Hapishanelerde iletişim olanakları sınırlı.
Televizyon, radyo ve mali durumumuza göre aldığınız günlük gazete sayısıyla sınırlı oluyor haber alma özgürlüğünüz.
Televizyonda belli sayıda kanal, tüm tutsakların isteğine göre belirleniyor.
Şayet adli tutsakların ağırlıkta olduğu bir hapishanedeyseniz bu konuda hayli şanssız sayılırsınız.
Radyo dinleme özgürlüğünüz ise radyonun kalitesi ve bulunduğunuz hapishaneye ulaşabilen ses dalgalarıyla sınırlı.
Hapishanenin izolasyon sisteminden kaynaklı TRT radyolarını bile koğuşta her noktadan rahatlıkla dinleyemiyorsunuz.
Radyoyu pencerenin parmaklıklarının dışına çıkarıp, değişiklik akrobatik hareketler yaptırmanız gerekiyor.
Bütün bunların başına elbette medya tekellerinin uyguladığı sansürü de eklemeliyim.
Ki, hapishanelerde haber alma özgürlüğümüzün sınırları daha bir netleşip anlaşılır olsun!
Bu koşullarda muhalif yayınların haberleri de, haber veriş biçimleri de fikri takibe ne kadar dikkat ettikleri de çok daha fazla önemli oluyor.
İzninizle iki "küçük" örnekle devam etmek istiyorum.
14 Nisan 2012 tarihli Radikal Gazetesi'nde İsmail Saymaz'ın "Örgüt üyesi için erken tahliye yolu" başlıklı bir haber çıkmış.
Biz Radikal Gazetesi almadığımız için bu haberden "iç posta" yoluyla gelen kupürle haberdar olduk.
Eminim Radikal Gazetesi almayan ve bu haberi öğrenemeyen tutsak sayısı hayli fazladır.
Haber: Eski infaz sistemi ve yeni infaz sistemi arasındaki fark ve yasal boşluk nedeniyle, 2004 öncesi örgüt üyeliğinden yargılanmış ve hüküm giymiş tutsakların eski sisteme göre 30 ay hapis yatması gerektiğine dair avukat Several Ballıkaya Çelik'in İstanbul 12. ACM'ye yaptığı başvurunun lehte sonuçlandığını söylüyor.
Bu başvurunun yanıtı da 5 Mart 2012'de alınmış. Tutsak arkadaş tahliye olmuş.
Yeni infaz sistemiyle eski infaz sistemi arasında cezanın infazında tam 18 aylık bir fark var.
Bu hapishanede altı kişilik bizim koğuş ile 12 kişilik erkeklerin kaldığı koğuş dışında siyasi koğuş yok.
Yani hepi topu iki koğuşuz.
Ve buna rağmen bu durumdan yararlanabilecek 5-6 arkadaş var.
Bütün hapishaneleri düşündüğümüzde, kim bilir kaç tutsak başvurduğunda 18 ay daha az hapis yatma koşullarından yararlanabilir?
Bu somut durumda iki duyarsızlık örneği karşımıza çıkıyor. Birincisi avukatın başvurusuna olumlu yanıt aldıktan sonra bu bilginin kamuoyuna ulaştırılmasında.
İkincisi de, Radikal Gazetesi'nde haber çıktıktan sonra bile bu duruma duyarsız ya da ilgisiz kalan muhalif yayın organlarının haberi atlamaya devam etmeleri.
Mektuplaşmalarımdan biliyorum ki, öyle hapishaneler var ki; Özgür Gündem, Evrensel ve Birgün gazetelerine bayiden ulaşamıyorlar.
Gündem gazetesini ancak başka hapishanelerden tutsakların ayda bir koliyle toplu olarak gönderdiklerinde okuyabiliyorlar.
Bu gibi duyarsızlıklara işaret edip eleştirdiğinde "Ne olmuş, çalışma koşullarımız" diye başlayan savunu cümlelerine sarılındığını biliyorum.
Kaldı ki, hiç birimiz özgür basının çalışma koşullarının zorluğunu görmezden gelmek gibi bir bakış açısına sahip değiliz.
Bu yazıyı okuyup, böyle bir refleks gösteren arkadaşlara sadece bu yasadan yararlanabilecek onlarca tutsağın 18 ay fazladan hapis yatmasının anlamını küçük bir empati yaparak düşünmelerini öneririm..
Gelelim ikinci örneğimize:
Bildiğiniz gibi denetimli serbestlik yasası Nisan başında yürürlüğe girdi.
Hem erkekler koğuşunda hem de koğuşumuzda bu yasadan yararlanabilecek hükümlü arkadaşlar olduğu için gelişmeleri merakla takip ettik.
Yaygın medyada TMK'dan hükümlü olanların bu yasadan yararlanıp yararlanmayacaklarına dair hiçbir bilgi geçmedi.
Bu durumu biz yararlanabilecekleri şeklinde yorumluyorduk ki!
Özgür Radyo haberlerinden birinde TMK'dan hüküm giymişlerin denetimli serbestlik yasasından yararlanmayacakları bilgisi geçti.
Özgür Gündem Gazetesi'nde de bu yasanın hasta tutsakları görmediğine ilişkin bir haber çıktı.
Ta ki, 23 Nisan 2012 tarihli gazetelerde:
CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba'nın yasasının siyasi tutsaklara uygulanışıyla ilgili üç farklı tutuma dair Adalet Bakanlığı'na soru önergesi vermesi haberindeki siyasi tutsakların yasadan yararlanamayacağı yanlış bilgisi nedeniyle başvurması gereken arkadaşlar infaz hakimliğine başvuru yapmadılar.
Buraya kadar muhalif yayın organlarının duyarsızlığıyla ilgili bir eleştiriydi benimkisi...
Bir başka açıdan bakıldığında bu duyarsızlığın adı apolitizmdir!
Dilerim bu iki "küçük" örnekten muhalif basın organları kendilerini savunmak yerine, doğru sonuçlar çıkarırlar.
CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba'nın haberini okuyunca hemen koğuşdaşım Hamdiye Ataş için bir dilekçe yazdık.
Çünkü Hamdiye de 0-6 yaş grubunda çocuğu olan annelerin cezalarının kalan iki yılını denetimli serbestlikten yararlanarak dışarıda geçirebilecek.
Başka hapishanelerde olur da Kandıra Hapishane tesisleri geri kalır mı hiç?
Hamdiye'nin karşısına da "pişmanlık dilekçesi" çıkarıldı.
İlgili yasadan yararlanmak isteyenlerin İnfaz Hakimliği'ne başvurması gerekiyor.
Hapishane idareleri de, yasanın talep ettiği tutsağın iyi halli olup olmadığına dair bir rapor gönderiyorlar başvuruyla ilgili.
Daha doğrusu yaşanın uygulamasında başvuru sahibi tutsağın lehinde ya da aleyhinde karar alınmasına dair tavsiyede bulunuyorlar İnfaz Hakimliği'ne.
Bugüne kadar İnfaz Hakimleri'nin bazı istisnalar dışında, hapishane disiplin kurulları kararlarının onama mercii gibi çalıştığı biliniyor.
Hamdiye'nin başvurusu ile ilgili de, "pişmanlık dilekçesi" verip, adli tutukluların koğuşuna geçmesi gerektiği diplomatik bir dille kendisine ifade edilmiş.
Ve aksi taktirde İnfaz Hakimliği'ne olumsuz rapor verileceği söylenmiş.
Dolayısıyla burada iki nokta var.
Birincisi, bu türden dayatmalara maruz kalan siyasi hükümlülerin İnfaz Hakimliği'ne başvurduktan sonra, olumsuz yanıt verildiğinde ilgili ACM'ye itiraz etmeleri...
Oradan da olumsuz yanıt aldıklarında AİHM'e başvurmaları gerekiyor.
Yani işin peşini bırakmadan kendilerine dayatılan onursuzluğa karşı yasadan yararlanmak için hukuki mücadelelerin sürdürmeliler.
Dışarıdakilere, ailelere, duyarlı kişi ve kurumlara da siyasi tutsakların denetimli serbestlikten yararlanmalarını önlemek için hapishane yönetimlerinin siyasi hükümlülerin önüne çıkarttığı "pişmanlık" onursuzluğu dayatmasına karşı seslerini birleştirerek, yükseltmek düşüyor!
Çünkü ilgili yasada "pişmanlık dilekçesi" verenler denetimli serbestlikten yararlanırlar" diye bir kayıt yok.
Bir haberle bu haftaki yazımı noktalayayım.
Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri ve İnfaz Hakimliklerinde Kürt tutsakların uzun süredir anadilde savunma yapma talepleri ya mikrofon kapatılarak ya da sözleri kesilerek savunma yapmalarına izin verilmiyor.
Geçtiğimiz Salı Erzurum Oltu T Tipi Hapishane'den mektup arkadaşlarım Sedat Avcı'dan bir mektup aldım.
Açlık grevinden dolayı haklarında dava açılmış.
4 Nisan 2012 tarihinde bir grup tutsak mahkemeye gitmiş ifade vermek için.
Bu defa ifadeleri Kürtçe alınmış.
Mahkeme heyeti emniyet müdürlüğünden Kürtçe bilen bir polisi tercüman olarak görevlendirmiş.
İfadeleri Kürtçe alınmış ve tutanaklara da öyle geçirilmiş!
Erzurum Oltu diyarındaki bu gelişmeden sizlerin de haberi olsun istedim...
Sağlıcakla kalın. (FE/HK)
* Fusun Erdoğan, Kandıra 2 Nolu T Tipi Hapishanesi, 28 Nisan 2012