Malum 19. yüzyıl kapitalizmin yankılarının Osmanlı İmparatorluğunda yoğun bir şekilde duyulduğu, hatta Osmanlı’nın bu yankılarla kuşatıldığı bir çağdır. Ne var ki kapitalizm kıskancına giren pek çok ülkede buna tepki olarak sosyalist bir uyanış görülürken, Osmanlı İmparatorluğu kendisini kuşatan kapitalizm karşısında uzun ömürlü sosyalist bir hareket geliştiremez. Zira kendisini en az kapitalizm kadar kuşatan milliyetçilik, Osmanlı’yı 19. yüzyıldan beri en çok etkileyen, entelijansiyanın üzerinde en çok kafa yorduğu mesele olur. Sınırları altında yaşayan milletlerin peyderpey kendisinden ayrılarak bağımsızlıklarını kazanması sonucunda imparatorluk dikkatini yaşadığı buhrana çevirmişken, sosyalizm sesini yeterince duyuramaz. Nitekim baskın tarih yazımı da, onu yıkıma her gün biraz daha yaklaştıran toprak kayıpları ve imparatorluğun yıkılış sancılarıyla inşa edilir. Osmanlı’daki sosyalist hareket de aynı şekilde milliyetçilik tartışmalarıyla parçalanmaya çalışılır.
Ancak yine de Osmanlı’nın son demlerinde kapitalizm dalgasının yıkıcı etkisiyle sarsılan işçilerin hak arayışlarını sürdüren, baskın tarih yazımının atladığı sosyalist gruplar, hatta cemiyetler de vardır. Her ne kadar Hüseyin Hilmi’nin kurduğu Osmanlı Sosyalist Fırka ve Selanik’te kurulan Sosyalist İşçi Federasyonu bu toplulukların en ünlüsü olarak bilinseler de, çoğunluğunu Rumların oluşturduğu Türkiye Sosyalist Merkezi (TSM) de önemli sosyalist örgütlerden biridir.
1909 yılının Mayıs ayında, 31 Mart vakası ertesinde başlayan sıkıyönetimin devam ettiği, ancak yine de İttihat ve Terakki Fırkasının henüz iktidarın tüm organlarını eline alıp otoriterleşmediği bir dönemde, Türkiye Sosyalist Merkezi ve onun yayın organı Ergatis*, Rum entelektüel Nikos Yanyos, Zaharias Vezestenis ve Stefanos Papadopulos tarafından kurulur.
Önceleri Bulgar sosyal demokratları ve sosyalistleriyle ilişkili olan ve sosyalizm fikrinin halk arasında yayılmasını sağlamak, işçilerin sorunlarını çözmek, onlara haklarını anlatmak ve sosyalist fikri aşılamak amacıyla kurulan TSM, zamanla işçileri meslek sendikaları şemsiyesi altında örgütlemeyi, işçilerin taleplerinin yerine getirilmesiyle nihayetlenecek grevleri gerçekleştirmeyi başarır. Keza kurulmasının üzerinden henüz bir sene geçmemişken TSM, şemsiyeciler ve kadınlardan mürekkep olan terzi işçilerini örgütleyerek grev yapmalarının önündeki yolu açar. Kararlı bir direniş hareketinin ertesinde grevi temsil eden sendika ile işverenler arasında gerçekleşen sıkı müzakereler sonucunda çalışanların talepleri kabul edilir. Bu grev TSM’nin işveren ve işçi örgütleri tarafından tanınmasına vesile olur. Öyle ki, 1910 yılının 1 Mayıs’ında Taksim Pipino Bira Fabrikasının bahçesinde gerçekleştirilen kutlamaya, TSM etkin ve tanınır bir örgüt olarak katılır.
TSM’nin yayın kurumu olan Ergatis gazetesi de, örgütün kurulmasından yaklaşık bir sene sonra faaliyete girer. Malum Meşrutiyet’in ilanından (1908) sonra, bütün Osmanlı’yı saran hürriyet dalgasıyla birlikte çeşitli fikirdeki gazeteler art arda yayın hayat atılırlar. Sosyalist fikri temsil eden Hüseyin Hilmi’nin kurduğu İştirak gazetesinin yayına başlamasından kısa bir zaman sonra okur kitlesinin işçi sınıfı ve sendikaları olması planlanan Ergatis de yayınlanmaya başlar.
Ergatis, başta İstanbul olmak üzere imparatorluğun dört bir yanında işçileri ilgilendiren havadislere ve meselelere dair duyurular yapar. İşçilerin sosyalist fikri anlamaları için yazılar yayımlar. Faaliyette bulunduğu mühlet içerisinde işçileri greve gitmeleri, şayet gittilerse grev eylemlerini devam ettirmeleri için cesaretlendirir. Kimi zaman grev kırıcılığı yapan zatları ve işverenlerin işçilerin aleyhine yaptıkları girişimleri teşhir eder.
Ne var ki Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte imparatorluğu saran hürriyet havası çok fazla sürmez ve İttihat ve Terakki, grev haklarını kısıtlayıcı bir dizi tedbir alır, basın yayın organları üzerinde baskı kurar. İttihat ve Terakki, Meşrutiyet’in ilanını gerçekleştirmek için başta Ermeni Devrimci Federasyonu olmak üzere kendini sosyalist olarak tanımlayan cemiyetlerle işbirliği yapmasına rağmen, iktidara geldikten kısa bir süre sonra işverenler lehine bir tavır takınarak, işçilerin hak arayışlarının önüne çeşitli yasal bariyerler koymaya yeltenir. Buna rağmen başta TSM olmak üzere sosyalist örgütler, işçileri örgütlemeye ve hak arayışlarını desteklemeye devam ederler. İşçilerin talepleri, bu dönemde iktidar tarafından verilen haklarla değil, yapılan mücadeleler sonucunda gerçekleştirilir.
Zaman zaman TSM’nin ve diğer sosyalist örgütlerin çabalarının sonuç vermediği durumlar da gözlenir. Nihayetinde söz konusu dönem, Osmanlı’da etnik çatışmaların en yoğun olarak yaşandığı, sınıfların işçi-işveren ekseninden çok daha karmaşık etkenlere göre ayrıştığı bir dönemdir. Bu yüzden işçi ve işveren arasında çıkan ihtilaflar kimi zaman dini, etnik veya daha farklı unsur farklılıkların işçileri ayrıştırmasıyla bulandırılır ve TSM’nin çabalarının olumlu sonuç vermediği durumlar vuku bulur.
Gerek TSM, gerek Ergatis, faaliyette kaldığı süre içinde kadın meselesine de sık sık değinir. Ergatis, çeşitli iş kollarında çalışan kadınların yaşadığı sorunları, onlara karşı yürütülen düşük ücret politikalarını ve cinsiyet eşitsizlikleri yaratan uygulamaları satırlarına taşır. Nihayetinde Osmanlı’nın kadını özel alana mahsus bir varlık olarak tanımlayan geleneğine karşın, 19. Yüzyılın ortalarından itibaren çok sayıda kadın çeşitli iş kollarında çalışırlar ve çalıştıkları yerlerde birtakım sorunlar yaşarlar.** TSM üyeleri arasında Athina Gaitanu ve Theodora Vuku olmak üzere kadın entelektüeller kadınların çalışma koşullarını iyileştirmek ve iş yerlerindeki cinsiyet eşitsizliklerini gidermek yönünde yapılan mücadelenin ön saflarında yer alır.
Sosyalist hareket ve külliyatına yaptığı bu katkılara rağmen, TSM ve Ergatis, İttihat ve Terakki’nin baskı rejiminde uzun müddet dayanamaz. 1910 yılının sonlarına doğru faaliyetlerine resmi olarak son verilir. Ne var ki sosyalist hareket için bu bir son olmaz. 1910’dan sonra, bilhassa mütareke döneminin siyasi iktidar boşluğunda TSM farklı mecralar kullanarak faaliyetlerini sürdürür.
Bugün artık pek çok siyasi akımın, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e tevarüs ettiği, hatta II. Meşrutiyet ile Cumhuriyet arasında pek çok alanda paralellik olduğu kabul edildiği halde, sosyalist hareket tüm bu süreklilik arz eden akımlardan ayrı bir hareket seyri izler. Osmanlı sosyalist hareketi kadroları ve birikimiyle Cumhuriyet’e ulaşamaz. Zira Hüseyin Hilmi ve çevresindeki küçük bir grubu saymazsak, Osmanlı’daki sosyalist hareketin nüvesini oluşturan çevre, 1908’den 1922’ye kadarki Türk milliyetçiliğin hegemonyasında olan süreçte, sürgünlerle, savaşlar ve göçlerle, adeta bir etnik temizlik yapar gibi ülkeden uzaklaştırılır, Osmanlı sosyalist fikri yaratan entelektüeller Avrupa’nın çeşitli ülkelerindeki, bilhassa Yunanistan’daki sosyalist birikime katkıda bulunurlar.
Akademisyen Stefo Benlisoy’un, geçtiğimiz günlerde yayımlanan İstanbul’un Irgatları: II. Meşrutiyet’te Sosyalist Bir işçi Örgütü isimli çalışması Türkiye Sosyalist Merkezi’nin ve onun yayın organı Ergatis’i mercek altına alıyor. Kitap Osmanlı’nın son dönemlerinde ortaya çıkan sosyalist hareketi ve bu bağlamda faaliyet gösteren başta Türkiye Sosyalist Merkezi olmak üzere çeşitli sosyalist örgütleri incelediği gibi, o dönem Avrupa’daki sol cenahın durumunu, Osmanlı’daki sosyalizmin doğuşunu, işçi sınıfının geçirdiği evrimleri, karşılaştığı sorunları, sendikalaşma süreçlerini de dönemin panaromasıyla birlikte anlatıyor.
Benlisoy, kitabın yazım aşamasında kaynak bulmakta güçlük çektiğini söylese de, söz konusu kitabın Türk-Yunan kaynakları üzerine yapılan titiz ve derinlikli bir incelenmenin neticesi olduğu aşikar. Özetle söylemek gerekirse, İstanbul’un Irgatları: II. Meşrutiyet’te Sosyalist Bir işçi Örgütü, hala yeterince incelenmemiş bir alana, Osmanlı sosyalist hareketine dair bir referans kaynak niteliğinde. (MK/AS)
* ırgat
** Kadın emeğinin kısa tarihçesi için tıklayın.
İstanbul’un Irgatları: II. Meşrutiyet’te Sosyalist Bir işçi Örgütü, Stefo Benlisoy, İstos Yayıncılık, Nisan 2018, 200 sayfa.