Savaş yıllarında Osmanlı ordusundan günlük yemek yardımı alan bir grup asker ailesi kadın ve çocuk. Kaynak: Harb Mecmuan, No. 22 (Zilhicce 1335 / Teşrîn-i Evvel 1333 [Ekim 1917i), s. 349
Osmanlı tarihçiliğinde imparatorluğun son yıllarında kadın tarihine ilişkin çalışmalar genellikle eğitimli, elit ve orta sınıf kadınlarına odaklandı. Bu dönemin Osmanlı kadınları denilince büyük ölçüde feministler, basın, yayın ve dernek faaliyetlerine katılan kadınlar, çökmekte olan imparatorluğun kurtuluşu veya doğmakta olan ulusal yapının inşası sürecindeki aktivist kadın yazarlar ön planda tutuldu.' Kuşkusuz söz konusu literatür Osmanlı kadınlarının deneyimi ve tarihsel rolü açısından önemli bir katkı sağladı. Ancak Osmanlı kadınları bu kadınlardan ibaret değildi. Osmanlı kadınlarının çok büyük kesimini sıradan, yoksul ve dar gelirli kadınlar oluşturuyordu. Aşağıdan tarih, sosyal tarih ve emek tarihi yaklaşımlarıyla söz konusu kesimler de tarihin ilgi konusu oldu. Kocaları, oğulları ve babaları Osmanlı ordusunda asker olarak cephede savaşırken, cephe gerisinde korumasız kalan milyonlarca kadın çeşitli zorluklara göğüs gerdi. Ve bu zorluklar karşısında daha önce yaşamadıkları pek çok şeyi yaşamak ve belki de hiç olmadığı kadar devletle, siyasetle, ekonomiyle birebir temas kurmak zorunda kaldılar.
Osmanlı kadınlarının karşılaştıkları belki de en önemli zorluklardan birisi hayatta kalmaları için en temel unsur olan gıda ve temel ihtiyaç maddelerindeki yokluklar oldu. 1. Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı imparatorluğunda önemli bir gıda ve erzak sıkıntısı yaşandı. Bu sıkıntıdan en çok etkilenenler arasında fakir kadınlar ve çocuklar vardı. Öyle ki savaş yıllarında açlık ve yokluk nedeniyle ölen binlerce Osmanlı tebaası arasında kadınlar ve çocuklar başı çekmekteydi. Gıda sıkıntısını yaratan nedenler arasında ise sadece gıda darlığı yoktu. Gıdanın eşitsiz bir şekilde dağıtımı da önemli bir etkendi. Çünkü iaşe politikaları sorunsuz olmaktan çok uzaktı ve birçok kadın yardımların kapsamı dışında kalmıştı.
Osmanlı kadınları bu sıkıntılar ve eşitsizlikler karşısında sessiz kalmadılar. Özellikle de fakir kadınlar devletten sürekli yeni yardım taleplerinde bulunarak, iaşe politikalarını pazarlık unsuru haline getirerek veya onlara direnerek devletin savaş döneminde politikalarının şekillenmesinde az da olsa etkili oldular. Bu amaçla kadınlar kimi zaman bürokratik olanakları zorlayarak, kimi zaman da gündelik direniş stratejilerini kullanarak gıda ve erzak sıkıntısına çare bulmaya çalıştılar. Sıradan fakir kadınlar özellikle de gıda ve erzakın eşitsiz dağıtımı ile ilgili şikâyetlerini devletle yazışmalarında dile getirdiler. Kendilerinin yardımlardan mahrum bırakıldığını düşündükleri alanlarda iaşe ile ilgili kanunların daha kapsayıcı olmasını sağlamak ve yardım kurumlarından daha çok ekonomik destek almak için gayret gösterdiler.
Bununla birlikte, bütün çabalarına rağmen fakir Osmanlı kadınları çoğu kez ekonomik haklarını artırma denemelerinden sonuç alamadılar veya çok küçük kazanımlar elde edebildiler. Ancak kadınların çabası bürokratların ve siyasetçilerin aldıkları kararlar üzerinde etkili oldu. Birçok eğitimli ve elit Osmanlı kadınının savaş yıllarında örgütlenerek kurdukları cemiyetler ve yayın faaliyetleri ile önemli bir toplumsal deneyim ve siyasal birikim kazandıkları savaş yıllarında sıradan Osmanlı kadınlarının da örgütsüz ve çoğu kez bireysel hayatta kalma mücadelesi kendilerine azımsanmayacak bir deneyim kazandırmış ve devletle olan etkileşimlerini derinden etkilemiştir. Bunun yanında kadınlar özellikle savaşan aile bireylerinin yaptıkları katkıları ve fedakârlıkları vurgulayarak; yöneticilerin kendilerine ilişkin söylemlerini ve vaatlerini hatırlatarak söylemsel stratejiler kullandılar. Sıradan kadınlar savaş öncesine göre çok daha fazla devletin ve bürokrasinin işleyişiyle ilgilenmek zorunda kaldılar. Artan talep ve şikayetleriyle daha da etkin bir şekilde Osmanlı kamuoyunun bir parçası oldular.
Kadınların erkeklerinin cephede olduğu yıllarda tek başına vermek zorunda oldukları bu ekonomik mücadeleleri ise 1. Dünya Savaşı yıllarıyla ilgili Osmanlı tarih yazımında bilinmeyen unutulmuş bir alandır.
Gıda ve erzakın eşitsiz ve kötü dağıtımı
Savaş yıllarında dağıtımı ile ilgili olarak yaşanan yolsuzluk, kayırmacılık ve keyfi uygulamalar o denli artmıştı ki bu durum yoksul kadınlara yönelik bir tür ekonomik şiddete bile dönüşebiliyordu. Örneğin Hüdavendigâr (Bursa) vilayetinde yaşayan kadınlar 1917 gibi savaşın ileri bir tarihinde dahi kendilerine verilen gıda karnelerinin dağıtımından şikâyetçiydiler. 6 Mart 1917 tarihinde Mudanya'dan Dâhiliye Nezaretine gönderdikleri telgrafta Hamdiye, Nakiye, Düri-ye ve Zümrüd adlarındaki kadınlar bütün diğer asker aileleri adına yazdıklarını belirtiyor ve böylece cephede savaşan askerlerle olan bağlantılarının altını çiziyorlardı. Bu kadınlar Mudanya'da gıda karnesi dağıtımı yaklaşık bir yıl önce başladığı halde kendilerinin bu haktan sadece 40 gün boyunca yararlanabilmiş olmalarından şikâyetçiydiler. Yerel bürokratların konu ile ilgili başvurularını ciddiye almadığını belirtiyor ve açlık çektikleri için sonunda Dâhiliye Nezareti'ne telgraf çekmek zorunda kaldıklarını belirtiyorlardı.1
Fakir kadınların şikâyetçi oldukları bir başka konu ise gıda talebinde bulunduklarında ambar memurlarının yaptığı ayrımcılık ve kayırmacılıktı. 14 Kasım 1917 tarihinde Dâhiliye Nezaretine Arabsun'dan (Niğde'nin kazası) gönderdikleri telgrafta Elif, Ayşe, Şerife, Fatma ve Elif adında beş kadın son iki yıldır kazalarında görev yapan memurların kendilerine yönelik kötü muamelelerinden dert yanıyordu. Kendileri topraksız ve fakir asker aileleri oldukları halde bu memurların kendileri gibi talepte bulunan kadınlardan "ancak canının sevdiği birkaçına" zahire vererek yardımcı olduğunu vurguluyorlardı. Kadınlar ayrıca bu memurların ellerinde çok büyük bir karar verme yetkisinin olduğunu belirtiyor ve bu yetkiyi memurların fakir kadınların aleyhine kendi ihtiyaçlarını gidermek için kullandıklarını iddia ediyorlardı. Yerel memurlardan yardım alabilmek konusunda hiçbir ümitlerinin kalmadığını ifade ettikleri telgrafta kadınlar çektikleri açlığa devlet tarafından bir an önce son verilmesini istiyordu. Bu telgrafı ciddiye alan Dâhiliye Nezareti 28 Kasım 1917 tarihinde Niğde mutasarrıfına yolladığı bir yazı ile telgrafı gönderen kadınların yerel memurlar hakkındaki iddialarının doğru olup olmadığı hakkında bir soruşturma açılmasını talep edecekti.4
Savaş döneminde artan karaborsacılık ve enflasyon sonucu birçok gıda maddesinin halkın alım gücü dışına çıkmasını eleştiren bir karikatür. Kaynak: Diken. No. ı (30 Teşrîn-i Evvel 1918 I30 Ekim 1918i), s. 5. |
Yoksul kadınlar ayrıca kendi kazaları için ayrılmış gıdaların başka bölgelere gönderilmesini de protesto ediyorlardı. Örneğin, 8 Nisan 1918 de, Boğazlıyan'dan 14 kadın bu amaçla Dâhiliye Nezareti'ne bir telgraf gönderdi. Kendilerini yardıma muhtaç asker aileleri olarak tanıtan bu kadınlar eşleri ve oğulları cepheye gittikten sonra kendilerinin hiçbir geçim kaynağının kalmadığından bahsediyorlardı. Buna karşın yerel yöneticiler yaşadıkları kaza için ayrılan gıdanın ihtiyaçtan daha fazla olduğuna karar vermişlerdi. Dolayısıyla bu gıdanın önemli bir bölümü Ma'den kazasına gönderilmişti. Kadınlar 200 tonu bulan bir gıdanın Boğazlıyan'dan başka bir kazaya gönderilmesini protesto ediyor ve bu durumun kendilerini zora düşüreceğini ve açlıktan öleceklerini öne sürüyorlardı. Kadınlar hükümetten bu durumu önlemesini, yaşamlarını ve namuslarını korumasını talep ediyorlardı. Sonuç olarak, Dâhiliye Nezareti, Ankara valisini kadınların bu durumu hakkında uyaracak ve gerekli önlemlerin alınmasını talep edecekti.5
Gıdanın dağıtımı ile ilgili sorunlar bazen o denli büyük olabiliyordu ki, kimi zaman erkekler bile gıda dağıtımındaki eşitsizlikler nedeniyle açlık çeken kadınlar ve çocuklar adına devlete yazıyorlardı. Ancak erkekler tarafından gönderilen şikâyet mektuplarının bile arkasında kadınların yardım alma taleplerinin olduğunu düşünmek mümkündür. Örneğin, 2 Mayıs 1918 de Hüseyin ve arkadaşları Dâhiliye Nezareti'ne gönderdikleri telgrafta, kazaları Develi'de yoksul köylülerin ve asker çocuklarının açlıktan öldüklerini, bunun nedeninin ise devletin kendi kazaları için ayırdığı gıda yardımının onlara verilmemesi olduğunu yazıyorlardı.6 Birkaç ay sonra Dâhiliye Nezareti'ne ulaşan bir başka telgrafta ise aynı kazada durumun daha da kötüye gittiği belirtiliyordu. Ürgüp'ten devlet yetkililerine yazan Yusuf oğlu Abdullah Efendiye göre kazaları Develi'nin gıda ambarında bolca tahıl bulunduğu halde kaymakamları bu tahıllardan yalnızca devlet memurlarının ve jandarmaların yararlanmasına izin vermiş ve fakir halk aç kalmıştı. Abdullah Efendi o güne kadar muinsiz asker ailesi (erkekleri askerde olduğu için gelirsiz kalan aile) veya şehit asker ailesi olan yaklaşık 500 kadın ve çocuğun açlıktan öldüğünü belirtiyordu. Birçok başka kadın ve çocuk ise aç oldukları halde yemek için sadece ot bulabiliyordu. Bu insanlara acil bir şekilde yardım edilmediği takdirde kısa bir süre içinde onlar da öleceklerdi."
Yardım alımında kıskanılan bir grup olarak memur ve subay aileleri
Yardım alamayan kadınlar gitgide daha da kötüye giden yaşam şartlarını başka kadınların, özellikle de kısmen yardım alabilen memur eşlerinin durumlarıyla karşılaştırıyordu. Herhangi bir eşitsiz durum gördüklerinde sızlanıyorlar; eşitsizlikler karşısındaki tepkileri gündelik yaşamda ekmek dağıtım noktalarında yaşanan kavgalara ve resmi yazışmalara yansıyordu. Fakir kadınlar, ister muinsiz asker ailesi, isterse de hiçbir şekilde eş ve oğulları aracılığıyla Osmanlı ordusu ile bağlantısı olmayan ancak yine de yardıma muhtaç bir gruba mensup olsunlar, çoğu zaman memur veya subay ailelerinin durumundan çok daha zor şartlarda yaşamaktaydılar. Memur ve subayların anneleri, eşleri ve çocukları da savaşın yarattığı olumsuz koşullardan etkilenseler bile onların yaşam şartları ile sıradan fakir kadınların ellerindeki olanaklar arasında belirgin bazı farklar vardı. Bu durum sosyal yardım almak veya hâlihazırda aldığı yardım ve destekleri artırmak isteyen yoksul kadınlar tarafından bir pazarlık unsuru olarak kullanılıyordu. Örneğin bu amaçla, 1 Ekim 1918'de, Şükriye, Refika, Ayşe, Saliha, Âdile, Suadiyye, Mûnise, Cennet ve Nâzik adında ve kendilerini asker eşleri olarak tanıtan bir grup kadın Dâhiliye Nezareti'ne Yozgat'tan bir telgraf çektiler. Bu kadınlar kocaları ve oğulları "din ve vatan savunması" için savaşır ve içlerinden bazıları da "şehit" düşerken kendilerinin az bir miktar gıdaya bile ulaşabilmek için evdeki eşyalarını satmak zorunda olmalarından şikâyetçiydiler. Bu kadınlar memur ailelerinin tamamının savaşın başından beri çok daha iyi şartlarda yaşadıklarından yakınıyor; kendileri yokluk nedeniyle acı çekerken, çocukları açlıktan ağlarken ve yıkık dökük mekânlarda yaşamak zorunda kalırken memur eşlerine ek gıda yardımı yapılıyor olmasını protesto ediyorlardı. Hükümetten kendi haklarının da eşit bir şekilde korunmasını talep ediyorlardı. Dâhiliye Nezareti kadınların bu taleplerini ciddiye alacak ve Ankara Valiliği'nden gerekli önlemlerin alınmasını isteyecekti.8
Bütün bu şikâyetlere rağmen yoksul asker ailelerine veya hiçbir şekilde asker ailesi olmayıp devletten herhangi bir ek yardım almayan yoksul kadınlara göre durumları daha iyi olsa bile memur aileleri de çok kötü ekonomik koşullar altında yaşamaktaydı. Kocaları askere alınmış memurların hanımları da devletten yardım talep eden gruba dâhildi. Örneğin, eşleri orduda görev yapan memurlar olan Saliha Hanım ve arkadaşları 27 Ocak 1918 tarihli dilekçelerinde savaş nedeniyle çok zor şartlarda yaşadıklarını belirtiyor ve devletten yardım istiyorlardı.9
Gerçekten de savaş yılları boyunca aldıkları maaş enflasyon karşısında eriyen ve düzenli maaş alamayan10 memur aileleri de fakirleşmişti; ancak savaş koşullarında devletin onlara sunabildiği en ufak bir destek dahi yaşamsal bir öneme sahipti. Dolayısıyla devlet memurları ve subayların eş ve ailelerine yapılan en küçük bir ek yardım bile bu olanağa sahip olmayan diğer zor durumdaki kadınların tepkilerini çekiyordu. Bazı yoksul kadınlar memur eşlerine yapılan yardımı eleştirirken kendilerinin hükümetin yardımına onlardan daha çok muhtaç olduklarını belirtiyorlardı. Sıradan yoksul kadınların memur eşlerinin ayrıcalıklı durumu ile ilgili şikâyetleri kimi zaman gerçeği yansıtmasa da gerçekçi olmaktan uzak karşılaştırmalar bile yoksul kadınların ne denli zor durumda olduğunu ve daha çok yardım alabilmek için ne kadar büyük bir mücadele içinde olduklarını göstermektedir. Örneğin, kendilerini muinsiz asker aileleri olarak tanıtan Fatma ve arkadaşları 1918 kışında Bayramiç'ten Dâhiliye Nezareti'ne gönderdikleri telgrafta kendileri hiçbir şekilde şeker yardımı almazken, bütün memur eşlerinin yardım noktalarından şeker alabildiğinden şikâyet ediyorlardı. Bölge mutasarrıfı ise bu iddiayı yalanlıyor ve sadece hasta kadınların ve emziren annelerin ek bir miktar şeker alabildiklerini, kalan herkesin ise 50 dirhem (yaklaşık 88,59 gram) şeker alabildiğini belirtiyordu." Görünen o ki şekerin oldukça az olduğu bu koşullarda şeker dağıtımındaki küçük miktardaki farklar bile kadınlar arasında bir eşitsizlik olarak algılanıyor ve kadınların düşük istihkaklarını artırmaları için bir bahane olarak kullanılabiliyordu.
Bazı asker ailelerine tanınan ayrıcalıklar
İstanbul'daTopkapıFukaraperverMüessese-iHayriyesibinasında açılmış bir Hilâli Ahmer (Kızılay)CemiyetiAşhanesiönündebekleyenkadınlar. Kaynak: Nü San ve Zuhal Özaydın, /. Dünya Savacında Hitâl-i Ahmer Cemiyeti'nin Sağlık ve Soiyalyardıma Katkıları (Ankara; Türk Tarih Kurumu Basımevi. 1999), s. 56. |
Gıda dağıtımındaki eşitsizlikler bazen de seferberlikle ilgili kanun ve düzenlemelerden de kaynaklanabiliyordu. Birçok yoksul kadın gıda yardımı için sadece belediyelere ve Kızılay'a (Hilâl-i Ahmer Cemiyeti) başvurabilirken, muinsiz asker aileleri ve şehit asker aileleri savaş dönemi boyunca ordudan çok düşük fiyatlara gıda talep edebiliyorlardı. Savaş koşullarında çocuklu ve herhangi bir gelir ve destekten yoksun bir kadın için düşük ve değişmeyen bir fiyata ekmek bulabilmek çok büyük bir nimetti. Bu ayrıcalığa ise sadece orduda görev alan asker aileleri sahipti; çünkü savaş şartlarında sadece ordu bütün ulaşım araçlarına sahip olmanın getirdiği olanaklar sayesinde tarımsal ürünleri ve gıda maddelerini üretim yerlerinden dağıtım bölgelerine taşıyabiliyor ve bu yardımı yapabiliyordu. Özel yardım noktalarından ekmek alabilen kadınlar ise subay aileleri, hâlihazırda savaşan askerlerin aileleri, esir düşmüş asker aileleri ve şehit asker aileleriydi.
Buna karşın gıdanın bu gruplar arasında dağıtımı bile eşit değildi. Örneğin orduda hâlihazırda görev yapmakta olan askerlerin ailelerine şehit ve esir düşmüş asker ailelerine göre daha çok olanak sağlanmaktaydı. Orduda görevli subaylar ise ailelerine kömür ve dayanıklı gıdalar gönderebilmekteydi ki bu durum gıda fiyatlarının tavan yaptığı büyük şehirlerde yaşayan kadınlar için çok önemli bir ayrıcalıktı. Bu erzaklar orduda görevli bir subay tarafından maaşının bir kısmı karşılığında ordu ambarından satın alınabiliyordu. Ancak bazı devlet memurlarının ve ordudaki subayların karaborsacılığa bulaştığı savaş koşullarında bazı sınırlamalar getirilmek istenmiş ve ordu ambarından erzak satın alabilmek izne tabi tutulmuştu. Örneğin 1915 baharında henüz temel tüketim maddelerinin fiyatlarının astronomik seviyelere ulaşmadığı bir dönemde bile ordu ambarından maaşlarının yarısı karşılığında ailelerine erzak gönderen bazı subaylar Harbiye Nezareti tarafından suçlu bulunmuştu. Muğla'da yaşayan ailelerine bu subayların herhangi bir izin almadan erzak gönderdikleri fark edildiğinde bölgenin askerlik (ahz-ı aiker) şubelerinde çalışan bürokratlarına bu erzak gönderimini sonlandırmaları emredilmişti.12
Ailelerine erzak gönderebilme olanağından yararlanabilen subayların büyük kısmı şehirde ya da başkent İstanbul'da yaşayan ayrıcalıklı bir gruptu. Özellikle de temel tüketim mallarının fiyatlarının İstanbul'da en yüksek seviyeye ulaştığı 1917-1918 kışında bazı subaylar Bandırma'dan İstanbul'a giden 5 numaralı Haliç vapurunu erzak gönderme amacıyla kullanmaktaydılar. 4 Aralık 1917 tarihinde Beşinci Menzil Levazım Reisi, Bandırma'dan Erkan-ı Harb 3. Şube Müdüriyeti'ne İstanbul'da yaşayan subay ailelerinin bu vapur vasıtasıyla 4 çuval kuru bakla, 3 çuval nohut, 15 çuval soğan, 5 çuval tuz, 6 çuval sabun ve 5 çuval has un gönderdiğini yazıyordu.13
27 Ocak 1918'de ise 5. Ordu Kumandanlığı 5 numaralı Haliç vapuru ile bünyesinde görev alan subayların İstanbul'da yaşayan ailelerine ve Tekfurdağı'nda yaşayan bazı subay ve şehit asker ailelerine erzak gönderilmesi talebinde bulunuyordu. Ordu ambarlarından toplanan ve İstanbul'da dağıtımını yapması için sevk memuru Âsaf Efendiye gönderilen bu erzak 6 çuval nohut, 6 çuval fasulye, 5 çuval sabun, 1000 kilogram soğan, 1 fıçı pekmez, 3 çuval makarna, 3 çuval şeker, 1 fıçı sofra tuzu, 2 çuval unluk buğday, 5 teneke gaz ve 2 fıçı zeytinyağından oluşmaktaydı.14
4 Şubat 1918'de ise 5. Menzil Levazım Reisi Miralay Osman, 5. Ordu Erkan-ı Harbiye 3. Şube Müdüriyeti'yle yaptığı yazışmada, başkente vapurla 8 çuval sabun, 1 fıçı sirke, 3 fıçı zeytinyağı, 5 çuval buğday unu, 5 çuval bulgur, 3 çuval nohut, 3 çuval fasulye, 3 çuval makarna, 5 çuval sofra tuzu, 20 sandık incir, 20 teneke sadeyağ ve 1000 kilogram soğan gönderildiğini belirtiyordu.15
Yaklaşık iki hafta sonra, 19 Şubat 1918'de, Miralay Osman aynı vapurun ayrıca 1000 adet ekmeği bir subayın kontrolü altında İstanbul'a asker ailelerine gönderip gönderemeyeceklerini soracaktı.16
Bu toplu gönderimlerin yanı sıra 5 numaralı Haliç vapuru sadece tek bir aileye erzak gönderimi yapılmak istenildiğinde de kullanılabiliyordu. Bu olanaktan yararlanmak isteyen subayların ise yine özel izin almaları gerekmekteydi. Örneğin, 9 Aralık 1917'de orduda görev yapan bir inzibat zabit muavininin İstanbul'da yaşayan ailesine 200 kilogram kömür gönderebilmek için talep ettiği izin olumlu karşılanmıştı.17
11 Aralık 1917'de ise bir mülâzım-ı sânî aynı olanağı kullanarak ailesine 150 kilogram kömür göndermişti.18
19 Şubat 1918'de de 5 numaralı Haliç vapuru ordu adlî müşaviri Behzad Bey'in İstanbul'da yaşayan ailesine bir bavul dolusu erzak gönderecekti."19
Yoksul asker ailelerinin aldıkları yardımın arttırılmasına yönelik talepleri
Memur eşleri hariç kimseye şeker dağıtılmadığı ile ilgili Bayramiçli muinsiz asker ailesi fakir kadınlar tarafından çekilen şikâyet telgrafını yalanlayan bir resmi yazı. Kaynak: BOA.DH.l.UM.EK, 45/25, 20 Rebiülevvel 1336 [2 Şubat 1918]. |
Yukarıda değinilen ve subay ailelerini savaş döneminde ortaya çıkan hayat pahalılığı, gıda kıtlığı ve karaborsadan bir nebze koruyabilen uygulamalar sadece özel, ayrıcalıklı ve küçük bir gruba yönelik bir yardım niteliği taşıyordu. Benzer yardımlara birçok kadının ihtiyacı vardı. Bazı subay ailelerinin çok daha iyi koşullarda yaşadığını bilen yoksul asker aileleri kendilerine sadece ucuza ekmek verilmesini yeterli görmüyorlardı. Orduya 24 Şubat 1917'de gönderilen resmi bir mektupta özellikle de esir düşmüş asker ailelerinin ve şehit asker ailelerinin devletten çok küçük bir miktarda maaş aldıklarına değiniliyor ve bu şartlarda birçok kadının savaş dönemi enflasyonu karşısında ezildiği ve ev kiralarını ödemekte zorlandığı ifade ediliyordu. Mektupta bu kadınların düşük fiyatlı ekmekten daha fazlasını yardım olarak ordudan talep ettikleri de belirtiliyordu.20
Gerçekten de esir düşmüş askerlerin ve savaşta ölen askerlerin kadınları düzensiz aralıklarla da olsa maaş ve erzak yardımı alabilen subay eşlerine göre Osmanlı ordusunun yardımına daha muhtaçtılar. Bu yoksul kadınlar çoğunlukla doğrudan iletişim kurabildikleri ahz-ı asker şubelerinde çalışan memurlar üzerinde baskı kurmaya çalışıyorlardı. Kadınlar bu memurlardan sürekli yeni yardımlar bekliyor, bu memurlar üzerinde bir baskı unsuru oluyor ve de devamlı yakınmaları ve acınacak halleri ile bu memurları merhamet ve sorumluluk duymaya zorluyorlardı. Fakir asker ailesi kadınlar dilekçeler yazıyor veya okuryazar tanıdıklarına, memurlara, muhtarlara veya arzuhalcilere yazdırıyor ve de en önemlisi askere alım bürolarında çalışan memurların odaları önünde sızlanan ve ağlayan bir kalabalık oluşturuyorlardı. Örneğin, 19 Mart 1917'de Samsun askerlik şubesinden levazımla ilgili ordu yetkililerine gönderilen bir telgrafta bu kadınların sorunlarına değinilmekteydi.
Kadınların taleplerinin yarattığı baskının etkisi altında askere alım şubelerinde çalışan bir memur ordudan esir düşmüş ve savaşta ölmüş askerlerin ailelerine ekmek yardımının yanı sıra para ve erzak yardımının da yapılması talebinde bulunuyordu.21 Bunun sonucu olarak 26 Mart 1917'de 3. Ordu Levazım Riyaset-i Aliyesi'ne gönderilen resmi bir yazıda bu kadınlara ekmek haricinde başka erzak verilip verilmeyeceği sorulacaktı.22
Savaşta şehit düşmüş askerlerin zor durumdaki dul eşleri de askeri otoritelere telgraflar gönderiyor ve kendilerine ekmek dışında da erzak verilmesi talebinde bulunuyorlardı. Örneğin bu amaçla Kadriye adında bir kadın bütün diğer şehit asker aileleri adına Yozgat'tan Harbiye Nezareti'ne bir telgraf çekecekti. Kadriye telgrafında şehit asker aileleri olarak kendisi gibi birçok kadının erzak satın almaya gücünün yetmediğine değiniyor ve tıpkı subay ailesi kadınların alabildiği gibi kendilerine de ordudan ucuza erzak verilmesini talep ediyordu. Buna karşın Harbiye Nezareti bu talebi reddedecekti. (EMM/YY)
* Elif Mahir Metinsoy, Doktora sonrası araştırmacı, ODTÜ Tarih Bölümü
Dipnotlar:
* Bu araştırmaya sağladığı maddi destek için TÜBİTAK'a teşekkür ederim.
1. Bu konudaki temel çalışmalar için bkz. Serpil Çakır, 0&manlı Kadın Hareken (istanbul: Metis Yayınları. 1993); Şefika Kurnaz, //. Meşrutiyet Döneminde Türk Kadını (istanbul: Milli Eğitim Bakanlığı, 1996); Şefika Kurnaz, Cumfuntyef Öncesinde Türk Kadını: (1829-1923) (İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı, 1997); Şelika Kurnaz, yenileşme Sürecinde Türk Kadım. 18391923 (istanbul: Ötüken. 2011); Leyla Kaplan. Cemiyetlerde ve Siyasi Teşkilatlarda Türk Kadını (1908-1960) (Ankara: Atatürk Kültür. Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, 1998); Ayşe Durakbaşa. Halide £dib: Türk Modernleşmemi ve Feminizm. 2. Basım (istanbul: iletişim Yayınları. 2002); Zafer Toprak, "Halk Fırkasından Önce Kurulan Parti: Kadınlar Halk Fırkası," Tarih ve Toplum 9, No. 51 (Mart 1988), s. 30-31; Ayşegül Yaraman, Resmi Tarihten Kadın Tarihine: Elinin Hamuruyla Özgürlük (istanbul: Bağlam Yayınları, 2001); ve Yaprak Zihnioğiu, Kadınsız inkılap: Nezihe Mühiddin. Kadınlar Halk Fırkan. Kadın Birliği (istanbul: Metis Yayınları, 2003). Öncül bir çalışma için, bkz. Bernard Caporal, Kemalizmde ve Kemalizm Sonra&mda Türk Kadını (1919-1970) (Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. 1982).
2. Kadınların iç cephede yaşadıkları çeşitli zorluklar, savaşın kadınlar üzerindeki etkisi ve kadınların sıkıntılar karşısındaki yaşam mücadeleleri ve hayatta kalma stratejileri için bkz. ikbal Elif Mahir Metinsoy, "Poor Ottoman Turkish Women during World War I: Women's Experiences and Politics in Everyday Life, 1914-
Yozgat dışında başka bölgelerde de savaşta şehit düşen askerlerin dul kalmış yoksul eşleri ve aileleri yerel otoriteler üzerinde baskı kurmaya ve bu şekilde tıpkı subay eşleri gibi ucuza erzak yardımı almaya çalışacaklardı. Örneğin Sivas'ta kadınların baskısı sonucu vali hükümete erzak taleplerini iletecekti. Ancak 31 Ağustos 1919 tarihli yazışmadan anlaşıldığı üzere valiye savaşta şehit düşmüş asker ailelerine ordudan ucuza gıda alma hakkı verilmeyeceği bildirilecekti.2?
Bu grupların dışındaki kadınlar da, özellikle yoksul memur ve asker eşleri, ordudan benzer ekonomik hak taleplerinde bulundular. 13 Nisan 1918'de Dâhiliye Nazırı Talât Paşa, Harbiye Nazırı Enver Paşaya Hüdavendigâr vilayetinden bu amaçla resmi bir yazı aldığını bildiriyordu. Hükümeti memur eşlerinin ve muinsiz asker ailesi kadınların yürek sızlatın durumu hakkında uyaran bu yazı sonucunda bu kadınlara aslında sadece orduda görev yapan subayların ve memurların ailelerinin satın alabildiği erzaklar ucuza satılacaktı.24
1923," (Yayımlanmamış Doktora Tezi, Université de Strasbourg ve Boğaziçi Üniversitesi, 2012).
3. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (bundan sonra BOA). DH.İ.UM.EK, 29/2,14 Cemâziyelevvel 1335 18 Mart 1917i-
4. BOA, DH.İ.UM.EK, 42/71. 13 Safer 1336 I28 Kasım 1917I.
5. BOA, DH.I.UM, 20/11,3/44, 28 Cemâziyelâhir 1336 lıo Nisan 1918I.
6. BOA, DH.I.UM, 20/3, 2/30, 26 Receb 1336 I7 Mayıs 1918I.
7. BOA, DH.I.UM, 20/4, 2/2, 5 Şevval 1336 I14 Temmuz 1918i. Muinsiz asker aileleri ile ilgili olarak ayrıca bkz. Nicole A. N. M. van Os. "Taking Care of Soldiers' Families: The Ottoman State and the Muinsiz Aile Maaşı." Erik J. Zürcher (haz.i.Anmrıs the State: Military Conscription in the Middle Cast and Central Asia. 1775-1925 ), (Londra; New York; I, B. Tauris Publishers, 1999), s. 95-110.
8. BOA, DH.I.UM, 20/4, 2/72, 27 Zilhicce 1336 I3 Ekim 1918I.
9. BOA, DH.I.UM. 20/16, 10/12, 28 Cemâziyelevvel 1336 In Mart 1918i.
10. Savaş dönemi enflasyonu ve daha az ödenen maaşların sonucu olarak memurların alım gücünün savaş sonuna doğru yüzde 60 ile yüzde 80 arası bir oranda azalması ite ilgili olarak bkz. Vedat Eldem. "Cihan Harbinin ve İstiklal Savaşının Ekonomik Sorunları," Osman Okyar ve H. Ünal Nalbantoğlu (haz.). Türkiye iktisat Tarihi Semineri: Metinler. Tartışmalar. 10 Haziran 19J3 (Ankara: Hacettepe Üniversitesi, 1975). s. 395; Zafer Toprak. İttihat Terakki ve Cihan Harbi: Savaş Ekonomisi ve Türkiye'de Devletçilik. 1914-1918 (istanbul: Homer, 2003),
Fakir ve sıradan Osmanlı kadınlarının ekonomik haklarını elde etme mücadelesi her zaman başarılı olmadı. Bununla birlikte, savaş yılları boyunca açlığa karşı koyma çabaları kadınları önemli bir baskı unsuru haline getirdi. Şöyle ki, elit kadınla-rınki gibi örgütlü bir çaba olmasa da yoksul Osmanlı kadınlarının hayatta kalmak için verdikleri mücadele ve devletle artan etkileşimlerinin önemli bir deneyim olduğu düşünülebilir. Dahası Osmanlı kadınlarının devletin sosyal ve ekonomik uygulamalarına, spesifik olarak ise gıda ve erzak yardımı gibi bir sosyal politika uygulamasına, ilgilerinin artmasının ve bu konuya ilişkin seslerini geçmişe nazaran çok daha fazla çıkarmalarının, onları çoğunlukla erkek egemen olan Osmanlı kamuoyunun bir parçası haline getirdiği söylenebilir. Yoksulluk çeken bu kadınların cephedeki askerin morali üzerindeki etkisi ise onları seferberliğin önemli birer aktörü haline getirmiştir.
s. 153; ve Korkut Boratav, Türkiye iktisat Tarihi. 1908-2002 (9. Basım; Ankara: imge Kitabevi, 2005), s. 36.
11. BOA, DH.İ.UM.EK, 45/25, 20 Reblülevvel 1336 İ2 Şubat 1918.
12. BOA, DH.I.UM, 89/1,1/46, 9 Receb 1333 I23 Mayıs 1915
13. Genelkurmay Askeri Tarih ve Strateji Etüt Başkanlığı Arşivi (bundan sonra ATAŞE), Birinci Dünya Harbi (bundan sonra BDH), Kls. 3482, Dos. 20, PUl, 23. ve ATAŞE, BDH, Kls. 3482. Dos. 20. Fin. 23-1, 4 Kânûn-ı Evvel 1333 İ4 Aralık 1917.
14. ATAŞE, BDH, Kls. 3482, Dos. 20, Fih. 93, ve ATAŞE, BDH, Kls. 3482, Dos. 20, Fih. 93-1, 27 Kânûn-ı Sânî [334 I27 Ocak 1918.
15. ATAŞE. BDH. Kls. 3482. Dos. 20, Fih. 117, 4 Şubat 1334 I4 Şubat 1918.
16. ATAŞE. BDH. Kls. 3482, Dos. 20, Fih. 162, 19 Şubat 1334 [19 Şubat 1918.
17. ATAŞE, BDH, Kls 3482, Dos. 20, Fih. 28, 9 Kânûn-ı Evvel 1333 İ9 Aralık 1917.
18. ATAŞE, BDH. Kls. 3482. Dos. 20, Fih. 29, 11 Kânûn-ı Evvel 1333 lıı Aralık 1917.
19. ATAŞE, BDH, Kls. 3482, Dos. 20, Fih. 158.19 Şubat 1334 I19 Şubat 1918.
20. ATAŞE, BDH, Kls. 2966, Dos. 15, Fih. 2-1, 11 Şubat 1332 I24 Şubat 1917.
21. ATAŞE, BDH, Kls. 2966, Dos. 15, Fih. 2-1, 11 Şubat 1332 I24 Şubat 1917.
22. ATAŞE, BDH, Kls. 2966, Dos. 15, Fih. 2-12, 26 Mart 1333126 Mart 1917.
23. BOA, DH.İ.UM, 20/6, 2/79, 4 Zilhicce 1337 [31 Ağustos 1919.
24. BOA, DH.İ.UM, 20/16, 10/14, 2 Receb 1336 I13 Nisan 1918.
* Bu yazı Toplumsal Tarih dergisinin Mart 2014 tarihli 243. sayısında yayınlandı.