ABD'nin yalanları
Jean Bacon'un savaş yalanlarını konu alan "savaş kanatıcıları" adlı kitabını okuyunca egemen otoritelerin -başta ABD - yalan olanı değişik versiyonlarla ideolojiyle birleştirerek istedikleri alanlara müdahalelerini nasılda meşrulaştırdıklarını düşündüm.
Dayanaksız yalan pek de güçlü olmuyor. Fakat etkili yalanlar, psikolojik, ideolojik öğelerle desteklendiğinde müthiş etkili oluyor ABD dün olduğu gibi bugünde , müdahalesini meşrulaştırmak için aynı silaha sarılmış durumda
1991 Körfez Savaşı döneminde aylarca ekranda gitmeyen, petrole bulanmış can çekişen karabatak görüntülerini birçoğumuz hatırlarız. Medyadan bu görüntüler bize "Saddam'ın Kuveyt'i bombalaması ve petrol kuyularından sızan petrol sonucu karabatakların bu hale geldiği" şeklinde sunulmuştu.
Haberin bu şekliyle doğru olmadığını, Irak' la hiçbir ilgisi olmayan başka bölgede bir görüntü olduğunu yıllar sonra öğrendik. Yine aynı dönemlerde Washington yönetimi, tam dört ay boyunca Kuveyt'e giren Saddam ordusunu "dünyanın en büyük, en güçlü ordusu" olduğunu ve Kuveyt'i işgal eden Irak ordusunun elektrikleri kestiği, hastanelerde yeni doğan binlerce Kuveytli çocuğun kuvözlerde öldüğü... yine medya aracılığıyla kamuoyuna sunulmuştu.
Ve tüm bu yalanlar medya aracılığıyla bize aktarılırken, diğer tarafta Bağdat'a binlerce bomba yağdırılmış, 200 bine yakın insan bu bombalar sonucu yaşamını yitirmiş ve savaş sonrası yıkım, birkaç istatistik rakamla, gayet mekanik ve soğuk bir sunumla medyada yer bulabilmişti.
Pentagon'un uzmanlık alanı
Aradan oniki yıl geçti. Pentagon, insanları medya aracılığıyla kandırma konusunda biraz daha uzmanlaştı. Çünkü artık uydurulan yalanların içerisine psikolojik ve bilimsel öğeler serpiştirilerek köşe yazarlarının yorumu ve görsel medyanın görüntüsüyle bize ulaşıyor.Öyle bir durum ki artık bize gele haberlerin ve yorumların yalan mı doğru mu kısaca işin içinden çıkmak pek olası değil.
Pentagon'un bu konuda uzmanlaşmasında Bosna Savaşında ,edindiği gözlem ve tecrübeler de var. Öyle birkaç aylık gazeteler tarandığında veya televizyon programları hatırlanıldığında birçok köşe yazarının, Saddam'ın korkunç bir diktatör olduğu, Irak halkının çok büyük baskılar altında yaşadığı, demokrasi namına hiçbir kırıntının olmadığının yazıldığı,ve çizildiği görülür.
Bu durumda Amerika Devleti, insan hakları ihlal edildiği gerekçesiyle bir üçüncü dünya ülkesine müdahale etme, Irak' ta en temel insan haklarına riayet edilmediği ve Amerika'nın müdahalesinin insan hakları sicilini gerçekten düzelteceği vb. gibi ideolojik, Psikolojik ve hatta bilimsel temellere dayandırılmış söylemlerle Irak'a müdahalenin ne kadar meşru ve zorunlu olduğunu kanıtlamaya çalışmışlardır.
Yukarıdaki söylem tarzı yani "doğruluk altında yalan söylemek" Amerika müdahalesinin gerçek nedenini gizlerken diğer yönüyle insanları - köşe yazarlarında olduğu gibi - büyük bir ikilem içerisinde bırakmakta. Bir yanıyla insan haklarını ihlal eden bir zorbayı mı destekleyeceğiz, yoksa Amerika müdahalesini mi? Şeklinde yanlış bir mantığa dayanan bir ikilem.
Yine medya ve köşe yazarları aracılığıyla, son dönemlerde sık sık işlenilen bir konu ise; "Ortadoğu" coğrafyası üzerinde yaşayan toplumların dini, siyası, kültürel, etnik karşıtlıkları çatışma çerçevesinde sunularak olası muhtemel kanlı bir savaşı uygarlıklar çatışması şeklinde sunma gayretini görüyoruz. Bu yöntemi Bosna Savaşı öncesi ve sonrasında da görmüştük . Medya, bize çatışmanın etnik ve dini arka planı hakkında ders vermek için birbiriyle yarışıyordu;
Şeytan Saddam, katil Miloseviç mi?
Yüzyıllık travmalar yeniden sahneye konmuş, öyle ki çatışmanın köklerini anlamak için sadece Yugoslavya'nın tarihini değil ortaçağdan bu yana bütün balkan tarihini anlamak gerekiyordu. Dolayısıyla Bosna Savaşı'nda taraf tutmak tümüyle imkansızlaştırılmıştı.
O dönemden medya tarafından şeytanlaştırılmış Sırp devlet başkanı Miloseviç şeytanlık sıfatından kurtulmuş değil. Bosna Savaşı karmaşık koşullar çerçevesinde sunulduğundan dolayı insanlar taraf olmak konusundan kararsız kaldılar.Bugün aynı senaryo Irak müdahalesi öncesinde de zorlanılmaktadır .
Bir yönüyle "kişileştirilmiş" kötülük çerçevesinde ve "doğruluk kılığında yalan söylenilerek" Saddam şeytanlaştırılırken diğer yönüyle ABD müdahalesi bir uygarlık çatışması olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. Ve böylece ABD'nin emperyalist emelleri gizlenilmeye çalışılmaktadır.Tüm bunlar medya aracılığıyla gerçeklik algımız önceden şekillendirilip ve gerçek olmayan estet ize edilerek, bir yönüyle bizleri seyirlik, yitik insan haline getirilirken, diğer yönüyle ABD müdahalesine, toz duman içerisinde meşruluk zemini hazırlanılmaya çalışılmaktadır.
Washington yönetimi ve Pentagon uzmanları, medyanın yığınlar üzerindeki etkileyici gücünün farkında ve ateşli silahların yanında psikolojik bir silah aracı olarak medyadan sonuna kadar yararlanmaktadırlar.(NK/BB)
* www.gunestv.com sitesinden alınan yorum yazısının ara başlık ve vurguları Bianet'e aittir.