İdris Baluken’i kenarından köşesinden de olsa Türkiye politikasını izleyenler tanıyor olmalı. HDP’den Bingöl ve Diyarbakır milletvekilliği yaptı. Vekilken İmralı heyetinde yer aldı. Vekilken tutuklandı ve vekilken 16 yıl 8 ay hüküm yedi, üç yıldır mahpus. Siyaseti bir yana korsak asıl mesleği göğüs hastalıkları uzmanı hekimlik.
Bu tuhaf ülkede insan durduk yerde başka mesleklerle tanışıp yeni mesleği ile de anılır oluyor. Bu yönüyle, daha işin hayli başında olmakla birlikte yeni mesleki ünvanını ziyadesiyle hak eden bir yazarla karşı karşıya olduğumuzu ifade etmeliyim.
Baluken’in “Üç Kırık Dal”* romanı 2018’de yayınlandı. Üzerinde epeyce konuşuldu. Yakın dönemin (doksanlı yıllar) politik arka planı üzerinden öğrencilikleri bir şekilde Diyarbakır Dicle üniversitesi ile kesişen üç gencin üzerinden anlatıyı kurmuştu. Deniz, Alican ve Cengiz üç ayrı şehirden gelmiş; tıp, hukuk ve gazetecilik okumaya hevesli ilk planda politikaya mesafeli gençlerdir. Yaşam öyle bir savurur ki; aşkları, önceki hayatları ve gündemleri hiç beklemedikleri hayatlara taşır üç genci.
290 sayfalık Üç Kırık Dal romanı üzerine yazmak değil meramım tabii ki! Ona da değineceğim! Ama oradan yola çıkarak 14 Haziran’da dağıtıma girip okuruyla buluşacak olan İdris Baluken’in yeni romanı “Oko”ya** getirmek istiyorum sözü.
Oko, Sivas Kangal cinsi bir köpek. Daha bir yaşını doldurmadan memleketinden alınıp İstanbul’a bir çiftliğe götürülmüş ve altı yılını hiç çiftlik dışına çıkmadan o dünya içinde kelimenin tam anlamıyla “bekçi köpekliği”ne adamış bir köpek.
Çiftlikte kendisi dışında başka hemcinsi olmayan hayvanlar; bir eşek (bozo), bir süt danası (delali)ve bir tay (brusk) ile zaman zaman yarenlik etme şansını yakalayabilmiş bir köpek Oko.
İdris Baluken, Oko romanında tersten bir George Orwell Hayvan Çiftliği anlatısı kurmayı başarmış. Orwell’in Hayvan Çiftliği, hayvanlar dünyası üzerinden bir siyasi hicviye. Sınıfsal olarak bazı hayvanların diğer hayvanları güç kullanarak her türlü zulmü uygulamaları üzerinden anlatı geliştirilmişti Orwell hayvan çiftliğinde...
Oko’da ise durum tümden farklı. Şehre yakın çiftlikte dışardan müdahale ile çiftliğin eski düzeninin alabora olması üzerine dışarıda akan gürül gürül dünyada Oko’nun hemcinsleri ile buluşup özgürlük temelli bir yeni düzenin taraftarı, aktivisti olma hikâyesini kuruyor yazar.
Yazarın aynı zamanda hekim olma hakkını da kullanarak hak talepkârlığı, üstelik hayvan hakları talepkârlığı üzerinden, alanda mücadelesini sürdüren hayvan hakları aktivistlerini de işin içine katarak bir muhalif ve özgürlükçü kurgu oluşturmuş yazar.
Aslında yazarın ilk romanı Üç Kırık Dal’ın 279’uncu sayfasında romanın üç kahramanından biri Cizreli Cengiz’in Dicle Nehri kıyısındaki tanıklığı sanki bir sonraki romanın ipuçlarını okura veriyordu, dikkatli okurun anımsaması gerek. Her yanı yara bere içindeki bir sokak köpeğinin bir kemik parçası için iki gencin elinde nasıl terbiye edilmiş uşağa dönüştürüldüğünü ve Cengiz’in görüntüyü seyrederken köpekten nasıl bir tepki beklentisi içinde olduğunu sonraki sayfalarda anlatıyordu.
Sonuç beklediği gibi olmuyordu tabii. Sokak köpeği, kendisi için bir dayak aracı haline de dönüşen kemiği bir süre sonra kemirmek üzere dişlerinin arasına alarak iki gencin peşinden gider. Cengiz, tiradını finalde koyar: “Ulan bêşeref, bari şimdi peşlerine takılmayıp kırık kafanın çaresine baksaydın...Köleleşmemin sonu yok, mide, boğaz derdiyle ezilmenin sonu yok. Seni ne kadar kendi varlığına yabancılaştırsalar, o kadar bağlanıyorsun o ezilmişliğe...”
İşte Üç Kırık Dal’daki bu vurgu, İdris Baluken’in ikinci romanında aslında hiç mücadele geleneğinden gelmeyen; öyle bir algısı da, dünyası da olmayan bir köpeğin zalim ve yokedici insan dünyasına karşı yanına hayvan dostlarını da alarak toplu bir özgürlük savaşı vermesinin / verilmesinin hikâyesini kuruyor.
Oko, Loli, Cico, Kutmê, Kiyi, Fexo ve özgürlük tutkunu koca bir köpek kolonisi.
Oko’da da tıpkı Üç Kırık Dal’da olduğu gibi sayfalar süren tiratlar ve özgürlüğe dair siyasal dozu hayli kallavi mesajlar var. Aslında normal şartlarda bu tür mesajlar edebiyatta yorucu ve istenmeyen öğeler. Ama İdris Baluken konumunda olan siyasal mahpuslar için bir anlamda doğal. Şu açıdan doğal ki; kendisi politik bir aktör olan roman yazarının iç dünyasının romanının kahramanları üzerinden bir nevi dışavurumu mesajlar...
Ve aşk, olmazsa olmaz! Üç Kırık Dal’da Deniz ile Gülçiçek nasıl taparcasına bir aşkın, sevdanın pervasız kül elenmemiş aşıkları oluyorlarsa! Oko’da da Oko ile Loli aynı duygularla üstelik özgürlük temalı politik arka planın kudretiyle muhteşem bir aşkın gücünü dünya aleme bağırıyorlar.
Oko, iyimser ve ümitvar bir roman. 184 sayfalık kitabı okuyup bitirdiğinizde sokakta karşılaştığınız hemen her sokak köpeğinin Oko’gillerden olma ihtimalini duyumsuyor ve heyecan verici buluyorsunuz. Bu anlamlı bir ruh hali ve okumaya delalet ediyor.
İşin doğrusu HDP’li siyasetçiler “içeri”yi iyi kullanmanın verimli örneklerini sunuyorlar. Demirtaş, Kışanak, Baluken ve diğerleri; dışarıdayken okuma ve devamında yazma için yitirdikleri ya da ayıramadıkları zamanı şimdi akılla kullanıyor ve edebiyat yapıyorlar. İyi de ediyorlar... (ŞD/AS)
* Üç Kırık Dal, İdris Baluken, 2018, dipnot yy. Ankara.
** Oko, İdris Baluken, 2019, dipnot yy. Ankara