Malum Kasım ayındayız. Bu hafta her ne kadar –Proust’un deyişiyle- başka mevsimlerden kaçıp gelen, Kasım ayının karakterine uymayan günler yaşadıysak da, mevsim sonbahar. Ve İstanbul’da sonbahar demek, kültür sanat demek, tertiplenen sanat festivalleri, şehre yeni gelen sergiler, açılan galeriler, gösterime giren filmler, prömiyeri yapılan oyunlar demek ve tüm bu etkinlikler hakkındaki düşüncelerini yazmaktan geri durmayan yazar taifesinin galeyana gelmesi demek…
Bu sezon başta Devlet ve Şehir Tiyatroları olmak üzere irili ufaklı pek çok özel tiyatroda yeni oyunlar geçtiğimiz ay görücüye çıktı. Her biri apayrı bir yazı konusu… Ancak seyirciyle yeni buluşan oyunlara değinmeden önce geçtiğimiz sezon seyirciyle buluşan, yurtiçinde ve yurtdışında çeşitli ödüller alan ve bu sezon Devlet Tiyatrolarında yeniden sahnelenen Huzur isimli oyundan bahsetmek ve bu vesile ile Ahmet Hamdi Tanpınar’ı bir kez daha yad etmek istiyorum.
Ahmet Hamdi Tanpınar tarafından 1948 yılında kaleme alınan Huzur, 2005’te Kenan Işık tarafından Şehir Tiyatroları için ilk defa oyunlaştırılmış ve geçtiğimiz sezon Nurullah Tuncer tarafından hazırlanarak Devlet Tiyatroları’nda sahnelenmeye başlanmıştı.
Huzur, üniversitede asistanlık yapan Mümtaz ile kocasından yeni ayrılmış, bir kız çocuğu annesi olan Nuran’ın aşkını ve bu aşkın ekseninde şekil alan hayatlarını anlatır. Mümtaz ve Nuran, bir vapur yolculuğu sırasında tanışırlar ve birbirlerine aşık olurlar. Kısa zamanda evliliğe giden derin bir ilişki kurarlar. Onlar bu aşkı yaşamakta, birbirleriyle görüşmekte istekli ve aceleci davranadursunlar, Nuran’ın kızının her vesileyle Mümtaz’a karşı olduğunu hissettirmesi ilişkilerine vurulan ilk darbe olur. Nitekim çok geçmeden Nuran’a aşkını ilan eden Suat’ın intiharıyla ilişkileri ölümcül bir darbe alır ve bu iki aşık birbirlerinden ayrılır. Nuran eski kocasıyla barışırken, Mümtaz bu aşkın yasıyla yaşamına devam eder.
Huzur, İkinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde İstanbul’un üzerinde hüküm süren gerilimli atmosferi tasvir ederek başlar. Bu gerilim açık açık kaleme alınmasa da, gerek Mümtaz ve Nuran’ın, gerek bütün şehir halkının üzerinde etkili olduğu çeşitli olaylarla gösterilir.
Huzur, her ne kadar bize Mümtaz ve Nuran’ın aşkını, kavuşamayışını ve ayrılık sonrası yaşanan hicranı anlatıyor olsa da, aslında bu bir aşk romanı değildir. Roman boyunca Mümtaz’ın, akıl hocası İhsan’la (ki bu kişi aslında Yahya Kemal’in ta kendisidir) şark meselesi üzerine yaptığı konuşmalar, geçmişle bugün arasında vardığı hükümler, Türkiye’nin modernleşme serüveni hakkında ettiği kelamlar, Tanpınar’ın pek çok romanında olduğu gibi modernizm meselesini bu eserine de taşıdığını gösterir.
Bugüne dek Ahmet Hamdi Tanpınar hakkında kalem oynatmış eleştirmenlerin pek çoğu, romanlarında modernleşmeyi eleştirmesinden ve geçmişe duyulan özleme sık sık değinmesinden dolayı onun modernleşme karşıtı bir muhafazakar olduğu konusunda hemfikirdir.
Bilhassa otobiyografik öğeler taşıyan Huzur’da, Tanpınar’dan izler barındıran Mümtaz’ın mazi özlemini ve Doğu medeniyetine dair yaptığı güzellemeleri Tanpınar’ın muhafazakarlığına delil addederler. Öyle ki, sırf bu yüzden yıllar yılı Tanpınar muhafazakar bir aydın olarak anılır.
Muhafazakarlığın dindarlık ve bir anlamda sol karşıtlığıyla ilişkilendirildiği Türkiye’de Tanpınar sol cenah tarafından dışlanır. Onun, muhafazakar ekolden gelen Demokratik Parti’ye soğuk baktığı, zamanında CHP milletvekilliği yaptığı, özel hayatındaki alışkanlıklarıyla hiç de yaftalandığı gibi “muhafazakar” olmadığı görmezden gelinir. Siyasi önyargılar yüzünden sanat adamı olarak kıymeti çok sonra anlaşılır.
Oysa ne romandaki ana karakter olan Mümtaz, ne de Tanpınar modernleşme karşıtıdır. Mümtaz’ın hayallerini ve aşkını anlatırken İstanbul’un, maziyi hatırlatan mekanlarını ve semtlerini seçmesi, maziyi özlemle yad etmesi bugün pek çok aydının yozlaşan değerleri ve kurumları anlatırken maziyi misal vermesinden farklı değildir.
Mümtaz, (aslında Tanpınar) modernleşmede Batılılaşmayı tek mecra olarak gören, dolayısıyla modernleşme ve muhafazakarlık sorunsalını Doğu ve Batı karşıtlığı olarak değerlendiren aydın tavrını eleştirir.
Huzur’da Mümtaz’ın ağzından da belirttiği üzere, ona göre bir kişi Wagner de dinlemeli, Dede Efendi de. Goethe’yi de okumalı, Fuzuli’yi de. Tanpınar, gelişmeden değişimden yanadır.* Ama bunu geçmişi reddetmeden yapmak gerektiğini ifade etmeye çalışır. O, Doğu ile Batı’nın değerlerini ortak bir potada eritmekten, medeniyet üstü bir terkipten yanadır.
Tüm bu siyasi derinliğinin yanı sıra Tanpınar’ın müzik, resim gibi sanatın çeşitli dallarından yararlanması da eseri içerik ve estetik açıdan zengin kılarak, Türk edebiyatının tartışmasız en iyi romanlarından biri yapar.
İşte Huzur’u geçtiğimiz sezon Devlet Tiyatrolarında sahneleyen Nurullah Tuncer, Tanpınar’ın romanda güttüğü bu siyasi ve estetik kaygıyı göz önüne alarak oyunu hazırlamış ve seyircileri görsel olarak doyuracak bir atmosfer yaratmayı başarmış. Keza Mümtaz’ın gittiği antikacı dükkanını tasvir etmek için sahnenin çeşitli yerlerine doğru bir açıyla yerleştirilmiş irili ufaklı antika eşyalar, oyunun sahnelendiği yüksek taş duvarları olan Üsküdar Stüdyo Sahnesi’nin atmosferi, tavandan sarkan avizeler, oyuncuların ruh hallerini yansıtan çarpıcı makyaj uygulamaları ve kıyafet seçimi seyirciyi bulunduğu zaman diliminden çok daha farklı uzamlara sürüklüyor ve büyülüyor.
Ayrıca Tanpınar’ın roman boyunca yansıtmaya çalıştığı, karakterlerinin üzerinde hissedilen savaş gerilimi elinde balonla sahnede belirli zaman aralıklarında boy gösteren kızla, faşizm tehlikesi ise anlatıcının ellindeki çeşitli renklerin bulunduğu paletle anlatılıyor.
Hikaye sahnede oyuncuların arasında akarken, diğer tarafta piyano, viyolonsel, kaval, ney, keman ve tanbur gibi müzik aletlerinin hikayeye eşlik etmesi ise, tam da Tanpınar’ın eserinde yapmaya çalıştığı şeyi simgeliyor, yani eseri müzik sanatıyla beslemeyi, hatta eseri bir müzik formuna dönüştürmeyi. Keza Türk Edebiyatı konusunda değerli çalışmaları olan Berna Moran, Tanpınar’ın Huzur’u, bir müzik formu olarak inşa ettiğini ileri sürer.**
Oyunun içinde kullandığı metaforlarla, estetik öğeler ve seyirciyi büyüleyen mistik atmosferle Hayrullah Tuncer çok zor bir işin üstesinden gelerek başarılı bir edebiyat uyarlamasına imza atmış. (MK/EKN)
* Tanpınar, A. H., Huzur, Dergah Yayınları, İstanbul, t.y.
** Moran, Berna, Türk Edebiyatına Eleştirel Bir Bakış 1, İletişim Yayınları, İstanbul, 2011