Türkiye 19 Mart 2001 tarihli 1. Ulusal Programında (UP), siyasi, idari ve yargı reformlarına ilişkin çalışmalarını 2001 yılından itibaren hızlandırılacağını kabul etmişti. (6.4.2001 günlü ve 24365 sayılı Resmi Gazete).
Amaç UP ile özgürlükçü, katılımcı, güvenceli, devlet organları arasında görev ve yetkileri dengeleyen, hukuk devleti ilkesini üstün kılan Anayasa ve yasa hükümlerinin uluslararası taahhütler ve AB standartları çerçevesinde geliştirilmesiydi. Hatta bu yaklaşım içinde hem 1995 ve hem de 2004 yılında 1982 Anayasası esaslı biçimde değiştirildi. Nitekim bu yöndeki çok daha önemli bir değişiklik 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandum sonucu kabul edilen Anayasadır.
Türkiye, halen anayasasını gözden geçirmeyi ve yeniden yazmayı sürdürüyor.
1. Ulusal programda kısa vadede, düşünce ve ifade özgürlüğünün sağlanması için Anayasa ve diğer yasaların AİHS'nin 10.maddesi çerçevesinde yeniden düzenlenmesi kabul edilmiş ve yol haritasında yer almıştı.
Tam bu yıllara rastlayan dönemde ise 2002 yılı Ocak ayı bakımından AİHM önünde Türkiye aleyhine yapılan şikayet sayısı 3142'dir. 2001 yılında 171 dosya hakkında Türkiye aleyhine karar verilirken 57 dosya uzlaşma ile sonuçlanmıştır.
1995 - 2003 yılı Haziran ayı dâhil olmak üzere AİHM tarafından Türkiye hakkında ihlal tespit edilen karar sayısı ise 308'dir. İhlal bulunmayan karar sayısı 10, reddedilen başvuru sayısı 2, dostane çözümle sonuçlanan dava sayısı 132, kayıttan silinen başvuru sayısı ise 7'dir.
Yaklaşık üç yıl sonra Bakanlar Kurulu "Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar"ını 23.6.2003 tarihinde kabul etti. (2003/5930 sayılı karar R.G. 24.07.2003 tarih ve 25178 sayı Mükerrer). Bu karara 2.Ulusal Program diyebiliriz.
Bu kararda Hükümet tarih vermişti. Haziran 2004'e kadar gerçekleştirmeyi açıkladığı siyasi kriterlerin başında yine "düşünce ve ifade özgürlüğü" yer alıyordu.
2. Ulusal Programa göre Hükümet tarafından; ifade özgürlüğünün sınırlarını belirleyen mevzuat Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve özellikle Sözleşmenin 10., 17. ve 18. maddelerinin lafzına ve ruhuna uygunluğu bakımından gözden geçirilmesi yeniden taahhüt edilmiştir. İfade özgürlüğü alanını genişleten yasal ve idari değişikliklerin etkin olarak uygulanması sağlanacaktır. Hatta Bakanlar Kurulu, demokratik ve laik, bilgi çağını yakalamış, güçlü ve refah içinde yaşayan çağdaş bir hukuk devleti olmak için açıklanan yol haritasındaki görevlerin yerine getirilmesini "gelecek kuşaklara karşı tarihi bir sorumluluk" olarak görmüştür.
Üçüncü Ulusal Program yani, 2008 yılında üçüncüsü kabul edilen "Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar" içinde ayrı bir başlık altında "Siyasi Kriterler" yer almıştır. (Bakınız Dışişleri Bakanlığı web sayfası)
İşkence ve kötü muamelenin önlenmesi dahil, kanun uygulayıcıları başta olmak üzere, kamu görevlilerine yönelik insan hakları eğitimi programları yaygınlaştırılmıştır. Hâkim ve savcıların özellikle "Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi" (AİHS) hükümleri ve "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi" (AİHM) içtihadı konusunda bilgilerinin arttırılması amacıyla Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği ile işbirliği halinde geniş kapsamlı programlar sürdürüldüğü 2008 yılı 3. Ulusal Programda yazılıdır.
Anlaşılan odur ki, Adalet Bakanlığının genelgeleriyle ve ayrıca, 20 Ocak 2006 tarihinde yürürlüğe giren "Yazılı ve Görsel Basınla İlgili Uygulamalar" başlıklı genelgesiyle, "temel hak ve hürriyetlerin en önemlilerinden biri olan ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamında yapılan inceleme ve soruşturmalarda AİHM kararları da dikkate alınarak, yapılan düşünce açıklamalarının eleştiri sınırları içinde kalıp kalmadığının titizlikle değerlendirilmesi konusunda gereken dikkat ve özenin gösterilmesi" talep edilmiştir.
3. Ulusal Raporda ifade özgürlüğü için yazılanlar iki paragrafta toplanmış.
"AİHS doğrultusunda ve AİHM içtihadına uygun olarak, basın özgürlüğü de dahil olmak üzere, ifade özgürlüğünün kullanılmasının teminine devam edilecektir. Nitekim mahkeme kararlarında AİHS'ye yönelik atıflar artmaktadır."
"İfade ve basın özgürlüğü ile AİHS çerçevesinde, şiddet içermeyen eleştiri mahiyetindeki ifadelerin cezalandırılmamasına yönelik tedbirler alınacaktır. Gerekli olan yasal değişiklik de yapılacaktır."
Yani aslında ifade özgürlüğü konusunda yazılanlar bildiklerimizin tekrarından ibarettir.
Türkiye 2012 Yılı İlerleme Raporunu içeren Ekim 2011'den Eylül 2012'ye kadar olan dönem içinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) toplam 160 başvuruyu haklı görmüş ve Türkiye'nin AİHS'nin güvence altına aldığı hakları ihlal ettiği sonucuna varmıştır. Raporun yazıldığı zamana kadar geçen sürede Türkiye aleyhine AİHM'ye yapılan toplam 8.010 yeni başvuru yapılmıştır. Son altı yıldır başvurularda artış vardır. Bunların önemli bir bölümü, adil yargılanma hakkı ve mülkiyet hakkının korunmasıyla ilgilidir.
Eylül 2012 itibarıyla, Türkiye hakkında 16.641 başvuru AİHM'de beklemektedir.
2012 yılı İlerleme Raporunun ana hatlarıyla ifadesi şudur: Türkiye'de ifade özgürlüğü alanında belirgin bir ilerleme sağlanamamıştır. İfade özgürlüğü ihlallerindeki artış, ciddi endişelere sebep olmaktadır. Basın özgürlüğü uygulamada daha da kısıtlanmıştır. Özellikle örgütlü suçlar ve terörizmle ilgili yasal çerçeve ve bunun mahkemelerce yorumu sorun yaratmakta ve istismara neden olmaktadır. Kamu görevlileri ve medya sahipleri tarafından medyaya yapılan baskı ve eleştirel gazetecilerin işten çıkarılması durumu oto sansürün yaygınlaşmasına neden olmuştur. İnternet sitelerinin sıklıkla yasaklanması ciddi bir endişe kaynağı olmaktadır ve internet hakkında kanunun revize edilmesi gerekmektedir.
AİHM kararlarına ve AİHS atıf yapılarak verilen yargı kararlarıyla ortaya çıkan Türkiye'nin ifade özgürlüğü konusundaki durumu eğer böyle ise; üç ayrı Ulusal Programla çizilen yol haritası bizi acaba nereye çıkarır? (Fİ/HK)