Malum bir haftadır İran harlı ateşin üzerindeki bulgur kazanı misali kaynıyor. Biliyorsunuz “namus bekçiliği”ne soyunan ve kendilerine “ahlak emniyet polisi” unvanını yakıştıranlar saçı gözüktüğü gerekçesiyle ulu orta derdest ettikleri bir Kürt kadınını işkenceyle katledip ölümüne sebep oldular.
Herkesler o katledilen kadının adını Mahsa Amini olarak bildi ve paylaştı. Oysa gerçek adı o değildi. Asıl adı olan “Jîna” nüfusa kaydedilirken ailesi zorunlu nedenlerle Mahsa yazdırmış.
Yakın günlerde okuduğum bir öykü kitabının ilk öyküsü nedeniyle yazıya Jîna Mahsa Amini ile başladım.
Aslında bu isim mevzuu Kürdün bir anlamda talihsiz kaderi; sekiz yaşında Ege’nin dalgalarının kıyıya vurduğu Alan Kurdî bebek de Aylan olmamış mıydı?
İşte “Tam ağlayacaktım arkadaşlar dokundu”* kitabının ilk tek sayfalık öyküsü Rizgar ile başlıyor. “Benim adım Rüzgâr değil, Rizgar” dedi çocuk saçlarını dalgalandırarak!
Tıpkı saçlarını kökünden kesip saç örtülerini ateşe atıp yakan ve protestoya katılan kadınların onun adı Mahsa değil, Jîna demeleri gibi…
Deniz Faruk Zeren’in şiir, öykü ve deneme kitapları daha önce yayınlanmış. Ben ilk kez okumuş oldum yeni kitabıyla öykülerini.
Okurken kendinizi hikâyenin bir yerlerinde hissedeceğiniz bir dille kuruyor cümlelerini Deniz Faruk Eren. Sizi her an bir köşe başında bir yerlerinizden tutup hikayenin içine asli aktör olarak dâhil edecek bir kurgu. Tam kurgu mu? O da değil! Sahicilik o denli ben burdayım diyor ki, adeta kaçamayacağınız kadar.
İki öyküde adı geçen Siverek’in Şeytan Küçesindeki yüzler yıllık Çınar ağacının yaprakları çıngırak olup size ayar veriyor.
Ya da koca şehrin bilinir ama bilinmez bir mekânında kökünden sökülüp bir yerlere atılmış ağaçların dibinden ortaya saçılan solucanların can havline kurtarıcılık düşüyor kısmetinize.
Usta size babanıza armağan olarak yaptırmak istediğiniz tabanca kılıfı yerine güzel bir ayakkabı armağan ediyor ve “baban tabancasını kılıfta taşımaz, hazırda tutar…” diyor durum okuması yaparak!
Deniz Faruk Zeren hayatın her birimize dokunan bir çok yerinden her biri kısa ya da uzun film formatında sahici öykülerle sesleniyor.
En çaresiz, umutsuz hallerde bile umuda meyleden, hayattan tam umudunuzu kesmişken dost ellerin şefkatli dokunuşları ile uzandığınız ranzanın tavanı yerine uçsuz bucaksız gökyüzünün seyri: hem de öyle ki; her şeyi, adınızı bile unutarak huzurla uyumak.
Sonra hayata tutunduğunuz yerden bir daha ayağa kalkmak.
"Tam Ağlayacaktım Arkadaşlar Dokundu"da 21 öykü var. Kitaba ad olan öykü de 21. sayfada. Benim gibi 21 takıntısı olan birine de hoş bir sürpriz yapmış oluyor yazar.
Yirmi günün içinde iki kez okudum kitabı, bazı öyküleri ise ikiden fazla; Rizgar, Ali, Ayağında Kundura, Solucan, Yeşil Çin Erikleri, Şeytan Küçesi’ni. Hele hele Karacadağ’ın kara bazalt taşının Ah’ı…
Size ısrar edeyim en doğrusu; alıp okuyun bu kitabı. Okutun da…
(ŞD/EMK)
*Tam Ağlayacaktım Arkadaşlar Dokundu, Deniz Faruk Zeren, Dipnot yy. 2021 Ankara