Sanayi Devrimi’nden beri yaktığımız fosil yakıtlar, yok ettiğimiz ormanlar ve doğa üzerinde bıraktığımız etkilerle dünyanın her bölgesinde geri dönüşü imkansıza yakın izler bıraktık.
Yaşadığımız gezegeni ısıtmanın etkilerini artık ölçebiliyoruz; küresel ısınmanın yarım derece veya 1 derece daha fazla olması ile bizi bekleyen etkilerin tamamı kötü haber niteliğinde ve bu etkiler maalesef daha da kötüleşecek.
Su ve gıda kaynakları azalıyor
Yükselen deniz seviyelerinden eriyen buzullara, giderek sıklığı ve şiddeti artan aşırı hava olaylarından ısınan okyanuslara, yükselen küresel sıcaklıkların çevresel etkileri sadece doğamızı değil, insanları da doğrudan etkiliyor. Su ve gıda kaynaklarımız azalıyor; bunlara bağlı sağlık sorunları ve ölümlerde artışlar tespit ediliyor.
Bu krizin önüne geçmek için uluslararası müzakereler çerçevesinde ülkelerin attığı atımlar her ne kadar umut verici olsa da, daha hırslı hedefler ve daha güçlü tedbirler almadığımız sürece aynı zaman da çok ciddi biyolojik çeşitlilik kayıplarına da seyirci kalacağız.
Araştırmalar, küresel sıcaklık değişiklikleri ile türlerin ve ekosistemlerin durumu arasındaki ilişkinin önemini çok çarpıcı rakamlarla ortaya koyuyor.
Zincirleme etki
Paris İklim Anlaşması gereğince küresel ısınmanın yüzyılın sonunda sınırlandırılması gereken eşik olarak belirlenen 2°C’lik bir artışta dahi geniş çapta biyolojik çeşitlilik kayıpları söz konusu.
Bugün itibariyle ortalama küresel sıcaklıklardaki artışın 1°C civarından olduğunu biliyoruz; bu ısınma 2°C ile sınırlandırılsa bile, türlerinin ciddi bir bölümünü, ikliminin artık bu türler için elverişli olmaması nedeniyle kaybedileceği öngörülüyor. 2°C senaryosu gerçekleşirse, WWF’in belirlemiş olduğu ve Akdeniz’in de içinde bulunduğu 35 öncelikli bölgedeki türlerin neredeyse yüzde 25’i tükenme riskiyle karşı karşıya kalıyor.
Değişen iklim koşullarına yeterince hızlı bir şekilde uyum sağlayamadıkları için özellikle bitkiler bu durumdan daha kötü etkileniyor; bu da, yaşamını bitkilere bağlı olarak sürdüren diğer türler üzerinde zincirleme etki yaratıyor.
Böcekler, bitkiler
Küresel ölçekte, türlerin küresel ısınmaya bağlı olarak karşı karşıya kaldığı risklere bakıldığında, ısınmayı 1,5°C’de sınırlandırdığımızda dahi böceklerin yüzde 6’sı, bitkilerin yüzde 8’i ve omurgalıların yüzde 4’ü bu etkilere maruz kalıyor.
Eğer bu senaryodan yarım derece daha fazla ısınmayı göze alır ve 2°C’de durursak böceklerin yüzde 18’i, bitkilerin yüzde 16’sı ve omurgalıların yüzde 8’i doğrudan etkileniyor.
Denizlerimizin yaşam kaynağı olan mercan resifleri için ise durum daha acı: 1,5°C senaryosunda bu yüzyıl içerisinde dünyadaki mercan resiflerinin yüzde 70’ini kaybederken, 2°C senaryosunda yüz yılın sonunda dünyadaki mercan resiflerinin tamamı yok olacak.
Bu da bize küresel ısınmayı durdurmak için harcamadığımız her saniyenin ne kadar kritik olduğunu doğrudan gözle önüne seriyor.
İklim değişikliğinin türlerin ve yaşam alanlarının üzerindeki etkilerine bir örnek üzerinden bakarsak, ülkemizde de koruma statüsüne sahip deniz kaplumbağaları küresel ısınmanın etkilerine doğrudan ve çok hızlı maruz kalan bir tür olarak ön plana çıkıyor.
Deniz kaplumbağalarının yumurta bıraktıkları kumun sıcaklığı, yumurtadan çıkan yavruların cinsiyetini belirliyor.
Sıcaklıkların artması, yumurtalardan sadece dişi yavruların çıkmasına ya da sıcaklığın çok artmasıyla birlikte hiç bir yavrunun sağ kalamamasına sebep oluyor. Bunun yanı sıra, deniz seviyelerinin yükselmesi, daha yüksek deniz kabarmaları ve aşırı hava olayları gibi etkiler, halihazırda sayısı azalan hassas kaplumbağa yuvalama alanlarının zarar görmesine ve dolayısıyla üremenin sürdürülemeyerek yerel türlerin yok olmasına neden olabiliyor.
İklim değişikliği nedeniyle ısınan denizler, gıda ve suya erişimde zorluklar, aşırı hava olayları ve yaşam alanlarının daralması gibi etkilerle karşı karşıya kalan bitki ve hayvanlar, hayatta kalmak için kendi çevreleri içerisinde uyum göstermek veya başka bir yere göç etmek durumundalar.
Bazı türler, kendileri için elverişli iklim koşullarının izini sürerek ve yeni alanlara yayılarak hayatta kalmayı deneyecekler. Ancak insan faaliyetleri ve iklim krizi bunu da güçleştiriyor.
Göç edilecek elverişli bir yaşam alanı mevcut olmayabilir, bu alanlar tarım arazisi ve yerleşim bölgesi haline getirilmiş olabilir ya da türlerin hayatta kalmasına olanak vermeyecek şekilde başka bir amaç için kullanılıyor olabilir.
Göç yollarının önünde dağ sıraları gibi doğal engellerin yanı sıra insanlar tarafından inşa edilmiş engeller de bulunabilir.
Türler üzerinde halihazırda büyük baskı oluşturan habitat kaybı, kaçak avcılık, kirlilik, sulak alanların tahribatı ve sürdürülebilir olmayan tarım gibi faaliyetler ile yol ve diğer alt yapı inşaatları maalesef bu türler için küresel iklim değişikliği ile baş etmenin zorluklarına yenilerini ekliyor.
Koruma tedbirleri
Küresel ısınmanın yaşam alanları üzerindeki etkileri göz önünde bulundurulduğunda, türlerin yayılımını kolaylaştıran biyolojik koridorların korunması ve yaşamlarını devam ettirmelerine olanak verecek elverişli habitatların güvenceye alınması şarttır; bu şekilde türlerin iklim krizi karşısındaki dirençliliğini güçlendirebiliriz. Bu nedenle, biyolojik çeşitliliği kaybetmemek için alınacak koruma tedbirleri çok büyük önem taşıyor.
Ancak türlerin küresel ısınmaya veya iklimin değişmesine bağlı olarak ortaya çıkan etkenlere karşı direncini güçlendirmek veya iklim değişikliğine uyumlarını sağlamak da maalesef küresel krizin nihai bir çözümü değil.
Sera gazı emisyonlarını azaltmadığımız ve küresel ısınmanın önüne geçmediğimiz sürece, bu kriz karşısında her zaman bir adım geride kalacağız.
Neler yapılabilir
Biyolojik çeşitliliğin ve dünya üzerindeki tüm insanlara yaşamsal hizmetler sağlayan ekosistemlerin korunması için atmamız gereken çok acil adımlar var.
En başta, fosil yakıt kullanımına son vermeli, kömür, petrol ve doğal gaz yerine yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını merkeze koyarak, türler üzerinde bir baskı oluşturmayacak iklim dostu politikaları benimsemeliyiz. Politikalarımızı bilim insanlarının sunduğu veriler ve bilimsel birikiminin üzerine inşa etmeli, inşaları bilgilendirerek sürece dahil etmeli ve taşıdığımız sorumluluğun bilincine herkesin varmasını sağlamalıyız.
* Bu yazı dizisi Oslo Metropolitan Üniversitesi Gazetecililk ve Uluslararası Medya Merkezi OsloMet (Oslo Metropolitan University Journalism & Media International Center) mali desteği ile yayımlanmaktadır. (AG/DB)
İklim krizi yazıları
Demet Bilge Erkasap/ Başlangıç / İklim Krizi Yazıları Her Çarşamba bianet'te
2/ Gökşen Şahin / Hukuktan Geçen İklim Adaleti Mücadelesi
3/ Elif Ünal / Nereden Çıktı Bu İklim Aktivistleri?
4/ Menekşe Kızıldere / İklim Krizi ve Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği
5/ Buket Atlı / Havalar Nasıl Oralarda?
6/ Abdullah Aysu / İklim Krizi ve Tarım: Küreselleşmenin Panzehiri Yerelleşmek
7/ Prof. Dr. Doğanay Tolunay / Doğanın Gücünün ve Kırılganlığının Farkında mıyız?
8/ Aslı Gemci / İklim Krizi Biyolojik Çeşitliliği Yok Ediyor
9/ Bilge Yerli / Krizin Büyüttüğü Çocuklar İklim Grevinde
11/ Menekşe Kızıldere / İklim Krizi ve İklim Müzakereleri: COP25 'in Kısa Özeti
12/ Ömer Madra / İntihar mı Bozkır Yangını mı?
13/ Alper Akyüz / İklim Krizi ve İletişimi
14 / Prof. Dr. Levent Kurnaz: İklim Krizi ve Kuraklık
15/ Prof. Dr. Kayıhan Pala/ İklim Krizinin Halk Sağlığına Etkileri