2000'li yıllarda “yeni bir anayasa” özlemi içerisinde Godot’yu beklerken, '82 ve '61 doğum tarihli “iki anayasanın hikâyesi”ni kısaca hatırlamakta fayda var.
61 ve 82 Anayasaları: İki üvey kardeş
Kardeşi gibi, '61 Anayasası’nın da kurucusu askerlerdi. Ne var ki, '61 Anayasası ile '82 Anayasası aynı ailede yaşayan iki üvey kardeş gibiler.
Dışarından bakınca birbirine benzeyen ama detaylarda farklı çocuklardan bahsediyoruz: her ne kadar iki anayasa genel görünüm itibariyle birbirine benzese de ayrıntılara bakıldığında aslında iki farklı “karaktere” ve dolayısıyla iki farklı “kadere” sahipti.
Hikâyenin bu kısmı fazlasıyla bilindiği için sıkıcı gelecektir: her iki anayasanın teknik kurgusu birbirine çok benzemekle birlikte, maddelerin içeriğine ve dolayısıyla ayrıntılara bakıldığında –kabaca ve tek cümleyle söylemek gerekirse–, '61 Anayasası kurduğu devlet düzeni itibariyle bireyi ve iktidarın sınırlandırılmasını temel alırken '82 Anayasası devleti ve iktidarın güçlendirilmesini temel almaktaydı.
O kadar ki, '61 Anayasası ile '82 Anayasası’nın yaşam sürelerinin farklılığının nedenini de yine bu karakter farkında aramak gerekir. Diğer bir deyişle, küçük bir benzetme yapmak gerekirse, “idealist” 61 Anayasası kederli, sıkılgan ama gözünü budaktan sakınmayan bir genç gibidir: tam da bu nedenle çok sigara içer, motosiklet kullanır ve…çabuk ölür. '82 Anayasası ise kendine güvenen, 4x4’e binen, zengin bir ailenin çocuğu gibidir: değişiklikten hoşlanmaz, düzeni sever (82 Anayasası’nda yarı-kutsal, dokunulmaz bir nitelik taşıyan hükümlerin çokluğunu hatırlayalım –üstelik sadece ilk üç madde değil, anayasanın birçok hükmü esasen bu şekilde düzenlenmiştir) ve tam da bu nedenle daha uzun süre hayatta kalmayı başarır.
'61 Anayasası 19 yıl yaşayabildi
Kaderlerini belirleyen karakter farklılıklarına ilişkin bu değerlendirmeden sonra iki anayasanın hikâyesine dönebiliriz. 1960 müdahalesinden sonra yapılan '61 Anayasası yukarıda ortaya konulan karakteri ve bu karakterine uygun olmayan siyasal, toplumsal, ekonomik ve tarihsel ortam nedeniyle fazla yaşayamadı.
Henüz 10 yaşındayken, yani 12 Mart müdahalesiyle (1971) vücut bütünlüğünü önemli ölçüde kaybetti (71 ve 73’teki anayasa değişiklikleri 82’de doğacak çocuğun habercisiydi).
Türkiye’de yaşanan çalkantılar dünya ölçeğinde kapitalizmin yeniden yapılanması ihtiyacıyla birleşince '61 Anayasası ancak 11 yıl daha yaşayabildi. Esasen, '61 Anayasası '82’den çok daha önce, 12 Eylül 1980 darbesiyle ortadan kalkmış, yani sadece 19 yaşında hayata gözlerini yummuştu.
Zira Yavuz Sabuncu’nun belirttiği gibi, 80 darbesini yapan komutanlardan oluşan Milli Güvenlik Konseyi’nin (MGK) yayınladığı “Anayasa Düzeni Hakkında Kanun”un 6. maddesinde MGK’nın bildiri ve kararlarıyla yayınlayacağı kanunların '61 Anayasası’yla uyuşmaması halinde bunların anayasa değişikliği hükmünde olacağı açıkça belirtiliyordu. “Böylelikle, yürürlükte olduğu söylenen 1961 Anayasası’nın ‘bağlayıcılığı ve üstünlüğü’ ortadan kaldırılmaktaydı. Dolayısıyla (…) bu dönemde bir anayasa ve anayasal devletten söz etmeye” olanak yoktu.(1)
Özetle, 61 Anayasası, genel itibariyle, ailede ve mahallede yağız ve yakışıklı bir delikanlı olarak hatırlanan ve hızlı yaşayıp genç öldüğü için yazıklanılan bir gence benzetilebilir. Ancak bütün eksikliklerine rağmen tam da bu nedenle hâlâ hatırlanabildiğini, bazı çevrelerce savunulabildiğini ve tartışmalara esas teşkil edebildiğini de not etmek gerekir.
82 Anayasası ve başarısının sırrı
Gelelim mal-mülk sahibi '82 Anayasası’nın hikâyesine. Her şeyden önce, '61 Anayasası’nın aksine, içine doğduğu ortamın '82 Anayasası’nın yaşam süresini olumlu bir şekilde etkilediği belirtilebilir.
Getirdiği düzenlemelerin 80 sonrası “yeni dünya düzeni”nin gerekleriyle örtüştüğüne, kurduğu mekanizmaların ve öngördüğü devlet-millet anlayışının “yenilmiş asi gençliği” hizaya getirmeyi başardığına hiç şüphe yoktur. Yüksek Öğretim Kurulu'nun (YÖK) ve MGK’nn bu anayasayla kurulduğunu; anayasanın, yasama ve özellikle de yargı karşısında yürütme gücüne üstünlük tanıdığını da unutmamak gerekir.
Bunların hepsi, bir bütün olarak bakıldığında, '82 Anayasası’nın '61 Anayasası’na nazaran toplum ve bireyler üzerinde daha etkili olmayı nasıl başardığı sorusunun yanıtını verir: 82 Anayasası’yla amaçlanan zaten tam da buydu. Dolayısıyla, '82 Anayasası’nın, abisinin kaderinden büyük ölçüde ders çıkardığı, onun akıbetine uğramamak için elinden gelen her şeyi yaptığı ve bunda başarılı olduğu kabul edilebilir.
Bitmeyen bir roman: Babalar ve oğullar
Sonuç itibariyle, yeni anayasa tartışmalarının her zaman var olduğu Türkiye’de anayasal hikâyenin bu haliyle henüz sonlanmadığı iddia edilebilir. Artık bir romana dönüşen bu hikâye, yaşanan çelişkilerle ve mücadelelerle aslında “Babalar ve Oğullar”ı fazlasıyla andırmaktadır.
Buradaki temel mesele ise, yukarıda ortaya konulduğu gibi, kurucuların kimler olacağı ve ortaya çıkan metnin nasıl bir karakter taşıyacağı meselesidir.(ECG/EÜ)
* Ertuğrul Cenk Gürcan, Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Anayasa Hukuku Bilim Dalı.
(1) Sabuncu, Yavuz (2007), Anayasaya Giriş, İmaj Yay. s. 5.