Temmuz 2019'da Moskova'nın sokaklarındaki göstericiler tek bir şey istiyorlardı: Adil bir seçim. Barışçıl protestolarına rağmen 2.700 aktivist gözaltına alınmış, yüzlercesi yaralanmıştı.
Aktif kamera seyirciyi göstericilerin tam ortasına, şarkılar çığıran, itiş kakış halindeki kalabalığın içine bırakıveriyor. Bir genç kadın bir askere "Bizi korumanız gerekir!" diye bağırıyor, akabinde iki iri yarı adam gelip kadını yaka paça götürüyor.
Avukat Maria Eismont'un mesleğini yürüttüğü ortam tam da bu. Her bir gösteriden sonra gözaltında tutulanlara hukuki destek verebilmek için karakollara başvuruyor.
Polis tarafından götürülenlerden biri sonradan meşhur olacak Konstantin Kotov'un ta kendisi.
İktidarı temsil eden yetkililer Kotov'un aynı suçtan dört kere gözaltına alındığı için cezai kovuşturmaya tabi tutulması gerektiğini iddia ediyor.
Avukat Eismont ve ekibi bu absürt suçlamanın geçersizliğini tüm güçleriyle ispat etmeye çalışsa da hâkim Kotov'a dört yıllık bir hapis cezası veriyor.
Avukat Eismont'un medyada sık sık yer alıp davayı mümkün olduğunca duyurması hiçbir işe yaramamış, kararın gözden geçirilmesi yönündeki çabaları sonuçsuz kalmıştır, ta ki sahneye Putin çıkana kadar...
Yönetmenliğini Nina Guseva'nın üstlendiği The Case (Dava) adlı 2021 Rusya yapımı belgesel, dünya prömiyerini IDFA'da gerçekleştiren 76 dakikalık çarpıcı bir film.
Rusya'da politik sistemin tek adam rejimine dönüşmesiyle liderlerine kul köle olanların zavallılığı bir kez daha gözümüze sokuluyor.
Kanunsuz davranışlar sergilemekten geri durmayan güvenlik kuvvetlerinin baskısı bir yana, adaletin beş paralık hale gelmesine de ayrıntısıyla şahit oluyoruz.
Vietnam'ın azınlıklarından...
Di Kuzey Vietnam'ın sisle kaplı dağlarında yaşamını sürdüren 12 yaşındaki bir kız çocuğudur.
Genç kızların küçük yaşta evlendiği Hmong azınlık grubuna aittir. Bu evlilikler birçok kez ay takvimine göre yılbaşı kutlanırken tartışmalı kız kaçırma âdetine uygun olarak gerçekleşmektedir. Ardından aileler arasında pazarlıklar başlar.
Bu dinamik Di'nin ablasının yaşamış olduğu bir durumdur ve anneleri, aslında evden erken ayrılmış bir yardımcıdan mahrum kaldığı için zaten şikâyetçidir.
Filmde dikkat çeken bir unsur, genelde her yaştan kadının, aralarında seks ve evliliğin ayrıntıları hususunda hep beraber rahatlıkla tartışabilmesi, mevzu hakkında münasebetsiz espriler yapabilmesi...
Ne var ki Di aynı zamanda okula gitmekte ve eğitim kurumunda bambaşka değerler hakkında bilgilenmektedir. Annesi de elinden geldiğince Di'yi çocuk evliliği hususunda uyarmayı görev edinmiştir.
Di'yle çok yakın bir arkadaşlık kurmuş olan yönetmen Diem Ha Le eski âdetlerle modern değerler arasındaki çatışmayı dış dünyayla bağlantıları olmasına rağmen geleneksel kültürde büyümüş çocukların üzerinden anlatıyor.
Bu ilk uzun metrajlı belgeseli genç bir Hmong ferdinin içine girdiği mücadeleyi aktarırken kurban olmayı reddeden Di'nin güçlü kişiliğine hepimizi hayran bırakıyor.
Children of the Mist (Sisin çocukları) adlı 2021 Vietnam yapımı 92 dakikalık film 34.IDFA'da dünya prömiyerini gerçekleştirdi.
Gezegenin her yerinde olduğu gibi Vietnam'da da azınlık olmanın zorluklarıyla bir kez daha yüzleştiğimiz belgesel, kırsal kesimin saf dünyasını layıkıyla yansıtırken ananevi değerlerin kapitalist düzenin bulaşıcı yozluğundan eninde sonunda etkilendiğini de hissettiriyor.
Di'nin ikilemlerini, büyüme sancılarını, heveslerini ve bilhassa çırpınarak, çığlık çığlığa direnişini uzun süre unutamayabilirsiniz!
Nuh'un gemisi mi?
Rocket, Bangladeş'in başkenti Dakka'dan nehir yoluyla müşterilerini muhtelif destinasyonlara taşıyan yandan çarklı buharlı bir gemidir.
İki güverteli asırlık geminin mazisinde çok daha parlak günler yaşamış olduğu kesin, fakat hâlâ toplumun çeşitli kesimleri için popüler bir taşıma aracı olduğu da yadsınamaz.
Hareket düdüğü çalıp çark dönmeye başlayınca bu gözlemsel film sizi gemiye bindirmiş oluyor.
Kamera kalabalık güvertelerde seyirciyi dolaştırırken genç arkadaş gruplarının tartışmalarına, Tanrı, siyaset, hayatın manası veya gemide verilen yemek hususundaki doğaçlama konuşmalara kulak misafiri oluyoruz.
Bu arada kaptan fazlasıyla kalabalık ve su seviyesinin bazen gayet sığ olduğu nehirde ustalıkla gemisini yönetmekte, karşısına çıkan diğer gemi ve teknelere kaptan köşkünden sık sık seslenirken epeyce münasebetsiz bir dilde bağırıp çağırıp adeta meydan okumaktadır.
Sevimsiz bir tip olduğunu filmi seyredenlerden hiçbiri yadsımayacaktır.
Bu arada geminin yolcuları şarkılar söyleyip dans etmekte, yemek yiyip içmekte, bazıları dua ederken bazıları seyahati bir günlük tutarcasına video kamerasıyla belgelemektedir.
Belgeselin yönetmeni yol boyunca tabiatın güzelliklerini yakaladığı gibi sık sık yanaşılan iskelelerdeki hengâmeyi görüntülemeyi de ihmal etmiyor.
Zengin ve fakir, genç ve yaşlı, Batı ve Doğu bu kaleydoskopik filmde beraberce var oluyor; aşırı kontrastlar bir yana, derin bir bilgelikle gündelik olan aynı anda kendini gösterirken seyirci adeta hipnotize oluyor.
Kamar Ahmad Simon'un yönettiği Day after...(Ertesi gün...) adlı 115 dakikalık 2021 Bangladeş-Fransa-Norveç ortak yapımı belgesel dünya prömiyerini Amsterdam'da geçekleştirmiş oldu.
Muhteşem portreleri, gayet estetik fotoğraf yönetimi, şurup gibi akan montajıyla bu olağanüstü yol belgeseli IDFA'nın bu sene seyredilmesi en zevkli filmlerinden biriydi.
Emiliano Mazza De Luca'nın olağanüstü seviyedeki estetik Vida a Bordo belgeselini hatırlattığı gibi, seyirciyi toplumsal bir araştırmanın geniş spektrumlu bakış açısıyla eşdeğer bir tatmine sürüklüyor.
Madencilik ölüm habercisi
Brezilyalı coğrafyacı Camila, Amerika Birleşik Devletlerinde uzun seneler boyunca yaşadıktan sonra madencilik kaynaklı çevresel bir felaketle allak bullak olmuş memleketi Minas Gerais'e döner.
Bir demir cevheri madeninin fazlasıyla zehirli atıklarını tutan baraj yıkılmış, atıklar lav gibi birçok köyü yutmuştur. Camila'nın bölgeye ziyaretini adım adım takip ederken bölgenin madencilikle nasıl şekillenmiş olduğunu anlıyoruz.
Seyahat etmekte olduğu tren bile madencilik şirketinin adını taşımaktadır. Penceresinden korkutucu derinliklerde maden çukurları görürüz. Madencilik her yeri bir hastalık gibi sarmıştır.
Brezilya'nın en meşhur şairi Carlos Drummond de Andrade'nin yazdıklarında da bölge halkının ödemek zorunda kaldığı bedel ön plana çıkmaktadır.
Her ne kadar korkunç bir hakikatle karşı karşıya olunsa da, üst sesin sık sık şiirsel bir dil kullandığının farkına varmakta gecikmeyiz.
Camila mahvedilmiş coğrafyada adım adım ilerlerken münferit kazalardan bahsedilemeyeceği kesindir. İnsanların hayatı risk altındadır ve Minas Gerais her an patlayabilecek bir bombadır.
Lucas Bambozzi imzalı Ironland (Demir diyarı) 2021 yapımı 97 dakikalık bir Brezilya filmi ve dünya prömiyeri IDFA'da gerçekleşti.
Belgeseli seyrederken maden ocaklarının yıkıcı varlığı seyirciyi de sanki zehirliyor, şiirsel metinlerin derinliği insan olarak sorumluluk alıp almayışımızın adeta hesabını soruyor.
Güneşe seyahat
İkinci Cihan Harbi sona erdikten hemen sonra Avusturyalı 5 bin çocuk savaş travmasından arınabilmek için Portekiz'de onları misafir edecek ailelerin yanına gönderilmişti.
Genelde hali vakti yerinde, aydınlık villalarda hizmetkârlarıyla yaşayan aileler olduğundan çoğu çocuk için bu dönem cennetteki bir tatil olarak algılanmıştı.
Memleketlerindeki sefil yaşam şartları bir yana, Portekiz'deki varsıllarla yoksulların yaşamları arasındaki uçurumlar bu genç Avusturyalılar'da derin izler bırakmıştı.
Yönetmenler Susana de Sousa Dias ve Ansgar Shaefer bu dönemle ilgili birçok film görüntüsünü, sayısız fotoğrafı ve muhtelif arşiv malzemesini ihtimamla birleştirmişler.
Tarihin bu fazla bilinmeyen sayfasını aralarken filme özenle yedirilmiş ses efektleri hikâyeye derinlemesine nüfuz etmemize yardımcı oluyor, üst seslerle bize tecrübelerini aktaran, artık yetişkin Avusturyalılar'ın hatıraları seyirciyi derinden sarsıyor; ilk başta kuşkuyla yaklaşılan bu dinamik zamanla hem ev sahipleri hem misafirler için olağanüstü seviyedeki bir mutluluk yumağına dönüşmüş, fakat aslında kimse olacakları öngörerek önceden hazırlık yapmamıştır.
Takriben 10 ay sonra çocuklar memleketlerine boyunlarında kimlikleriyle, adeta birer paket gibi geri yollanmıştır, ama aralarında memleketini de, dilini de, ebeveynini de çoktan unutmuş olanlar çoğunluktadır.
IDFA'da dünya prömiyerini gerçekleştirmiş olan Viagem ao Sol/Journey to the Sun (Güneşe seyahat), 2021 Portekiz yapımı 109 dakikalık etkileyici bir film.
Savaşın açtığı, iyileştirilmesi güç yaraların çocukları fazlasıyla etkilemiş olması bir yana, hayatları boyunca tesirinden kurtulamadıkları Portekiz macerasının izlerini silmek de kolay olmamış.
Seyirciye fazla açıklama yapılmadan, belgesel estetiği mutlaka gözetilerek kotarılmış bu belgesel sizi tefekküre sürükleyecektir.
Adalet sistemi felç
Polonya'da adli bağımsızlık, sağcı popülist ve milliyetçi muhafazakâr Hukuk ve Adalet Partisi (PiS) iktidara geleli beri ciddi tehdit altında.
Hükümetin hoşuna gitmeye kararlar veren hâkimler ya işlerinden oluyorlar ya da tutuklanıyorlar. İktidarın küstah temsilcileri hâkimleri elit bir zümre, işinin ehli olmayan beceriksizler, hatta muhalif olmakla suçlayabiliyor.
Hâkimler tabii ki vaziyeti pasifçe geçiştirmedikleri gibi muhtelif gösteriler, çalışma grupları, hatta geniş katılımlı müzik festivallerindeki varlıklarıyla siyasi dalgayı tersine çevirmeye çalıştılar, halen de ülküleri uğruna istikrarlı biçimde mücadele ediyorlar.
2020 yılına gelindiğinde Polonya tarihinin en geniş katılımlı protestosu gerçekleşti; Polonyalılar'ın ve tüm Avrupa'dan meslektaşlarının varlığında, hedef haline getirilmiş hâkimler bariz anayasa ihlallerine dikkat çektiler.
Film, protestoların çehresi haline gelmiş hâkim Igor Tuleya'yı yakından takip ediyor, mahkeme salonları ve özel hayatındaki ayrıntıları seyirciyle buluşturuyor.
Neyse ki kendisi vaziyete kara mizah gücüyle direniyor, bu sayede acilen çözülmesi gereken dehşetengiz meseleye nispeten hafif bir ton katmış oluyor.
Fakat Avrupa Birliği bünyesinde yaşanmakta olan bu inanılması güç krize karşı ciddi duruş asla sarsılmıyor ve dehşet verici sonuçlara yol açmadan halledilmesi gerektiğine dair inanca katkıda bulunuyor.
Yönetmenliğini Kacper Lisowski'nin üstlendiği Judges Under Pressure (Baskı Altındaki Hâkimler) adlı 2021 Polonya yapımı 87 dakikalık belgesel IDFA'da dünya prömiyerini gerçekleştiren filmlerden biri daha.
Adaletin yerle bir edildiği diyarların birinden Polonya'daki meslektaşlarına desteğe gelmiş Yavuz Aydın'ın filmde röportaj yapılan tek yabancı hâkim olması manidar.
Adalet sistemini popülist söylemlerle bağıra çağıra eleştirmeye soyunmuş politikacıların tavırları ise fazlasıyla bildik ve sıkıcı, her dediklerine kanmaya meyilli güruhlar ise tam anlamıyla patetik...
Yokoluş İsyanı
2019 Nisan ayında Extinction Rebellion (Yokoluş İsyanı) fertleri Londra'da stratejik yolları bloke ederek trafiği felç etmiş, akabinde yüzlerce barışçıl protestocu gözaltına alınmıştı.
Uluslararası çevre avukatı Farhana Yamin bu hususta yoğun olarak çalışıp kendini ön plana atmış olsa da Birleşik Krallık "İklim ve çevre konusunda acil durum" ilan edince adeta şaşırıyor.
Yıllar boyunca Birleşmiş Milletler bünyesinde iklim adaleti için elinden geleni yapmış fakat kat edilen mesafe açısından hayal kırıklığına uğramıştı.
İklim krizi hususunda pasif davranmaktan dolayı birebir sorumlu tutulan hükümetlere karşı mücadeleye girişmiş bu oluşuma katılması tam da bu yüzden.
Sivil itaatsizlik ve statükoyu sarsıcı metotlarla hareket eden Yokoluş İsyanı radikal değişime acilen ihtiyaç duyulduğunu ifade ediyor ne de olsa.
Filmde Yamin dışında, oluşumun kurulduğu 2018 yılından itibaren aktif görevlerde bulunanlara da yer veriliyor tabii ki.
Muhtelif röportajlar aracılığıyla bu harekete niçin katıldıklarını öğreniyor, geriye dönük olarak icraatlarına bakıp giriştikleri muhasebeye şahit oluyoruz.
Kuruculardan birinin öz kızıyla ihtilafa düşüşü ve aralarındaki gerginlik de kameralara yansıyor. Genç neslin hareket içinde daha fazla yer alması ve fikirlerinin daha fazla kale alınması gayet anlaşılır talepler değil mi?
Maia Kenworfthy ve Elena Sanchez Bellot imzalı 2021 Birleşik Krallık yapımı 83 dakikalık Rebellion (İsyan) kendine has bir mücadele filmi ve dünya prömiyeri IDFA sırasında gerçekleşti.
Türkiye'de de takipçisi ve katılımcısı olan Extinction Rebellion'u biraz daha yakından tanımak için münasip bir giriş belgeseli sayılabilir.
(MT/PT)