler olarak iklim krizi üzerine bu şekilde bir inanç sorumluluğuna sahibiz, çünkü iklim krizine inanmamak, bilsek bile, toplumsal toplam bilgiyi kirletmemek açısından ahlaka ilişkin bir konudur.
Ne yapacağız şimdi? Tamam, inandık deyip devam mı edeceğiz yaşantımıza? Hayır.
İnanç bireyi kendi yargısını uygulatmaya vicdan aracılığıyla zorlar. Vicdanın sesini duyalım! Bilimin sesinin temelini oluşturacaktır kuşkuşuz bu.
Eski hayatımızı eskiden olduğu gibi aynen sürdürmek de ahlaki açıdan sallantıdadır.
Eğer aksini düşünen varsa, gerçekten bunlara inanmış mı yoksa bunların hepsini bilgi alanında kabul edip gerçeklik alanında temellendirmemiş mi bir düşünsün.
Çoğu şey(iklim krizine ilişkin veriler v.b) bize mantıklı gelir, onları teorik olarak kabul etmek durumunda kalırız ama bunu inanç alanında temellendirebilmek için çoğu zaman bu cesarete sahip olmayıp kendimizi safsatalarla avuturuz.
Bu sefer vicdanımızdan kaçmayalım, yoksa ilerde kaçabileceğimiz bir vicdan bile kalmayacak.
Ahlaksızlık bize miras verildi, bu miras da bir borçtu, şimdi bu borcu inançla kapatalım. (TŞ/PT)