Haberde, merkezi Pariste bulunan Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün, 3 Mayıs Uluslararası Basın Özgürlüğü Günü nedeniyle yaptığı açıklama kısaca aktarılırken, 20 satırlık haberin 15 satırı Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özköke ayrılmıştı.
Çünkü, RSF, dünyada basın özgürlüğünü çiğneyen 42 kişilik devlet yöneticileri listesine Türkiyeden Özkökü de almıştı. Hürriyet haberi, Özkökün bir fotoğrafıyla yayınlamış.
Haberi bir kaç açıdan tahlil etmek mümkün:
Kınamak, lanetlemek
Öncelikle başlığa bakalım. Küstahlar sözcüğü bir sıfat olduğu gibi hakarethamis bir içerik taşıyor. Dolayısıyla daha başlıktan itibaren, Hürriyetin okura bilgi vermek değil, okur nezdinde RSFi kınamak, lanetlemek gibi bir hedefi olduğu açıkça anlaşılıyor.
Kurumları ve eylemlerini eleştirmek (Lanetlemek, hakaret etmek değil!) mutlaka gereklidir ama bunu haber başlıkları yerine köşe yazılarında ya da yorumlarda yapmak gerekir.
Hürriyetin Küstahları uslanmadı
Bu başlık, başta Gazeteciler Cemiyetinin Hak ve Yükümlülükler Bildirgesi ve Doğan Medya Grubunun Etik İlkeleri olmak üzere bütün dünyadaki etik kodlarına ve gazetecilik deontoloji kurallarına aykırıdır. Basın Konseyi Başkanı umarım bu konuya eğilir!
Hürriyet gazetesinin yayınlarını beğenmeyen, eleştiren bir gazetecinin mesela kalkıp da gazetesinde, Hürriyetin küstahları uslanmadı diye bir başlık atması kabul edilebilir mi?
Uslanmadılar mı?
Başlığın ikinci yanlışı, uslanmadı sözcüğü. Hürriyet, başlıkta uslanmadı sözcüğünü seçerken, RSFe tepeden bakan kötü bir öğretmen, dayakçı bir baba edası takınıyor. Bir gazetenin, bir basın özgürlüğü örgütüne böylesine pederşahi bakışı, RSFi değil Hürriyeti küçültür.
Aslında bu uslanmadı sözcüğü önemli bir gerçeği gizlemek için kasıtlı olarak kullanılmışa benziyor ve gizleyerek tahrifat (disinformation by misinformation) operasyonunun en önemli unsuru haline geliyor.
BİAyı izleyenler, RSF Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlunun haber, rapor ve çalışmalarını bu sitede okuyor. Hürriyet dahil herkes biliyor ki, geçen yıl RSF, Türkiyede basın özgürlüğü ihlallerinden en önemli resmi sorumlu olarak Orgeneral Kıvrıkoğlunun portresini, Pariste bir tren garı girişinin zeminine yerleştirdi ve Kıvrıkoğlunu teşhir edip kınadı.
Kıvrıkoğlunun davası
Hürriyetin Pazar günkü haberi de zaten bu olayı hatırlatıyor. Ancak Hürriyetin bilip de hatırlatmadığı, haberinde yer vermediği son derece önemli bir bilgi var: Kıvrıkoğlu, portresinin basın özgürlüğünü ihlal edenler haritasına yerleştirilmesi nedeniyle, Fransız mahkemesinde dava açtı.
Üstelik, alaturka bir kurnazlıkla basın özgürlüğü meselesine hiç değinmeden, imaj hakkına göndermede bulunarak, resminin kendisinden izin alınmadan kullanılmasına itiraz etti.
Kıvrıkoğlu 2000 Euro tazminata mahkum
Fransız mahkemesi, Kıvrıkoğlunun bu talebini redetti. Mahkeme, dönemin Genel Kurmay Başkanını, emekli olduktan sonra şahsen açtığı bu davada, RSFin çalışmalarını engellediği gerekçesiyle 2 bin euro tazminat cezasına çarptırdı ayrıca mahkeme masraflarını da ödemeye mahkum etti.
Üstüne üstlük, Kıvrıkoğlu, yenilgiyi yani haksızlığını kabul etmiş olsa gerek ki, Fransız mahkemesinin kararını temyiz bile etmedi. RSF, bu konudaki bilgileri yayınladı ayrıca Kıvrıkoğlundan kazandığı tazminat tutarını da Türkiyedeki basın özgürlüğü mağdurlarına bağışladığını açıkladı.
Sivil general üniformalı generali savunursa...
RSF, hem Türkiyedeki basın özgürlüğü manzarasında tayin edici, yapısal bir değişim gerçekleşmediği için, hem de bir ihtimal Kıvrıkoğlu davasını kazandığı için, bu yıl da kampanyasını Orgeneral Özkök ile sürdürüyor.
Hürriyetin gizlediği gerçekler, aslında biraz da uslanmadı sözcüğünü neden kullandığı konusunda ipucu veriyor. Uslanmak bence ehlileşmek anlamını da içerdiği için bu bağlamda doğru bir sözcük değil.
Bence ders çıkartmak deyimi daha yerinde. Dolayısıyla aslında bu olayda ders çıkartması gereken RSF değil, Hürriyettir.
Sizi Sivil Generaller diyerek öven bir askeri şahsiyeti, bir uluslararası basın özgürlüğü örgütüne karşı savunmak, herhalükarda bir gazetenin görevi değildir, ayrıca da son derece güç bir iştir.
Hürriyet, Parisdeki davanın safahatını ve sonucunu okurlarından gizledi. Çünkü bu davada Kıvrıkoğlunun şahidi, Doğan Medya Grubunun bir yazarı olan Mine Kırıkkkanat idi. O da mahkemeye yalan bilgi vermekle suçlanmıştı. Yani, Hürriyet bu davayı neresinden tutsa elinde kaldı!
Rumsfeld İncirlikten
Hürriyet Pazar günkü sayısında, kölenin efendisine sitemi şeklinde algılanabilecek bir haberi manşetine çekmiş: Amerikan Savunma Bakanı Rumsfeld, Ortadoğu gezisinden dönerken Ankaraya uğrayıp Türk yetkililerle protokoler düzeyde de olsa bir görüşme yapacağına, Adanadaki Küçük Amerika olan İncirlikte uçak değiştirmekle yetinmiş.
Hürriyet, Rumsfeldin tutumunu yeni kavramışa benzer. Hürriyet, Colin Powellı protesto eden muhabirleri kınayacağına, Amerikan saldırganlığına yeteri kadar destek vermediği gerekçesiyle Türkiyeyi sadece diplomatik ahlak açısından değil siyasi olarak da küçümseyen Rumsfeldi sözümona eleştiriyor!
Gizlenen bilgi değişmez ki
Gelelim şimdi Hürriyetin bu tutumunun etki, tepki ve yankılarına:
Hürriyet yazmadı diye, Kıvrıkoğlu Parisdeki davayı kazanmadı ya! Gizlemek, yazmamak, tahrif etmek Medyatik Gerçeğin ilgi ve eylem alanıdır. Orada ne yaparsanız yapın, Hakiki Gerçeği değiştiremezsiniz.
Hürriyet okurlarının ezici çoğunluğu herhalde tüm bilgi ve haberleri sadece Hürriyetten almıyor. Dolayısıyla Hürriyetin okurlardan gizlediği bu bilgi, toplumda nasıl olsa bir şekilde yayılıyor.
Okurun haber alma özgürlüğünü kısıtlamaya çalışan Hürriyet, aslında kendi inanırlığına, güvenirliğine (Kaldı mı ki?) darbe vuruyor. Çünkü Hürriyetin haberini okuyup, daha sonra başka bir kaynaktan Kıvrıkoğlu davasının gerçek yüzünü öğrenen her okur, Hürriyetin manüpilasyonunu ortaya çıkarır.
Hürriyet, İngilizce, Fransızca, İspanyolca ve Türkçe olarak da yayınlanmış olan RSF Dünya Basın Özgürlüğü raporunda yer alan 15 sayfalık Türkiye bölümünden de hiç sözetmiyor. Üstelik bu raporda Doğan Medya Grubu gazeteci ve muhabirlerinin başına gelen olumsuzluklar da sergilenmesine rağmen...
Hürriyetdeki haberin mahreçsiz ve imzasız olarak yayınlanması da ayrı bir sorun.
Sonuç olarak Hürriyet basın özgürlüğü ile Türk Silahlı Kuvvetleri arasında bir tercih yapma durumunda, kendi hikmet-i sebebi yerine, militarist ve milliyetçi bir perspekstifle Genel Kurmay Başkanını savunuyor.
Apoletli Medya nitelemesi, ajitatif-propagandist ya da salt ideolojik bir betimleme değildir. Gerçeğin ta kendisidir.(RD/NM)