1955 yapımı toplama kamplarını anlatan bir film şöyle başlar:
‘’Huzur dolu bir manzara, üzerinde kargaların uçuştuğu bir tarla ve hatta arabaların ve köylülerin geçtiği bir yol bile sizi bir toplama kampına götürebilir.’’
Almanya Köln’de ise arabaların ve insanların geçtiği huzur dolu bir yol, üzerinden geçenleri 1940’ların Nazi döneminde kullanılan bir Gestapo karargahına götürüyor.
NS Dokümantasyon Merkezi "EL-DE Haus"
Nasyonal Sosyalizm Dokümantasyon Merkezi EL-DE binası, Aralık 1935- Mart1945 yılları arasında Köln Gestapo(Gizli Devlet Polis Örgütü) karargâhı olarak kullanılmış. 1979 yılında Köln belediye meclisi tarafından alınan bir karar ile bilimsel enstitü olarak kurulan bina 1987’de düzenlenerek dokümantasyon merkezi haline getirilmiş.
Mart 1933’te, Nasyonal Sosyalistler Köln’de iktidarı ele geçirir ve terör faaliyetleri hat safhaya ulaşır. Tüm anayasal haklar askıya alınır. Dernekler, kurumlar ve kulüpler derin çözülmeler yaşar. Nasyonal Sosyalist Sistem sadece siyasi değil aynı zamanda özel alanda da her bireyi etkiler. Rejim kısıtlamalar ile yetinmez ve bir terör makinesi olarak insanların karşısına çıkar. Irkçılık NS ideolojisinin merkezinde oturur. ‘’İmha’’ ve ‘’ırk iyileştirme’’ NS’nin ırksal politikasının ayrılmaz iki bileşeni haline gelir. Yahudi karşıtı etkili ırkçı fikirler, terör taktikleriyle Yahudilere zulmetmek için siyasi bir sisteme dönüşür.
EL-DE Haus ise bu dönemde Gestapo tarafından kiralanır. İnşası tamamlanmamış olan bina Gestapo tarafından bir karargaha uygun şekilde düzenlenir.
NS Dokümantasyon Merkezi Almanya’da ulusal sosyalizm kurbanları için yapılmış en büyük anma merkezidir. Merkezin bugün ki misyonu NS kurbanlarını anma, o dönemde Köln’de yaşananları anlama ve araştırmaktır. Merkez kendisini anma, araştırma ve anlama yeri olarak tanımlar.
Merkezin içerisinde Ulusal Sosyalizmde Köln adlı sürekli bir sergi bulunmakta ve sergi içerisinde NS dönemindeki genel toplumsal, politik ve sosyal hayat incelenmektedir. Bu bölümde ses, videokaset ve tanık raporları da yer alıyor.
Bu sürekli sergi, içerisinde bir de dokümantasyon bölüm var ve bu bölüm içerisinde NS’nin iktidara gelmesini anlatan fotoğrafları, bu döneme ait kalıntıları, iktidar aygıtlarını, propaganda araçlarını barındırıyor. Günlük çıkan gazeteler, dergiler, yayınlanan afiş ve görseller sergileniyor.
Dokümantasyon bölümü içerisinde aynı zamanda kişisel belgeler, günlükler, mektuplar da bulunuyor. Özel bağışçıların belgeleri çoğaltmasıyla birlikte serginin bu bölümü büyümeye devam ediyor.
Dokümantasyon bölümünde bunların yanı sıra tüzük, yıllık raporlar ve listeler var. Bunlar içerisinde ise NS döneminde katledilen kişilerin isimleri, sayıları, tutukluluk süreçlerine dair bilgiler yer alıyor.
Bu fotoğraf ve belgeler, NS döneminde ‘’yabancı aşağı ırkın’’ sistematik ve etiketli bir ayrımcılık ile nasıl zulüm gördüğüne kanıt niteliğinde.
Tüm bu belgeleri net olarak görebilme şansı yarattığı için Gestapo Dokümantasyon Merkezi, Nasyonalist Sosyalizm dönemi terörünün en yoğun ve yaygın hatırlatmasıdır
EL-DE binasının bodrum katında Gestapo’nun binayı ele geçirdikten sonra yaptırdığı 12 tane hücre bulunmakta.
Gestapo bu hücreleri, tutukladığı kişileri sorguya çekmek üzere kullanmış.
Bu hücreler de bina dokümantasyon merkezine çevrildikten sonra kamuya açılmış ve şuan anıt olarak kullanılmakta.
Hücre duvarlarında mahkûmlar tarafından yapılan 1800 yazıt ve çizim var. Bu yazıt ve çizimler Nazi dehşetinin en güçlü kalıntılarından biri olsa gerek. Bodrum katının soğukluğu ve kötü kokusu ile birleşince bir de tarifi pek de mümkün olmayan şeyler hissettiriyor.
Teofila Turka (yukarıda) 1945 yılında tutuklu olarak EL-DE de kalmış. Tutukluluk süresi boyunca işkenceye maruz kalmış ve duvarlara diğer mahkûmlar gibi resim çizip yazılar yazmış. Daha sonra serbest kalmış. 1991 yılında ise EL-DE dokümantasyon merkezine dönüştürüldükten sonra buraya tekrar gelip kaldığı hücreye ve çizdiği resimlere bakmış. İşkence gördüğü yere tekrar gelen Truska ve onun gibi sağ kalabilen diğer mahkumların anıları ve hisleri de merkezin duvarlarında yazılı bir şekilde yer alıyor.
Son olarak binanın anıt olarak kullanılan bodrum katına merkezi ziyarete gelenler hissettiklerini yazabilsinler diye bir defter bırakılmış.
Geldiğim huzur dolu ve güzel manzaralı yoldan sonra bu merkeze girip karşılaştığım manzara sanırım beni izlediğim ‘’Gece ve Sis’’ filmine götürdü ve tüm bunların etkisiyle oradaki deftere geldiğim yolu ve izlediğim filmi yazdım.
İşlek bir sokaktan, huzur dolu bir manzaradan çıkıp buraya gelenler merkezi gezdikten sonra güzel manzaralı ve huzur dolu yollarına devam eder.
Filmin sonunda ise ‘hiç kimse hiçbir şey yapmaz ve hiç kimse hiçbir şey bilmez’’. Huzur dolu bir manzara ile perdelerini izleyenlerine açan film, bin bir türlü acının yaşandığı bir kamptan çıkarak perdelerini kapatır.
‘’Yol da biter film de...’’ (HÖ/HK)