Dünyanın en büyük katliamlarını gerçekleştiren, topraklarını tek bir merkezden yönetemeyecek kadar genişleten, Avrupa'nın ve doğunun korkulu rüyası Moğollar...
12. yüzyıla kadar kayda değer bir etkinlik gösteremeseler de Temuçin'in arkasında birleşmelerinden sonra adlarından epeyce söz ettirir oldular.
1206 yılına gelindiğinde Cengiz Han ismini alan Temuçin, bir dizi yasayla beraber ağırlığını koyunca, dört bir yana seferler düzenlemeye başlarlar. Bir taraftan Harzemşahlar'a, diğer tarafından Macaristan'a kadar ilerlerler. Cengiz Han'ın ölümünden sonra, Ögeday zamanında da toprakları genişlemeye devam eder.
Doğu Avrupa başta olmak üzere, bütün dünyayı tehdit altına alırlar. Cengiz Han'ın yasası bellidir: Bütün topraklara hakim olana kadar durmak yoktur!
Papa'dan mektup
Onlara engel olmak için her yol denenir, ama sonuç değişmez. O yıllarda Moğollar'a pek çok barış elçisi gönderilir. Bunların arasında iki kişi vardı ki, bizlere hâlâ daha okunan, hatta kaynak eser olarak niteleyebileceğiz birer seyahatnâme armağan etmişlerdir. Plano Carpini ve Wilhelm Von Rubruk...
Bu iki keşişin yolculuğu arasında sekiz yıl vardır. Birbirlerini hiç görmemişlerdir. Farklı kişiler tarafından ve farklı hanlara ve yine farklı amaçlarla gitmiş olsalar da geriye döndüklerinde ortaya koydukları eserler birbirini tamamlar niteliktedir.
Sadece görevlerini yapıp gelmezler. Moğollar'ın tarihini, yaşayışlarını, savaş taktiklerini ve kültürlerini de bir bir gözlemler; tabiri caizse ajanlık yaparlar. Olası bir Moğol istilasına karşı alınacak önlemleri de buna göre sıralarlar ve Avrupa, onlar hakkında ilk defa bu denli bilgiye sahip olur.
İşte bu tehlikeli yolculuğun ilkini Plano Carpini gerçekleştirir. Yıl 1245'tir. Fransa'nın Lyon kentinde bulunan Papa IV. Innocentius epey endişelendiğinden, Moğollar'a bir mektup göndermeyi uygun bulur.
"Şunu iyi biliniz ki; hakimiyetinize güvenerek ellerinizdeki kılıçlarla başkalarına saldırırsanız, şimdiye kadar her şeye kadir olan Tanrı, birçok ulusun önünüzde diz çökmesine izin vermiş olsa bile, dümyamdaki böyle mağrur kişileri cezalandırmak için, bu gidişata ancak bir süre daha göz yumabilir."
Bu bir barış mektubudur. Moğollar'dan, Hırıstiyanları rahat bırakması ve İsa'nın dinine girerek kurtuluşa ermesi istenir.
O sıralar Cengiz Han'ın oğlu, Moğollar'ın ikinci hakanı Ögeday Han ölmüştür. Yeni han seçimi için kurultayın toplanması bekleniyordur. Altmış beş yaşlarında, oldukça kilolu olan Carpini, çekeceği zahmete aldırmadan, arkadaşlarıyla beraber yola çıkar. 16 Nisan 1245, Paskalya Yortusu zamanıdır.
Kar altında bir imparatorluk
Carpini ve arkadaşları Rusya üstünden, düşman topraklarına giriş yaptıklarında, Moğol süvariler tarafından etrafları sarılır. Neden geldikleri, n'aptıkları sorulur. Niyetlerini öğrendiklerindeyse, bağlı oldukları komutana götürmek için hediye isterler. Öyle ki, neredeyse zorla alırlar. Buradan Batu'nun karargahına götürülürler, oradan da başkente, Karakurum'a doğru yola çıkarlar.
Kar altında koskoca bir imparatorluk... Tek bir insan, tek bir ev dahi görmeden aylarca yol alırlar. Atları da gün aşırı değiştilir. Ölümle burun buruna dahi olsalar, kar suyunu eritip içerler, sadece darıyla beslenirler ve doğru düzgün dinlemezler.
Bir taraftan soğuk hava koşulları, bir taraftan da onlara eşlik eden Moğol askerlerinin hırsızlıkları neticesinde, getirdikleri hediyelerin hepsi tükenir. Ama sonunda Karakurum'a ulaşırlar.
Carpini yolculuk sıkıntılarından sonra Moğollar'ı anlatmaya başlar. Yediden yetmişe hepsinin, yabancılara karşı kaba ve kibirli olduğunu yazar. Kendilerini üstün bir ırk olarak gördüklerinden ötürüdür hep bunlar.
Adetleriyse ona hayli ilginç gelir. Göçebe olmaları hasebiyle atlarına çok önem verirler mesela. Soylu kişileri atları, cariyeleri, hatta köleleriyle beraber gömerler. Öldükten sonra da yaşamaya aynı şekilde devam edildiğini düşündüklerinden, soyluların eksiklik çekmesini istemezler. Bazen de köleyi efendiyle beraber canlı canlı gömerler ve köle tam boğulacakken geri çıkarırlar.
Üç tekrarlı ritüelleri
Bu böyle üç defa tekrarlanır. Eğer köle hâlâ hayattaysa onu özgür bırakırlar. Bazen de ölen kişinin atlarını özgür bırakıp, bozkıra salarlar. Kimse de onlara binmeye cesaret edemez. Yanılıp da binen olursa, onu ağır biçimde cezalandırır, hatta öldürürler.
Bir başka yerdeyse "Isırabildikleri her şeyi yerler," diye yazar Carpini. Köpek, kuş, hatta bit. Carpini buna çok şaşırır ve bir Moğol'a sorar. "Niye bunu yemeyelim, bu da et değil mi? Çünkü bu bitler de benim oğlumun etini yemiş, kanını içmiştir," cevabını alır. Tabii iş bununla da sınırlı kalmaz. Dara düştüklerinde insan eti bile yerler. Hatta Cengiz Han bir seferinde ordusuyla aç kalınca, her on kişiden birinin yenmesini emretmiştir.
Carpini, Cengiz Han'ın yasalarının ne denli önemli olduğunu anlatmaya başlar sonra. Zinanın, hırsızlığın, ihanetin, cezasının kati şekilde ölüm olduğunu yazar. Sadece Moğollar'ın değil, bütün dünyanın bu yasalara uymasını beklerler.
Bu yasaların tanrı tarafından, Cengiz Han aracılığıyla bahşedildiğini düşünürler. Kendilerini her konuda üstün görmeleri ve durmak bilmeden savaşarak tüm dünyayı fethetme arzuları da bundan ötürüdür.
Carpini ve arkadaşları Karakurum'a varsalar dahi mektubu veremezler. Henüz seçilmiş bir han yoktur çünkü. Diğer beylerin gelişi beklenir. Birkaç ay da böylelikle geçer. Kurultay bir araya gelip de oylama yapılınca, tahtın üçüncü sahibi olarak Güyük Han seçilir.
Onu keçeden bir örtünün üstüne oturtup şunları söylerler. "Göğe bak ve Tanrıyı tanı, yere bak ve üzerinde oturduğun bu keçe örtüyü gör. Eğer ülkenin iyi yönetir, cömert davranır, iyilik yapar, adaleti kendine yön verecek rehber edinir, beylere ve kumandanlara hükmeder ve herkese mevkiine göre hürmet gösterirsen hükümdarlığın parlak olacaktır.
Bütün dünya önünde diz çökecek ve Tanrı da yüreğin ne isterse sana verecektir, fakat eğer bu söylenenlerin aksine davranırsan sonun kötü olur; herkesin nefretini kazanır ve o kadar yoksul düşersin ki, şimdi üzerinde oturduğun keçeye bile sahip olamazsın."
Carpini ve arkadaşları iki ateş arasından geçirilerek huzura çıkarılırlar. Moğollar için ateş çok önemlidir, bu sayede yabancıların hastalığından, büyüsünden etkilenmeyeceklerini düşünürler. Aksi davranınıysa öldürürler.
Carpini dört dile çevirdikleri mektubu Güyük Han'a verir. Güyük Han'sa cevaben bir mektup yazdırır. "Tanrının gücü ve bütün insanların hakanı," diye başlar mektup. "Güneşin doğduğu ve battığı yer arasındaki bütün toprakları Tanrı bize bağışlamıştır... Onun gücü ile doğudan batıya bütün dünyayı tarumar edeceğiz," der. Papanın uzattığı barış çubuğuna cevabıysa son derece basittir. "Bütün krallarla beraber gelip önümde eğilmeniz gerekir, ancak bundan sonra size vereceğimiz emirleri bildiririz."
Carpini ve arkadaşları gerisin geriye yola çıktıklarında tarih 13 Kasım 1246'dir. Geldikleri yoldan, önce Rusya'ya uğrarlar. Seyahatnâmedeki son tarih de budur. 8 Haziran 1247. Lyon'a dönerken konakladıkları yerlerde, Carpini'nin gözlemlerini birkaç kişi alelacele kopya eder ve dört bir yana dağıtır.
Halbuki Carpini, bu nüshaların eksik ve düzenlenmemiş olduğunu bildiğinden, kendi çalışmasını yapar ve seyahtnâmesine son halini verir. Yapılan araştırmalar neticesinde, ölüm zamanının 1248 ile 1252 arasında olduğunu tespit edilir.
Ağaçlar bile soğuktan çatlarken...
Tarih 1253'ü gösterdiğindeyse, Moğollar, Avrupa içlerine hepten ilerlemiştir. Güyük Han ölmüş, yerine dördüncü hakan olarak Möngke Han geçmiştir.
Avrupa bir taraftan Moğol akıncılarıyla uğraşırken, bir yandan da Müslümanların tehdidi altındadır. Ama büyük komutanlardan Sertak'ın, hatta onun babası Batu'nun Hristiyan olduğuna dair çeşitli dedikodular da her yerde konuşulmaktadır. Fransa kralı Ludwig, işte burada devreye girer. Eğer ki bu dedikoduların doğruluk payı varsa; hem Moğol saldırılarından, hem de din birliği adı altında Moğollar'la birleşerek, Müslümanlardan kurtulabileceklerini düşünür. Hemen bir heyet oluşturur.
Heyetin başındaysa, Wilhelm Von Rubruk'u geçirir.
Rubruk kırklı yaşlarında, iri yarı bir adam olsa da seyahatin zorlu olacağının farkındadır. Hemen çalışmalara başlar. Dil öğrenir, hatta Carpini'nin seyahatnâmesini bile okur. Tarih 7 Mayıs 1253'ü gösterdiğindeyse, heyetle beraber İstanbul'dan hareket ederler. Onlar da tıpkı Carpini gibi, Rusya üstünden Moğol topraklarına girerler. Benzer aşağılanmalardan sonra Sertak'ın huzuruna çıkarlar. Kral Ludwig'in gönderdiği mektubu sunarlar, ama Sertak, kraliyet mektubunu açmaktan çekinir. Kendini yetkili hissetmez ve onları Batu'ya gönderir.
Batu da aynı tepkiyi verince, Rubruk ve arkadaşları Karakurum'a, Möngke Han'ın huzuruna doğru yola çıkarlar.
Onlara eşlik eden Moğollar'a, getirdikleri hediyelerin neredeyse hepsini vermek zorunda kalırlar. Sonra da uzun mu uzun bir yolculuğa başlarlar. Öyle ki taşlar, ağaçlar bile soğuktan çatlamıştır. Aylarca giderler. Arada et bulurlar, ama ateş yakmak için bir şey olmadığından çiğ çiğ yemek zorunda kalırlar.
Sonunda Karakurum'a ulaşırlar. Möngke Han kırk beşli yaşlarda, kudretli bir hakandır. Rubruk, tercümanı aracılığıyla geliş nedenini anlatır ve din adamı oldukları için ülkede kalmak, insanlara Hıristiyanlığı anlatmak adına izin ister.
Möngke Han bunu kabul etmez, ama hava çok soğuk olduğundan, heyetteki yaşlıların ikinci bir yolculuğu kaldıramayacak olmasından ötürü, iki aylık bir izin verir. Rubruk'un yazdıklarını, Carpini'den ayıran esas yer işte burasıdır.
Moğollar'ın içlerinde, hatta Möngke Han'ın yakınlarında bile farklı inançların temsilcileri bulunmaktadır. Müslümanlar, Putperestler ve Nasturi mezhebinden Hıristiyanlar. Rubruk haliyle Nasturilerle beraber vakit geçirse de en çok onlarla mücadele eder. "Sadece İsa'nın adını bilen," bu insanlar, papanın öğretilerinin neredeyse hiçbirini uygulamazlar. İnançları da ibadetleri gibi gelenekseldir, dolayısıyla yanlış kabul edilir.
"Han'ın anlamasını sağlayacaksınız"
Farklı inanç sahipleri, çoğu zaman irili ufaklı çatışmalar yaşamakta ve Möngke Han'ın kendi dinlerine inandığını iddia etmektedirler. Günün birinde Möngke Han, hepsine naibini gönderir ve şunları iletir. "Sizler Hıristiyan, Müslüman ve putperestsiniz. Her biriniz kendi dininin ve yazılarının, yani kutsal kitabının en doğru gerçeği anlattığını iddia etmektesiniz. Bu sebepten dolayı Han, hepinizin bir araya gelerek, öğretilerinizi birbirinizle mukayese etmenizi istemektedir. Bunları ayrıca yazmak suretiyle, Han'ın bizzat gerçeği anlamasını sağlayacaksınız."
Rubruk için bu, arayıp da bulamadığı bir nimettir zaten. Hazırlıklardan sonra tartışma başlar. Rubruk galip geldiğini ve Hıristiyanlığın yegane din olduğunu ispat ettiğini yazar, ama şunu da ekler. "Hiç itiraz etmeden herkes dinledi, fakat hiçbiri şunu söylemedi: Ben inanıyorum ve Hıristiyan olmak istiyorum."
Rubruk işte orada anlar; aslında Möngke Han, Cengiz Han'ın yasalarına ve tek bir tanrıya inanıyor. Şamanlığın bir getirisi olarak, kâhinleri yanından eksik etmiyor ve onlardan kehanet çıkmadan savaşa bile girişmiyor. Hristiyan, Müslüman ya da putperest olarak değil Moğol ismiyle anılmak istiyor, ki Moğol olmayı en üst mertebe sayıyor.
Aradan altı aydan fazla bir zaman geçince, Möngke Han, Rubruk'u huzuruna çağırır ve kralına götürmesi için naiblerine bir mektup yazdırır. "İnsanlar benim emrimi duyup anladıkça, inanmak istemeseler de, daha çok bize karşı savaşmak üzere sefer düzenlemek isteyenler -bu size gösterilecek ve duyurulacaktır- gözleri olduğu halde göremeyecek, bir şey tutmak istediklerinde elsiz kalacak ve yürümek isteyenin ayakları olmayacaktır. Bu, ebedi Tanrı'nın buyruğudur."
Akabinde Rubruk ve arkadaşları mektubu alarak, 9 Temmuz 1254'te dönüş yolculuğuna geçerler ve Uygurlu bir rehber eşliğinde, Türkiye Selçuklu toprakları üstünden nihayetinde Trablus'a varırlar.
Carpini'nin ve Rubruk'un seyahatnâmeleri, tam metin olarak ilk defa 1598'de Richard Hakluyt tarafından basıldı, daha sonra çeşitli dillere tercümeleri yapılmaya başlandı. Orijinal el yazmalarıysa Fransa ve İngiltere'deki bazı müzelerde sergilenmekte. Taa 13. yüzyıldan günümüze kalan bu iki kaynak eser, Orta Asya'nın bozkırlarından günümüze dek geldi ve iki keşişin kalemiyle bizlere işte bunları fısıldadı. (OÇ/PT)
Kaynakça*
Plano Carpini, Moğolistan Seyahatnâmesi, Tercüme ve Notlar: Ergin Ayan, Kronik Kitap, 2018
Wilhelm Von Rubruk, Moğolların Büyük Han'ına Seyahat, Tercüme ve Notlar: Ergin Ayan, Kronik Kitap, 2019