Paris saldırıları sonrası Hollanda'nın başkentinde güvenlik önlemleri artırılırken, etkinliğin siyasi içerikli ve özellikle İslam dünyasına ilişkin belgesellerine ilgi yoğundu.
Uzaklarda sürmekte olan çatışma ve savaşların Avrupalıları yakından tehdit etmeye başladığı tedirgin bir dönemde farkındalıklar artırıldı, politik bilinç geliştirildi.
Yıllar içinde olgunlaşan seyirci kitlesi her şeye rağmen gezegenin muhtelif köşelerinden gelen yapımları konforlu sinema salonlarında heyecanla takip etti, filmlerdeki çeşitli dinamiklere tepki verdi, gösterimlerin sonunda hararetle alkışladı…
Müminlerin Arasında
Pakistan'da radikal öğrenci yetiştiren Lal Mescit hareketini yakından tanımamızı sağlayan tedirgin edici bir belgesel: Among the Believers (Müminlerin Arasında) adlı eserde, hareketin lideri Abdul Aziz Ghazi çocukların çok daha kolay şekillendirilebildiğini ifade ederken, okullarında cihat ve şeriat tohumları ekilmekte.
Yönetmen hanesinde Hemal Trivedi ile Mohammed Ali Naqvi adlarını gördüğümüz 84 dakikalık ABD, Pakistan ve Hindistan yapımı belgesel, fakir bir ülkede din istismar edilerek varılan noktalar hakkında net bir fikir sahibi olmamızı sağlıyor.
Sadece Ölüler
Time dergisinin muhabiri, Avustralyalı Michael Ware, ABD'nin Irak işgali sırasında heyecanla çektiği savaş görüntüleriyle seyirciyi zorluyor. Ware bir ara Abu Musab al-Zarqawi tarafından yollanmış, kaçırılan insanların boyun vurdurma sahnelerini içeren videoların ulağı haline gelecek kadar işin içine batıyor. Yönetmenliğini Bill Guttentag'la paylaştığı, 77 dakikalık Avustralya yapımı belgeselde, ABD'li askerler tarafından ağır şekilde yaralanmış ve tıbbi yardım esirgenmiş bir Iraklının dakikalarca süren can çekişmesi Ware'in durumunu sorgulayıp krize girmesine sebep oluyor, katılmamak ne mümkün!
Only the Dead (Sadece Ölüler) bir habercinin pek de cilalı olmayan çekimleri aracılığıyla Bush'un siyasetini eleştirirken savaşın dehşetine yakından tanık olmamıza sebep oluyor.
Suriye'den Bir Aşk Hikayesi
20 sene önce cezaevinde tanışıp aşık olan Amer ile Raghda, hürriyetlerine kavuşunca evlenip çoluk çocuk sahibi olurlar. Siyasi faaliyetlerinden dolayı Raghda tekrar hapse girdiğinde çiftin arasındaki aşk ve aile bağları daha da kuvvetlenir; fakat akabinde patlayan iç savaş kahramanlarımızın oradan oraya savrulmasına neden olacaktır.
Belgeselin çekim süreci sırasında tutuklanan yönetmen Sean McAllister beş sene boyunca adeta bir parçası olduğu ailenin tüm fertlerini takip ediyor ve bizi onların dünyasına incelikle dahil ediyor.
Dünya festivallerinde epey ilgi görüp ödüllere layık görülen 76 dakikalık A Syrian Love Story (Suriye'den Bir Aşk Hikayesi) adlı İngiltere yapımı belgesel, savaşın altüst ettiği hayatları ve duyguları tüm çıplaklığıyla paylaşıyor, etkileyici olduğu kesin!
Guantanamo'nun Çocuğu: Omar Khadr
15 yaşındayken Afganistan'da ABD askerleri tarafından yakalanıp Guantanamo hapishanesine yollanan Omar, orada bulunan diğer tutuklular gibi işkencelere maruz kalmış, uzun süre savunma hakkından mahrum bırakılmıştı. Kanada vatandaşı olması sayesinde, uzun ve meşakkatli bir süreçten sonra 2015'te tahliye edilen Khadr, çocuk yaştaki bir insanın davranışlarından ne kadar sorumlu tutulabileceği konusunda düşünmemize vesile oluyor.
Yönetmenliğini Patrick Reed ile Michelle Shepard'ın paylaştığı Kanada yapımı, 80 dakikalık Guantanamo's Child: Omar Khadr (Guantanamo'nun Çocuğu: Omar Khadr), her ne kadar filmin kahramanının El Kaide ile bağlantısı kesin olsa da, ABD'nin güvenlik politikasını ve insan hakları ihlallerini tekrar masaya yatırıyor.
Bir Ceviz Ağacı
Pakistan'daki en büyük mülteci kampı Jalozai'de yaşamak zorunda kalan yaşlı adam memleketini sayıklamaktadır. Müziğin haram olmadığı eski zamanlarda, yeşil ovasında yaşadığı günleri çok özlemiştir.
Yönetmenliğini Ammar Aziz'in incelikle gerçekleştirdiği Pakistan yapımı belgesel, Taliban tarafından altüst edilen coğrafyanın gerçeklerini yüzümüze vuruyor. 81 dakikalık A Walnut Tree (Bir Ceviz Ağacı), çok başarılı fotoğraf yönetimi bir yana, mülteci olma duygusunu, sıkışmışlık halini ve çaresizliği birebir yansıtıyor.
Titrek Bir Gerçek
Kâbil'de bulunan Afgan Film Enstitüsünün arşivi Taliban tarafından neredeyse yok edilmiştir. Şeytan işi olarak görülen bobinler yakılmış, ülkenin hafızası adeta silinmiştir. İbrahim Arify arşivin restorasyonuna girişir, fakat yıllardır savaşlarla çalkalanan ülkede huzur yoktur.
Ortaya olağanüstü güzellikte belgeler çıkıyor olsa da, süreç tüm çalışanlar için zorlu bir mücadeleye dönüşür. Yönetmen Pietra Brettkelly 91 dakikalık Yeni Zelanda yapımı A Flickering Truth (Titrek Bir Gerçek) ile sürecin atmosferini başarıyla aktarıp sinemanın değerini bir kez daha hissettiriyor.
Atlan
Türkmenistan'da at kültürüne, halkın geleneksel bağlılığı devam ediyor.
Ailesi nesillerdir at eğitimciliğine ve at yarışlarına meraklı olan genç Ali, tüm vaktini İlhan adlı atına ayırmaktadır. Gayet hırçın olan İlhan'ın enerjisi kontrol edilemez durumda olmasına rağmen, inat ve sebatla Ali çalışmalarını sürdürür. Yönetmenliğini Moein Karimoddini'nin yaptığı Atlan adlı 62 dakikalık İran belgeseli Türkmenistan Türkçesini dinlemenin keyfini yaşattığı gibi, yörenin örf ve adetlerini de tanıtıyor; Türkiye'de de gösterilmiş olan yapım gayet dinamik bir çekim ve montajla İran sineması cömertliğini bir kez daha kanıtlıyor.
Kutsal İnek
Azerbaycan'ın dağlarındaki bir köye yeni bir inek alınması kararı sorun yaratmıştır; "Vay Anasını!" dedirtecek dinamikte köyün muhafazakâr yaşlıları Avrupa cinsi bir ineğin coğrayalarına uyum gösteremeyeceği mazeretiyle projeye karşı çıkmaktadır.
Belgeselin başrolündeki çiftçi Tapdyd eşinin de muhalefetine rağmen daha verimli olduğuna inandığı ineği sonunda köye getirir ve kısa zamanda faydasını da görür. Yönetmenliğini İmam Hassanov'un yaptığı Holy Cow (Kutsal İnek) kahramanlarına biraz rol yaptırıyormuş hissini verse de, sevimliliğinden hiç bir şey yitirmiyor. Azerbaycan, Almanya ve Romanya ortak yapımı, 74 dakikalık belgesel seyirciyi Azeri insanının ve dilinin şefkatli kollarına bırakıyor.
Kibera İçin
Dünyadaki en büyük gecekondu mahallelerinden, Kenya'nın başkenti Nairobi'deki Kibera'ya yıllardır yardım akıyor. Yalnız devletler veya Birleşmiş Milletler değil, 200'ü aşkın sivil toplum kuruluşu gayet gösterişli yardım kampanyalarıyla mıntıkaya yönelik olarak adeta bir hayırseverlik yarışında.
Oysa Kibera'da değişen bir şey yok: Açlık, sefalet, hastalık, tecavüz, şiddet ve ölüm. Yönetmen Kati Juurus For Kibera (Kibera İçin) adlı filmin tonunu her şeye rağmen ironik bir seviyede tutmayı tercih ediyor. Finlandiya yapımı 56 dakikalık belgeselin kahramanı, radyo programcısı ve sunucusu Boy Dallas Kiberalı olduğu için meseleye damardan giriyor ve bir türlü çözüme ulaştırılamayan sorunlara kara mizahla yaklaşmaktan imtina etmiyor.
Fakirlik A.Ş.
Dünyanın uzak bir diyarında meydana gelen doğal bir afet ve ardından ilan edilen olağanüstü hal bazıları için beklenen bir fırsat. Uluslararası yardım kuruluşları bu durumlarda mağdur olan ülkeye giriş izni almış oluyorlar, fakat akabinde oralardan ayrılmayı bir türlü becerememeleri bu işten çıkarları olduğuna mı işaret?
ABD yapımı Poverty, Inc. (Fakirlik A.Ş.) bir sektöre dönüşmüş olan hayır kurumlarının bağışları yüzünden, bir türlü belini doğrultamayan, hatta çöken işletme ve ekonomilere eğiliyor.
Yönetmenliğini Michael Matheson Miller'ın yaptığı 91 dakikalık belgeselde, uluslararası yardım kampanyalarının başrolünde Angelina Jolie, Brad Pitt veya Bono gibi ünlü simaları görmekten sıkıldıklarını ifade edenler var. Batı dünyasında duygu sömürüsüyle hayır kurumları yandaş kazanıyor, vicdanlar rahatlatılıyor; fakir ülkelere yönlendirilen yardımlar ataletin başlıca sebebi haline geliyor, kısır döngüye mani olunamıyor.
Özellikle Afrika ülkelerinin belini doğrultabilmesi için zengin ülkelerin babacan tavırlarını bir tarafa bırakmalarının vakti geldi de geçiyor... (MT/EKN)