"Yeni yılın ilk Günü'', Martin Luther King'in doğum günü'','' Martin Luther King'in Ölüm Günü'', '' Amerika'da bir dağ sıçanı günü'', "Paskalya'dan evvelki ilk Çarşamba'', "Abraham Lincoln'un doğum günü'', ''Sevgililer günü '', '' Cumhurbaşkanları Günü'', '' George Washington'un Doğum Günü'' "İrlandalılar için Kutsal Patrick'in Günü'', ''Paskalya'dan evvelki Pazar Günü'','' Yahudi kaviminin Kurtuluşu Günü'',''Kutsal Cuma'', ''Paskalya Pazar'ı'', '' Enerji Tasarrufunun Başlangıç Günü '',
'' Yahudilerin Passover Günü'', '' Sekreterler Günü'', ''Anneler Günü '', '' Silahlı Kuvvetler Günü'', '' Canadalıların Bağımsızlık Günü '', ''Savaşlarda Ölenleri Hatırlama Günü '',''Bayrak Günü '','' Babalar Günü '', '' Canadalıların Kutsal Jean Babtist Günü '', '' Canada Günü'', '' Bağımsızlık Günü '', '' İşçi Günü '', '' Musevilerin Yılbaşı Günü'', '' Kristofer Kolumbus Günü'', '' Canadalıların Şükran Günü'', '' Musevilerin Kefaret Günü '', '' Musevilerin Çardaklar Bayramı Günü '', '' Birleşmiş Milletler Günü '', '' Enerji Tasarrufunun Bitiş Günü '', '' Cadılar Bayramı'', '' Seçim Günü '', '' Gaziler Günü '', '' Canadalılar için Gaziler Günü '', '' Şükran Günü '', '' İsa'nın doğum Günü '', '' Musevilerin Işık Günü '', '' Canadalı'lar İçin İsa'nın Doğumundan Sonraki Gün '' '' Yılın Son Günü''...
Sevgili,
Her ne kadar takvimlerde bu günler '' Holiday'' ilan edilip, şöyle ya da böyle kutlansa da, senenin bir iki günü dışında ''resmi tatil '' yok denilecek kadar azdır bu ülkede. O nedenle bazen sizin oralardaki, bizim ''Bayramlarımız''da iki günlük tatile ( Salı sallanır, Çarşambayı sel alır, Perşembe yolda kaldı, Cuma zaten mübarek ) deyip Cumartesi ve Pazar'ı da ekleyip bir haftanın yedi gününe ulaşan bayramlara hayranım... Ondan sonra hep beraber , cümbür cemaat hem ağlarız, hem yanarız '' Biz Adam Olmayız'' diye... Keşke ''Öğün, Çalış, Güven'' yerine sadece sözcüklerin sıralamasını değiştirip ''Çalış, Güven, Övün" deseydi rahmetli diye düşünmüşümdür zaman zaman...
Neyse...
Takvime baktığında çoğu anmaların ve kutlamaların bizim oralara da denk düştüğünü göreceksin…
Bu yıl Anneler Günü’nün dünyanın en önemli ülkelerinden ülkemizde yapılacak seçimlere denk gelmiş olması belki de iyi bir kısmet!
Benim için '' Anneler Günü'' özel bir yer taşıyor... O gün, burada da binlerce, onbinlerce insan tarafından anılacak... En ünlü restoranlar, oteller, sayfiye yerleri dolmuş taşmış...Geç kaldıysan nafile, herkes anasını, ana olan eşini almış, aylar önceden yaptıkları plana uyup yollara koyulmuş...
''Analardır adam eden adamı / Analara kıymayın efendiler ''
Sevgili ,
Bu pazar orada olduğu gibi burada da '' Anneler Günü''...
Sana, bundan 28 yıl önce yıl önce sevgili anneme hayata veda edişinden hemen sonra yazdığım bir mektubu gönderiyorum...
Anneler Günümüz kutlu olsun...
Hasret ve sevgiyle...
Dostlara selam...
''Bir sabah kapımın önündeki o kara kuru, sıska, çerden çöpten erik ağacı, sevecen ve işveli bir edayla ''günaydın '' dedi.
Sabah şaşkınlığı ile çıkaramadım. Yanına yanaştım.
Bir gecede allanmış, pullanmış beyaz çiçekli bir elbiseye bürünmüş çıkıverdi karşıma.
Bir eda bir naz sorma... Daha önceleri varlığını bile hissetmediğim ağaç nasıl olduysa birdenbire mosmor leylaklara büründü ve penceremi tıklattı.
O doğurgan o üretken koca leylak ağacı ile bugünlerde sabah akşam sarmaş dolaşım.
Bahar hoş geldi, sefa geldi.
Canım anacığım,
Böylesine coşkulu ve deli dolu bir bahar sabahı geldi ölüm haberin ve ben on yıldır yaşadığım bu şehirde ilk kez bir kuğu gördüm gölde.
Ve ömrümde ilk kez yaşadığım acılara, hüzünlere hiç benzemeyen bir sızı yüreğimde, gözlerim yaşlı evime dökülen leylaklara bakakaldım ve ömrümde ilk kez sabah çayına bir yudum konyak karıştırdım..
Son konuşmamızda, daha iki gün öncesiydi ölümünden, seni bir hastahanenin ikiyüzon numaralı odasında buldum.
Her zaman gözleri yaşlı olan anam, sanki bu kez bana moral vermek amacıyla daha bir güçlü çıktın karşıma. Yanından geçen doktoru çağırdın ve ''doktor hanım, oğlum arıyor, lütfen bir konuşur musun '' dedin.
Doktor hanım saygılı ve kibar bir şekilde geçirmen gereken ameliyatın boylarını aştığını belirterek seni daha gelişmiş bir hastahaneye
sevkedeceklerini söyledi. Karaciğer yetersizliğinden ötürü narkoz veremedikleri için belden aşağısının uyuşturulup rahim ameliyatı olman gerekiyormuş.
Onbeş yıldır kendinden bile gizlediğin hastalığın şimdi herkes tarafından bilindiği için zahir biraz utanıyordun da.
67 yıllık yaşamında karşılaştığın ilk ciddi ameliyatın, aslında günümüz erkeğinin traş olurken yüzünde açtığı bir jilet kesiği kadar olabileceğini söyleyip sana cesaret vermeye kalkışmışsam da, garip bir hüzün çökmüştü içime.
Aynı hüzünle gittim, yaşayan üç büyük opera sanatçısının Roma'da verdikleri konserin kasetini aldım.
Şimdi onu dinliyorum.
Güzel anam,
Söylediklerine göre başkentin göbeğinde bir hastahanenin acil servisinde vermişsin son nefesini. Yanında ziyaretine gelen ortanca
oğlun ile elli yıldır aynı yastığı paylaştığın yoldaşın, günlerden pazarmış meğer. Anam benim, pazar günü hastalanacağı tutar mı insanın ?
Oysa sen ne çok hasta taşıdın o hastahanelere.
Aladağ'dan, Karadağ'dan, Konya'dan, Karaman'dan adını duyan sana gelirdi. Sen hiç burun kıvırmadan daha önce yüzlerini bile görmediğin bu hemşehrilerini alır doktor doktor, hastahane hastahane dolaşırdın, insan bilmez mi...
Pazarları bizde resmi tatildir... Senden yarım saat önce üç kişi daha ölmüş aynı yerde. Sonra da gelen doktor '' annenizin kalbi var mıydı ?'' diye sormuş ağabeyime. '' Anam kalpsiz, zalim bir kadındı. Bizi üç oğul, beş, torun bi koca bırakıp gitti '' diyesiymiş ağabeyim.
Babam, aklımın erdiği ilk yıllarımın korkulu rüyası, dediği dedik çaldığı düdük, üç beş takla atan Jet'ten burnu bile kanamadan çıkan , Eyiste deresini patlak firenle inen, köye ilk otobüsü, kamyonu getiren ,''biraz hesap bilseydi, Ankara'nın yarısını beş kamyon kuma satın alırdı'' diye hesap sorulan, her akşam içtiği yarım şişe rakı nedeniyle sülalenin bütün '' bereketsizliği'' suçlamalarına göğüs geren ''Deli Kerim'' '' yüreğinde koz'', iki gözü iki çeşme...
Baba oğul, seni o soğuk, o öldürücü hastahanenin bir köşesinde bırakıp eve dönmüşler. Gözlerinde yaş, dillerinde suskunluk. Sokakta
törenlerden dönen çocuklar. '' Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan ''
Gelin anam,
O güzel, o güler yüzün gözümün önünde günlerdir. Ne de çok severdin sohbet etmeyi. Komşular '' sokağa çıktı mı çalmadık kapı bırakmaz'' diye takılırlardı. Küsenleri barıştırır, kavgalıları yatıştırırdın.
Şiiri, türküyü severdin. Babamı kaç kez masadan kaldırmak için bir türlü bitmek bilmeyen son kadehini biraz öfke, biraz neşeyle bir seferde içip '' Dökmeye kıyamam. Biz daldan eğme değil, kökten süğmeyiz'' derdin.
Kendi babanla gurur duyar ''dinimize bağlıyız, lakin ticani değiliz'' diye din tüccarlarına çatardın. Her ne kadar bizlere ''besmelesiz yola çıkmayın '' diye diye dilinde tüy bittiyse de, ardından; ''Kızdırmak oddadır, sacda değildir / Dervişlik baştadır, taçta değildir / Ararsan allahı kalbinde ara/ Kudüs'te , Mekke'de, Hac'ta değildir'' diye yanıtını kendin verirdin.
Öğretmenlerimize saygıyı, kadınlarımıza sevgiyi, çocuklarımıza şefkati senden öğrendik. Haksızlığa, yolsuzluğa karşı çıkmayı, barış ve güleryüzün önemini bize sen öğrettin. Çocuklarınla daha iyi bir öğretim için boykotlardaydın, kadınlarla boş tencerelerle sokaklarda.
"Hangi ana yüreği dayanır'' diye ağlardın vurulan her gencin ardından. Tek tesellin hayatta kalmamızdı, nerede olduğumuz değil.
Anacığım,
Artık yıllardır aramıza giren okyanuslarca, kıtalarca uzaklığın hiç de önemi kalmadı. Gariptir bir yandan bundan böyle sana sarılamayacağımın, oturup yüz yüze konuşamayacağımın, seninle gülüp seninle ağlayamayacağımın o katlanılmaz acısını yaşarken, öte yandan bu zamana dek hiç duyumsamadığım bir '' birliktelik" var yüreğimde ve bu anneler gününde anlatması, anlaşılması zor bir huzur, tedavisi mümkün olmayan bir sızı var içimde. Türküleşen sesin kulaklarımda, gülen gözlerin gözlerimde... Kalbimde sıcaklığın...
Seni şimdi daha çok anıyor, daha çok özlüyorum. Anam benim, seni çok seviyorum. ''
(SU/RT)