"Şubat ayında kimse çadırda kalmayacak!"
Bunca yıllık Türkiyelilik serüvenimde ilk defa verilen bir vaadin harfi harfine yerine getirildiğini görüyorum. Şubat ayının ortasındayız ve bugünden itibaren kimse çadırda-çadırkentlerde kalmayacak. Çünkü çadırkentler boşaltılıyor.
Altı ay kalabilirsiniz diye verilen çadırlar, geçtiğimiz cumartesi gününden itibaren boşaltılmaya başlandı. Cuma gününden beri yemek verilmiyor, elektirik sık sık kesiliyor. Elektirik arızasını bildiren bir kadına, görevli "nasıl olsa gideceksiniz ne tamiri" dedi beş gün önce.
Polis-jandarma değil özel güvenlik korusun dediğimiz çadırkentleri beş gündür kimse korumuyor. Güvenliği, yemeği, hastaneyi, 1. sınıflar için oluşturulan okulu, mescitleri kaldırılan çadırkentlerde isterseniz kalın deniyor. Dört aydır istemek kelimesini ekmek, çadır, konteyner için kullanan insanlara, isterlerse bu koşullarda yaşamayı deneme şansı(!) veriliyor.
Doğal olmayan seleksiyonda kim başaracak hayatta kalmayı? Survivor yarışması Van'da düzenlensin ve birincinin ismi bir çadırkente verilsin!
En son 19 bin konteyner geldi Van'a. Konvoylarını gördük, caddeler boyu uzanan. Çöp konteynerından başka konteyner bilmeyen bizler için yeni bir yaşam alanı olan konteynerlar geçiyor gözlerimizin önünden. Ama onlara sadece evi ağır hasarlı olan ev sahipleri yakından bakabiliyor. Kiracıların haddi değil bir konteynerda yaşamak.
Orta hasarlı ev sahiplerine 15 bin lira ödeniyor ve bunu da yine ev sahipleri alıyor. Bazılarının birden fazla evi var; dolayısıyla birden fazla da konteynerı. Son duyduğumuza göre konteynerlar artık 100 liraya kiraya veriliyor. Ev sahiplerinin bazıları ise hakkından feragat edip, kiracısına veriyor konteynerını.
Şimdi bu çadırkent faciasının nedeni olarak gösterilen konteynerlar ev sahipleri için bir umut, kiracılar için bir hayal. Yalnız yaşayan kadınlar içinse imkansız. Boşanan ya da eşi ölen-giden kadınlara konteyner verilmiyor. Aileleriyle oturmalarını öneriyorlar görevlerinin gereği (?) olarak. Ne yazık ki dört kadın da birleşip bir konteynera giremiyor. Sıradaki Kurban Bayramı'nda deprem sonrası soğuktan-açlıktan-kimsesizlikten-umutsuzluktan ölen Vanlıları sunabiliriz.
Çadırkentler çok mu iyi yerlerdi ki biz şimdi onların kaldırılışına üzülüyoruz? Elbette ki hayır. Deprem travmasını bile unutturacak bir izolasyonun yaşandığı, 300 kişinin aynı tuvalet ve banyoyu kullandığı, tacizin meşrulaştığı, üç aydır kuru fasülyenin yendiği, elektriklerin habire kesildiği, kar sularının içeriyi göl ettiği, en yakın yerleşim yerinin 1 km uzaklıkta olduğu bir yerin kaldırılmasına üzülüyorsak, yerine gelecek şeyin kokunçluğunu siz düşünün.
Birarada yaşamanın getirdiği her türlü sorun yaşanıyordu; fakat ayrı ayrı yaşayamayacak insanlar var. Eşi, kızı, oğlu olmayan bir kadın, gecenin bir yarısı çadıra biri gelse ben ne yapacam dedi cumartesi günü. O teyze şu an ne yapıyor bilmiyorum. Onun gibi kaç kişi olduğunuysa çok iyi biliyorum; yüzlerce.
Bunu bilen hiç şüphesiz ki tek kişi ben değilim. Bilenlerin huzurlu bir şekilde kafalarını koydukları yastıktan bir tane ben de istiyorum ama.
Bahara kadar konutlar teslim edilecek dendi. Karşılıksız olmadığını belirtelim hemen. İnsanlar şimdiden 10 yıl sonra geri ödeye-me-yecekleri paraların kaygısını yaşamaya başladı. Şimdiden derneğimize gelip dilekçe yazmamızı istiyorlar. Bana bir ev verdiler, eyvah ben nasıl ödeyeceğim diyorlar.
Burada iki büyük deprem yaşandı, travmasını bile ağız tadıyla yaşayamadık. 2012 yılında bir depremden dört ay sonra nasıl aynı noktada durulabilir, onu izliyoruz hep birlikte.
Bu haftadan itibaren kimse çadırkentlerde kalmayacak. İsterseniz ne güzel herkes konteynera geçti diye düşünenlerden olun, isterseniz seyirci kalanlardan.
Biz şahit olup bir şeyler yapmaya çalışanlardan olacağız. (AÇ/ÇT)
* Aylin Çelik, Van Kadın Derneği.