a) Singapur
c) İngiltere
c) Çin
d) Fas
Soruya şu da eklenmiş olsaydı, herhalde cevapta isabet oranı artacaktı:
"İçme sularında Prozac bulunan" ülke..
Bu ülke, İngiltere'dir.
Babamızın oğlu olduğu için değil, ama orada da ortak sıkıntılardan -yaşamaktan- muzdarip insanlar yaşadığı için soruyoruz:
İngiltere'de neler oluyor?
"Demokratikleşme" ve "bireyselleşme"nin -pek çok başka şey ile birlikte- yüzlerce yıl önce "büyük çitleme"nin ("Enclosure") ardından başladığı İngiltere'de bugün yaşananlar, bir tür göstergeler dizisi sayılabilir mi? Neyin göstergeleri?
"Her gün beş kadını ipten indiriyoruz"
Bundan kısa bir süre önce İngiltere'nin Holloway hapishanesinde gardiyanlar her gün beş kadını "ipten indirdiklerini" açıkladılar. Oysa daha 2004 başlarında hapishane yöneticisi Ed Willets, "günde üç kadın"ı kurtardıklarını söylemişti.
2004'ün ilk 7 ayında İngiliz hapishanelerinde kendini öldüren kadınların sayısı 11. Bütün bir yıl boyunca tek bir hükümlünün kendini öldürdüğü 1994'den bu yana rakam durmadan artıyor. Geçtiğimiz yıl kendini öldüren kadın hükümlülerin sayısı 14. Gene 2003'de, hapishanelerde "kendine zarar veren" kadınların oranı ise yüzde 30.
İngiltere'de erkeklerin "dışarıda" intihara kadınlardan daha eğilimli olduğu gözlemleniyor. "İçeride" ise kadınlar intihara erkeklere göre kat kat daha yakın. Kadınların hapse düşme nedenleri arasında birinci sırada, "raflardan mal aşırmak" geliyor.
16 yaşından küçüklere gece sokağa çıkma yasağı
29 Temmuz 2004'de, Londra'nın Batı Merkezi'nde gece saat 9'dan sonra 16 yaşından küçüklerin yalnız gezmesinin yasaklandığı, yalnız gezen gençlerin alınıp evlerine götürüleceği duyuruldu. Aynı duyuruda, Scotland Yard'ın "sokağa çıkma yasağı" ("curfew") ilan edilebilecek 16 bölgeyi (Oxford Caddesi, Regent Caddesi, Trafalgar Meydanı, Piccadilly gibi "turistik" yerler dahil) açıkladığı da belirtiliyordu.
Her akşam binlerce gencin sinemalara ve kafelere akın ettiği Batı Merkezi'nde çoğu sinema kapılarını saat 9'dan önce açmıyor bile. Şehir polis teşkilatının yöneticilerinden Sir Ian Blair, "gençlerin keyfini kaçırdıkları" eleştirisini kabul etmiyor ve yapılanın, tüm İngiltere ve Galler'de emniyet güçleri ile yerel yönetimler arasında "anti-sosyal davranışlar yasası" uyarınca üzerinde anlaşmaya varılan pilot tedbirler paketi kapsamında olduğunu söylüyor. "Londra'nın Batı Ucu'nda 16 yaşından küçük birinin saat dokuzdan sonra tek başına dolaşması iyi bir fikir değil" diyor.
Vatandaş hakları grubu "Liberty"nin yöneticisi Barry Hugill, halen İngiltere'nin yüzde 70'inin sokağa çıkma yasağı kapsamında olduğunu söylüyor.
Metropolitan Police Federation'ın müdürü Glen Smyth ise, gücün ellerinde bulunmasının iyi olduğunu belirtmekle birlikte bir konuda "küçük bir endişe" dile getiriyor: "Bu çocuklarının bir kısmının evde anne babası olmayabilir. Ya da anne babaları onların nerede olduğunu umursamıyor olabilir."
"Aile marifeti" ile "maarif"ten kaçış
İngiltere'de giderek daha çok aile çocuklarını okula göndermeyip evde eğitmeyi tercih ediyor. Evde eğitimi koordine eden grupların bulunduğu ülkede, bunların en eskilerinden "Education Otherwise"a üye olan aile sayısı son iki yıl içinde iki katına çıkmış.
İngiltere'de şu anda 25 bin ilâ 150 bin ailenin çocuklarını evde eğitmeyi tercih ettikleri tahmin ediliyor. Education Otherwise'ın çalışanlarından Belinda Harris Reed, "Her ay ortalama 100 yeni aile geliyor" diyor. "Pek çok insan çocuklarını okuldan felsefî nedenlerle değil, diğer çocukların sataşmaları ve saldırıları yüzünden alıyor.."
İngiltere'deki "gelenekselciler" ise "okuldan kaçış" akımını eleştiriyorlar ve okuldan alınan çocukların yeterli eğitim göremediğini, aile işlerinde çalışmaya zorlandığını söylüyorlar.
"Esnek" emek pazarında asgari ücret mücadelesi
10 Mayıs 2004'de, ne zamdır süren bir ihtilafla ilgili sert açıklamalarına bir yenisini ekleyen İngiliz Sendikalar Konferansı TUC, Oxfam, ve "National Group on Homeworking", "İngiltere'deki bir milyon ev çalışanının sömürülmesine son verilmesi için İngiliz hükümetinin uluslararası emek standartlarını kabul etmesi gerektiğini" bildirdi.
Sözü edilen 1 milyon "ev çalışanı", bir takım ajanslara kaydolup iş bekleyen işsizlerden ya da geçici işçilerden oluşuyor. Bir işe girdiklerinde çalışma hak ve güvencelerinden yoksun çalıştırılan bu insanların o hak ve güvencelere en kısa sürede sahip olabilmesi için TUC ne zamandır mücadele ediyor. Aslında bu mücadele ne zamandır, neredeyse tüm Batı Avrupa emek örgütlerinin, partilerin, parlamentoların gündeminde.
Oxfam yöneticilerinden Phil Bloomer, "Perakendeciler ve diğer işverenler, ev çalışanlarının diğer çalışanların haklarına sahip olmaması nedeniyle bildiklerini okuyorlar" diyor. "Asgari ücretin ödenmesini sağlamak da çok önemli. Şu anda ev çalışanlarının saat ücreti olarak 4.5 sterlin alma hakkı var, ama çok seyrek bu parayı alabiliyorlar. Pek çoğu 73 penny saat ücreti alıyor."
73 penny, 1.3 dolar ya da yaklaşık 2 milyon lira demek. Günde 8 saat üzerinden hesaplanırsa, demek ki pek çok ev çalışanı, tam gün mesai karşılığı ayda 450 -500 milyon lira civarında bir para kazanabiliyor.
İçme suyunda Prozac
İngiltere'de 250 doktorla yapılan bir araştırma, bu doktorların yüzde 81'inin Prozac ve Seroxat gibi antidepresanlar için gereğinden fazla reçete yazdıklarını kabul ettiklerini ortaya koydu.
Araştırma sonuçlarının yayınlanmasından dört ay sonra, 8 Ağustos 2004'de ise, İngiltere'de içme sularında Prozac'a rastlandığı açıklandı.
1991'de 9 milyon antidepresan reçetesi yazılan İngiltere'de, 2001 yılında 24 milyon antidepresan reçetesi yazılmış. İngiltere'nin içme sularında bulunan Prozac'ın sudaki oranı, miktarı, neden orada olduğu, vs. bilinmiyor. Liberal Demokrat Parti'nin "çevreden sorumlu" temsilcisi Norman Baker, "hiçbir şeyden kuşkulanmayan halkın kitle halinde ilaç tedavisine tâbi tutulduğu"nu söylüyor.
British Medical Association 'ın yöneticilerinden Dr. Hamish Meldrum'un Prozac için yaptığı şöyle bir değerlendirme var: "Birinin kafasına bir şeyle durmadan vuruluyorsa, kafasına vurulan kişiye tenekeden bir kask verebilirsiniz. Ama o kişinin kafasına vuran kişiyi durdurmak çok daha iyi olurdu."
Bazı uzmanlar Prozac'ın nehirlere ve su sistemlerine "işlenmiş atık su" kaynaklarından karışmış olabileceğini söylerken, bazıları da sudaki ilacın doğurganlığı etkileyebileceğini belirtiyorlar.
İngiltere'nin "Drinking Water Inspectorate" ("İçme Suyu İnceleme") kurumundan bir yetkilinin konu ile ilgili yorumu ise şöyle: "Bu tür ilaçlar çok düşük yoğunluklarda dışarı atıldığı için risk bulunması ihtimali kesinlikle söz konusu değil."
Kahvecinin "ak paraları" sistem dışına
İngiltere'de hayatın yeniden üretim süreçleri açısından yüzlerce yıldır "meşruiyetlerin anası" olarak kabul edilen "sermayenin kârlılığı" açısından da gelişmeler yaşanıyor. Haziran ortalarında, Volcafe adlı bir şirketin Londra merkezli ED&F Man tarafından satın alınmak üzere oluşu ve Volcafe'nin "aşırı kârlı" operasyonları bazı gazetelere haber olmuştu.
Nescafe ve Maxwell House gibi küresel kahve devlerine hammadde sağlayan, 2003 yılında dünya çapında 30 milyon çuval kahve satan Volcafe'nin, kahve üreticisi fakir ülkelerden milyonlarca dolar kaçırdığı belirtiliyordu.
Bazı belgeler, Kolombiya, Peru, Guatemala, Nikaragua, Ruanda ve Endonezya'da iştirakleri bulunan Volcafe'nin, kahve aldığı ülkelerdeki bu iştiraklerinden vergi cenneti Jersey Adaları'ndaki "Cofina" adlı paravan şirkete milyonlarca dolar transfer ettiğini ortaya koyuyordu.
Volcafe, fakir ülkelerdeki kooperatiflerden piyasa fiyatına, mesela yarım kilosu 80 cent'e kahve alıyor, bu kahveyi sonra aynı fiyattan Jersey'deki paravan şirkete satıyordu. Son aşamada ise kahve, Cofina üzerinden Nestle ve Starbucks gibi müşterilere yüksek fiyattan satılıyordu. Böylece Volcafe'nin kârı Jersey'de oluşuyor, üretici ülkelerde ise çok küçük bir vergi ödeniyordu.
1998 yılı kayıtlarına göre 408 milyon dolarlık satış yapan ve 27 milyon dolar kâr eden paravan Cofina, Jersey'de bulunması nedeniyle hiç vergi ödememişti.
Bireyin meşruiyeti
"Birey" meşru bir yaşam biçimi midir? Yoksa tek tek insanları tanımlamaya yarayan, basit bir kategorik addan mı ibarettir? Bugün bireyin en basit ihtiyaçları bile, hayatın yeniden üretiliş süreçleri içinde ne kadar meşrudur? "Ekonomik birey"in anavatanı olan İngiltere'nin bugününde bu soruların cevaplarını bulamayacaksak, nerede bulacağız?
Bundan 400 yıl önce daha fazla kazanç için yerlerinden atılan, yerlerine koyunlar doldurulan insanların torunları, aradan geçen 400 yılda verdikleri kesintisiz hayatta kalma ve özgürlük mücadelesinde bugün nereye ulaşmışlardır?
Feodal mülkiyet ve üretim ilişkilerinin kapitalist ilişkilere çok erken dönüştüğü, tarımda kapitalist pazarın oluşumuyla endüstrileşmeden çok önce kapitalist sermaye birikimini yaşamaya başlayan bir ülkede, "birey"in "meşruiyet alanları" nereleri kapsamaktadır? Nereleri kapsamamaktadır?
Başbakan Blair 2004 yazının ortasında neden "60'ların liberal uzlaşmasına son verme zamanının geldiği" ni açıklamıştır.
Suçlulara 24 saat uydudan izleme amacıyla "elektronik bilezik" takılması, "ulusal DNA veritabanı"nın genişletilmesi, mahallelerde sivil güvenlik birimleri ("vatandaş polisi") kurulması, 16 yaşından küçüklere sokağa çıkma yasağı gibi uygulamaları kapsayan yeni "suçla mücadele" programına ihtiyaç duyulmasının anlamı nedir?
Dünyanın belki de en "objektif" ve en "hür" basını sayılan İngiliz basınında, "gençlere sokağa çıkma yasağı", "içme suyunda Prozac", "okuldan kaçış", "günde beş intihar girişimi", "neredeyse Çin düzeyinde saat ücreti" gibi tüyler ürpertici haberlerin en fazla 24 saat gündemde kalıp sonra buharlaşması ya da hiç gündeme gelmemesi neyin göstergesidir?
Dünyayı sömüren İngiliz emperyalizminin Ada'ya getirdiği kaynakların kırıntılarıyla bile refah düzeyi "bireysel üretimi"nin kat kat üstüne çıkan İngiliz bireyi, bugün o kırıntılardan yoksun kalma tehlikesi ile karşı karşıya olabilir mi? İçlerinden bazıları hemen hemen Çinli işçiler kadar ücret aldığına göre, bir "yerçekiminden etkilenme" durumu herhalde söz konusudur.
Volcafe, fakir ülkelerden vergi kaçırırken, Volcafe ve onun gibiler, Batı Avrupa merkezlerine vergi ya da "kırıntılar"ı getirmeye devam etmekte midir? Edecekler midir?ED&F Man'ın Volcafe'ye o kadar "heveslenmiş" olmasının nedeni nedir?
İngiltere'de neler oluyor? 400 yıl önce koyunlar tarafından yutulan ve belki bu sayede "özgürleşen" üretici İngiliz bireyi, üretme gücü ve üretmeden kaynaklanan gücü ile birlikte meşruiyetini de kaybetmek üzere midir? Yoksa bu meşruiyetin çoğu alanını zaten çoktan kaybetmiş midir?
"Sağduyuculuk"
İngiltere, öznelerinin nesnelliği asla Kafka'nınkilerin düzeyine ulaşamayan (sadece "tarihsel koşullardan dolayı değil, belki "sağduyuculuk"nedeniyle de) Shakespeare'in anavatanıdır.
Özneler ile "dış dünya" arasında yaşanan tüm çelişkilerin öyle ya da böyle mutlaka çözümlendiği Shakepeare kurgularından tamamen farklı olarak Kafka'nın kurgularında özneler, dış dünya açısından illâ "anlamlı" olmadığı gibi, kurgular da illâ "sonuçlu" değildir.
En azından Shakespeare'in günlerinden beri, meşhur İngiliz "sağduyusu" içinde herşey anlamlı olmak, herşey bir sonuca ulaşmak durumundadır. Bu ülkede "sonuçsuzluk" ve "anlamsızlık", mümkün olduğunca 24 saat ömürlü şeyler olmalı, gün bitmeden sonuca ulaşılmalı, anlam zaptedilmelidir. Bunlar (sonuçsuzluklar ve anlamsızlıklar) uzadıkça, sağduyunu yerini başka bir şey, belki yalnızca "gerçeğin olduğu gibi kabul edilmesi" alacak ve o zaman hayat çok zorlaşacaktır.
Shakespeare bugün yaşıyor olsaydı, geceleri Londra mahallelerinden toplanan gençleri "ucu açık bir çelişki", sonuçsuz bir meşruiyet çatışması olarak bırakır mıydı, yoksa hikâyesini -öznelerini deforme edecek olsa da- sağduyuyu okşayan bir "çözüm" ile mi sonuçlandırırdı?
Hayatın yeniden üretilişinde mevcut süreçleri başka süreçler ile değiştirme fırsatı, hiç hazır olmadığı bir anda, son olarak 1926 yılında neredeyse bir kaza sonucu eline geçiveren üretici İngiliz bireyi, o zaman bu fırsatı sıkıca elinde tutamamış, o günden beri de sadece mevcudun iyileştirilmesi gibi gerçek üstü bir uğraş içinde olmuştur. O günden beri de, -özne olarak deforme olmayı kabule ederek- sadece 24 saatlik anlamlar ve sonuçlar için yaşamıştır. Mevcut süreçler, tüm gayrimeşruiyeti ile onu ve meşruiyetlerini bugün toprağa bastırıyor, eziyor, delirtiyor.
Başka hangi ülkeye Prozac'lı içme suları, İngiltere'ye yakıştığı kadar yakışabilir?
Ne garip ki, bireyin 400 yıllık meşruiyet mücadelesinde Ada'da varılan yer, büyük kahır ve ızdıraplar ve toplu depresyon salgınlarıysa da, hâlâ tam olarak umudun sonu değil. İngiltere'de, dünyanın geri kalanında olduğu gibi, özgürlük yaşı hâlâ 15 ya da 16 ve 15 - 16 yaşındaki gençler herhalde Batı Merkezi'nde geceleri dolaşmaya devam edecektir. (BB)