Adalet Bakanlığı'na göre, Türkiye'de 1 Ağustos 2023 tarihi itibariyle toplam 407 "ceza infaz kurumu" bulunuyor.
Hak ihlalleriyle gündemden düşmeyen Türkiye hapishanelerinde son zamanlarda yaşanan temel sorunların başında "idare ve gözlem kurullarının hükümlülerin tahliyelerini soyut ve keyfi gerekçelerle ertelemesi" geliyor desek, kanımca kimse bu cümleye muhalefet şerhi koymayı aklından geçirmez.
Nereden çıktı bu İdare ve Gözlem Kurulu?
7242 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve 5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un "Hükümlülerin değerlendirilmesi ve iyi hâlin belirlenmesi" başlıklı 89. maddesinde yapılan değişiklik 1 Ocak 2021 tarihinde yürürlüğe girdi.
AKP ve MHP'li milletvekillerin Meclis'e getirip değişiklik yaptığı yönetmelikle İdare ve Gözlem Kurulu'na (İGK) infazını tamamlamış hükümlülerin "iyi halli olup, olmadıklarını" değerlendirme yetkisi verdi.
Kurulda ne tarafsız bir üye var ne de avukat
Yönetmeliğin 34'üncü maddesine göre, İdare ve Gözlem Kurulu; hapishane müdürünün başkanlığında, gözlem ve sınıflandırmadan sorumlu ikinci müdür, idare memuru, hapishane doktoru, psikiyatrist, psikolog, sosyal çalışmacı, öğretmen, başgardiyan ile hapishane müdürü tarafından teknik personel arasından seçilen bir görevliden oluşur.
Kurula hapishane savcısı da katılabilirken, hükümlünün avukatı, vasisi, baro görevlisi ya da bağımsız biri kurulda bulunamıyor. Kurul, mevcut üyelerinin çoğunluğuyla toplanır ve toplantıya katılanların çoğunluğu ile karar verir. Oylarda eşitlik olması halinde başkanın oyu iki oy sayılarak başkanın bulunduğu tarafa üstünlük tanınır.
İnfaz yasasında derin eşitsizlik
Kanuna göre, siyasi mahpuslar verilen cezanın dörtte üçünü, bir başka deyişle yüzde 75'ini yatmak zorunda. Bir parantez açmakta beis görmüyor, bilakis fayda görüyorum: Bu süre adli mahpuslarda yarı yarıya. Anayasa'nın 10. maddesi "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir" dese de, bu amir hüküm, infaz yasasında göz ardı ediliyor.
Yeniden konumuza dönelim. İGK'ler uygun görmedikleri hükümlülerin tahliyelerini 3 ay, 6 ay, 9 ay veya 1 yıl uzatabiliyor. Tahliyesi ertelenen hükümlüleri bu periyotlarla tekrar değerlendirmeye de alabiliyor.
Tahliyesi ertelenen hükümlüler ise ilkin İnfaz Hakimliği'ne, oradan sonuç alamazsa Ağır Ceza Mahkemesi'ne itiraz yapabiliyorlar. Hem hakimlik hem de mahkeme başvuruyu reddederse, hükümlü ret kararını bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) taşıyabilir.
İnfaz yakma ile hak gasbı
Öte yandan, cezaların yatar kısmı bir yılın altına düşen hükümlülerin hem denetimli serbestlik hem de açık hapishaneye ayrılma hakkı var. Ancak tahmin edeceğiniz gibi siyasi mahpuslar bu haklarından yararlandırılmıyor. Hatta yasal haklarından yararlandırılmaları bir yana, onlarca siyasi mahpus yatarlarını bitirmesine rağmen tahliye edilmiyor.
İnsan Hakları Derneği (İHD), en az 271 mahpusun infaz süresinin soyut gerekçelerle uzatıldığını açıkladı. Ancak yasa yürürlüğe girdiğinden beri kamuoyuna yansımayanlarla beraber yüzlerce mahpusun tahliyesi ertelendi.
İnfaz yakmada 'huzur hakkı' mı etkili oluyor?
İdare ve Gözlem Kurulu'na Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı ile izleme kurulundan katılan üyelere, katıldıkları her bir toplantı günü için memur maaş katsayısının 500'le çarpımı sonucu bulunacak miktarda 'huzur hakkı' ödeniyor. Bir bakıma heyet üyeleri her toplantı için ayrı ücret alıyor.
Ancak heyet üyelerinin, hükümlülerin tahliye edilip edilmeyeceğini değerlendirirken akıllarının bir köşesinden huzur hakkı geçiyor mudur, bilemeyiz. Üstelik ekonomik darboğaz her birimizin gırtlağına Deli Dumrul gibi çökmüşken!
Evlere şenlik gerekçeler
Hakim ve savcılar, son yıllarda Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ve beri benzeri yasaları, Türkiye'de özellikle Kürtleri hapsetmek için oyun hamuruna çevirirken, kimi hapishanelerin İGK'leri de hapishanelere doldurulan insanların dört duvar arasından çıkmaması için adeta bin dereden su getiriyor. İçlerinden bazıları bir nevi yargıçlığa soyunarak, mahpusları yeniden yargılayan sorular dahi sorabiliyor.
İGK'ler, yüksek elektrik faturası (ücretlerini kendilerini ödüyor), aileden birinin tutuklu olması, açık ve kapalı ziyaret yapma sıklığı, imamla görüşmeme, okuma-yazma bilememek, arama sırasında gardiyanlara yardım etmeme, Kürtçe türkü söyleme, pişman olmama, on yıl önceki disiplin cezası, toplumla bütünleşmeye hazır olmama, çıplak aramaya karşı çıkma, hak ihlallerine karşı açlık grevi yapma, fazla dilekçe verme gibi keyfi, subjektif ve hukuki bir dayanağı bulunmayan sözde gerekçelerle tahliyeler ertelenebiliyor.
Kitap okuma: İyi mi kötü mü?
Hatta kütüphaneden aldıkları kitap sayısı bile tahliye erteleme gerekçesi olabiliyor. Fakat dananın kuyruğu da tam olarak burada kopuyor. Bazı hapishanelerin İGK'leri, okunan kitap sayısı yüksek olunca bunu "örgütsel" diye değerlendirip infaz yakıyor.
Bazı İGK'ler de okunan kitap sayısının düşük olmasını infaz yakma bahanesi yapabiliyor. Bu noktada bir standartın olmaması esasında infaz yakmada keyfiyetin vardığı boyutu göstermesi bakımından önemli.
Olmayan etkinliklere katılmamak!
Bilindiği üzere pandemi sürecinde tüm ülkede kapanmaya gidildiğinde, hapishanelerde de ağır bir tecrit uygulaması devreye konuldu. Tutuklu ve hükümlülerin zaten bir avuç olan spor, sohbet, kurs ve atölye gibi sosyo-kültürel etkinliklere çıkma hakları askıya alındı.
Ancak gelgelelim, İGK'ler bu süreçte yaptıkları iyi hal değerlendirmelerinde sosyo-kültürel etkinliklere katılmamayı "kötü hal" gerçekesi yaptı. Yani idare hem mahpusların hakkını elinden alıp etkinlikleri durduruyor hem de bunu mahpusların aleyhine yoruyor.
Bunu bizzat yaşadım ve bu temelde Van İnfaz Hakimliği'ne yaptığım itiraz sonucu tekrar "iyi halli" olabildim.
Anayasa'ya aykırı sorular
Takip edebildiğim kadarıyla idare ve gözlem kurullarının, mülakata çağırdıkları hükümlülere en çok sorduğu soruların başında "PKK terör örgütü müdür?" ya da "Apo (Abdullah Öcalan) kimdir?" geliyor. Hükümlüler resmen ve fiilen düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanıyor. Bu da pek tabii Anayasa'nın 15'inci ve 24'üncü maddelerini ihlal etmektedir.
Konusu açılmışken, bu mevzuyu somut örneklerle pekiştirelim. Su içer gibi tahayyül edebileceğiniz üzere "Hayır, PKK terör örgütü değildir" derseniz infazınız kaşla göz arasında yakılır. Benim de tutuklu bulunduğum bir hapishanenin İGK'si bir hükümlüye bu soruyu sorunca, arkadaş mealen şöyle demiş: "Ben şiddet ve terör kimden gelirse gelsin kınıyorum." İGK ise bunu "samimiyetsizlik" olarak değerlendirip tahliyesini erteledi. Bu soruyu "pas" geçmek isterseniz de "kaçındığınız" için infazın yakılır.
Sınır ötesi operasyonlar
Van'daki hapishanenin İGK'si tutuklanmadan önce Hakkari, Çukurca'da HDP çalışmalarına katılan bir arkadaşa, "Çıkınca HDP'ye gidecek misin?" diye sormuştu. Yani TBMM'de grubu olan bir partiye gideceğinizi söylerseniz, amiyane tabirle ayvayı yediniz! "Sınır ötesi operasyonları nasıl değerlendiriyorsun?" sorusu da aynı hapishanede hükümlülere mülakatta yöneltilen bir başka "ilginç" soru.
"Evlenip de çocuğun olursa, büyüdüğünde dağa gönderir misin?"
Mülakatta yöneltilen "Çıkınca evlenecek misin?" sorusu için hadi "anlaşılır", "kabul edilebilir" diyelim. Ancak Van'daki hapishanede yapılan bir mülakatta psikolog tarafından F.T. adlı hükümlüye sorulan soru, hiç de öyle değildi!
Cezasının yatar kısmını tamamlayıp da 2021 yılının başlarında mülakata çıkarılan F.T.'ye psikologun yönelttiği soru şöyle: "Dışarı çıkarsan, birini bulursan, sonra evlenip de çocuğun olursa, o çocuk büyüyüp de 13-14 yaşlarına geldiğinde dağa [PKK'yi kastederek] gönderir misin?"
Psikologun bu soruyu sorduğu yıl, İçişleri Bakanlığı koltuğunda Süleyman Soylu vardı ve Soylu da örgüte defalarca ömür biçmesiyle biliniyordu. 22 Kasım 2021'deki konuşmasında "PKK, Türkiye'nin hafızasından silinmek üzeredir" diyordu Soylu ancak 10 Haziran 2022'de Çanakkale'de bu tarihi "revize" etti: "Kandil'i temizleyip 29 Ekim 2023'e kadar Türk bayrağı asacağız."
Aman Soylu duymasın!
Konumuza dönecek olursak, eski bakan Soylu'nun örgüte habire ömür biçtiği bir yerde, resmi görevli bir psikologun bundan 15 yıl sonrasını düşünerek böyle bir soru sorması bana oldukça trajikomik gelmişti. O gün F.T.'ye dedim ki, "Senin yerinden olsam psikologa derdim ki 'Aman Bakan Süleyman Soylu duymasın örgüte bunca ömür biçtiğini, yoksa seni jet hızıyla görevden alır.'"
F.T., bunun neden onun aklına gelmediğine dair hayıflanırken, geçen süre zarfında tahliyesinin üç kez ertelendiğini öğrendim. En son başka hapishaneye sürgün edildiğinde, zaten fazladan bir yıl mahpus kalmıştı bile.
(NT)