Ülkede hükümet kurulalı 100 günü geçti. Bu zaman zarfında neler oldu?
İlk icraat: Yolsuzlukla suçlanan bakan
Hükümetin ilk icraatlarından biri Yolsuzlukla Mücadele Bürosu’nun başındayken düzenlediği ‘yolsuzluk’ operasyonlarıyla adından çokça söz edilen birini Devlet Bakanlığına getirmesi oldu.
Şöyle ki bu kişinin yolsuzlukla mücadele biriminin başındayken düzenlediği operasyonların yolsuzlukla mücadeleden ziyade siyasi bir linç kampanyası olduğu ileri sürülmüş, nitekim sonrasında söz konusu suçlamalardan ötürü hakkında açılan davada bu şahıs 3 yıl hapis cezası, 10 yıl da kamu hizmetinden men cezası almıştı. Dava henüz Yargıtay’da sürerken yeni hükümetin bu kişiyi Devlet Bakanı olarak ataması kamuoyunda tartışmalara yol açarken zurnanın zırt dediği yer ise Cumhurbaşkanı’nın yetkisini kullanarak bu bakanı affetmesi oldu.
Cumhurbaşkanı’nın bu kararıyla ülkedeki hukukçuların ikiye bölünmesi de gecikmedi tabi. Cumhurbaşkanı’nın Yargıtay’daki dava sonuçlanmadan, daha açık dille ortada mahkumiyet ve dolayısıyla mahkum kişi olmadan af yetkisini kullanarak birini affetmesi dünya hukuk tarihinde bir ilk midir bilinmez ancak iktidar partisinin adayı olarak seçilen Cumhurbaşkanı’nın bu hamlesi kimi çevrelerce ‘partidaşlarını’ unutmadığının bir göstergesi olarak yorumlandı.
İkinci icraat: Radyo Televizyon yasasını değiştirmek
Çiçeği burnunda hükümet medyayı halkın hizmetine vermek(!) için Radyo-Televizyon Yasası’nda da ivedilikle değişikliğe gitti.
Bu değişiklik sonucunda devlet televizyonu, radyosu ve haber ajansının mevcut yönetimi görevden alınabildi, müdürlerin, direktörlerin yanı sıra söz konusu kurumlara on yıllardır hizmet veren gazeteciler de kapı önüne konuldu elbette, yerlerine ise iktidar partisinin gözbebeği gazeteciler yine ivedilikle getirildi. Ancak hükümet medyayı yeterince halkın hizmetine sunamamış olacak ki daha geniş kapsamlı bir medya yasasının yolda olduğu müjdesini de ivedilikle paylaştı kamuoyuyla.
Üçüncü icraat: Dini kurumların bütçesi artırıldı
Önceki hükümetin 2016 yılı bütçesini beğenmeyen hükümet, 2016’nın Ocak ayında bütçeyi yeniden yaptı, ancak bu şekilde bütçeden dini kurumlara ayrılan pay da artırıma gidilebildi, ancak böyle müminlerin yüreğine su serpilebildi.
Dördüncü icraat: Cumhurbaşkanı’nın Anayasa Mahkemesi’ne müdahalesi
Önceki parlamentonun görev süresinin bitimine az bir zaman kala seçtiği üç Anayasa Mahkemesi yargıcı ise Cumhurbaşkanı’na takıldı. Şöyle ki Cumhurbaşkanı birkaç hafta sonra yapılacak seçimlerde, Anayasa Mahkemesi’nin yeni üyelerini seçimleri kazanmasına kesin gözüyle bakılan kendi partisinin seçmesini istediğinden parlamentonun seçtiği 3 yargıcı onaylamadı. Seçimin ardından göreve başlayan yeni parlamento, Anayasa Mahkemesi’nin üç üyesinin seçimini geçersiz sayarak, bir başka üç üye seçti, yüksek mahkemenin aylardır üyesi eksik diye gözüne uyku girmemiş olsa gerek Cumhurbaşkanı da bu seçimin hemen ardından, aynı gece saat 01:00’da Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda düzenlenen törenle Anayasa Mahkemesi’nin yeni üyelerini atadı.
Tüm bunlar nerede mi oldu?
Durun, korkmayın. Bunlar elbette Demokratik Hukuk devleti Türkiye’de değil Polonya’da oldu.
Bitti mi? Bitmedi!
Hukuk ve Adalet Partisi (Partia Prawa i Sprawiedliwosci-PiS) hükümeti icraatlarını jet hızıyla sürdürürken Cumhurbaşkanı Andrzej Duda da onaylarını jet hızıyla sürdürdü elbette. *
Mesela önceki hükümetin eğitimde Avrupa ile entegrasyonun sağlanması amacıyla hayata geçirdiği çocukların 6 yaşında okula başlamasını içeren projeyi eleştiren, seçim kampanyası boyunca bunun bir zorlama olduğunu, tercihin aileye bırakılması gerektiğini, iktidara geldiklerinde eğitime başlama yaşını 7’ye çıkaracaklarını vaat eden PiS, iktidar koltuğuna oturmasının ardından hiç vakit kaybetmeden okula başlama yaşını 7’ye yükseltti, Cumhurbaşkanı da hiç vakit kaybetmeden onayladı tabii.
“Polonya’yı Suriyeliler yıkacak”
Koyu Katolik, “vatan millet Sakarya” felsefesine sahip PiS hükümetinden Avrupa Birliği de nasibini aldı elbette. Şöyle ki Birlik kararlarının alınmasında üye ülkelere söz hakkı tanınmadığını, kararların daha çok Almanya’nın dayatmalarıyla alındığını savunan PiS hükümetinin hıncına ilk olarak AB bayrağı uğradı. Hükümetin kurulmasını takip eden hafta Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında, alışıldığı üzere arka fonda AB ve Polonya bayrakları eşliğinde yapılan açıklama artık yalnızca arkada Polonya bayraklarının yerleştirildiği bir dekorasyonla yapılır oldu.
Göçmenlerin AB ülkeleri arasında dağıtılması kararı neticesinde Polonya’nın payına düşen 7 bin mülteciye şiddetle karşı çıkan PiS, gerek Genel Başkanı Jaroslaw Kaczynski gerekse diğer üyeleri aracılığıyla göçmen almayacaklarını, Avrupa yolundaki göçmenlerin hayatlarını kurtarmaktan ziyade ekonomik sebeplerle göçtüklerini, çoğu müslüman olan bu göçmenlerin dini ve kültürel farklılıklar neticesinde Polonya’yı yıkıma sürükleyeceklerini defalarca dile getirmişti. Aynı parti göçmen almak zorunda kalmaları durumunda ise bunların yalnızca Hristiyan göçmenlerden oluşmasını şart koşarken, Genel Başkan Jaroslaw Kaczynski işi göçmenlerin bulaşıcı hastalık taşıdığını, Avrupa’da salgına yol açacaklarını söyleyecek kadar da ileri götürmüştü.
Evlerinde tutulamayan binlerce nasyonalist
İktidar partisi PiS’in konuya ilişkin görüşleri geçerliliğini korurken, milyonların değil belki ama binlerin de evde tutulması zor oldu elbette, nitekim tutulamadılar da. Ülkenin çeşitli kentlerinde hemen her fırsatta düzenledikleri gösterilerde Müslüman ve Yahudiler başta olmak üzere Polonya’da oturan, okuyan, çalışan, eş durumundan bulunan, yolu Polonya ile bir sebepten kesişmiş tüm yabancılara nefret yağdırdılar. Nefretin kuvveden fiile çıktığı zamanlar da olmadı değil hani. Ülkedeki Müslüman azınlığın liderlerine yollanan tehdit mesajları ve telefonlar yetmemiş olacak ki Suriyeli, Filistinli, Pakistanlı, hatta Araba benzedikleri gerekçesiyle 2 de Şili vatandaşı Polonyalı ulusalcıların hışmına uğradı. Zaman zaman sokakta atılan laflar, sataşmalar, küfürler, sosyal medyada gittikçe artan nefret söylemleri ise ağzı burnu dağıtılan yabancıların yanında kestane kebap. Söz konusu saldırılar neticesinde başlatılan yasal takip sayısı ise bir elin parmaklarını geçmedi, geçemedi şimdilik.
Rusya’dan nefret eden, Alman postalının hiç değilse 7 kuşak geçtikten sonra Polonya toprağını çiğnemesine gönlü razı gelen, AB’ye kuşkuyla yaklaşan, yabancılara yönelik saldırılar karşısında şu ana kadar dut yemiş bülbül taklidi yapan hükümet belki de bu şekilde asayişi ber kemal etme işini ulusalcılara havale etmiş olacak ki, polise teknik takip, dinleme, internet verilerini toplama görevi biçti. Daha doğrusu yapılan yasa değişikliğiyle polisin yetkilerini arttırıldı.
Avrupa Parlamentosu’nda özel oturum
Tüm bunlar olurken tüm Polonya armut mu topladı? Tabi ki hayır. Hükümet uygulamalarının Avrupa Birliği değerlerinden sapma olduğunu düşünen, hukuk ve demokrasinin ayaklar altına alındığına kanaat getiren bir kısım Polonyalı ise Demokrasiyi Koruma Komitesi (Komitet Ochrony Demokracji) çatısı altında örgütlenerek protesto gösterileri düzenlediler, düzenliyorlar da.
Onbinlerin demokrasi çığlığı Avrupa Parlamentosu’nda yankı bulurken kulakları sağır olduğundan mı bilinmez ancak hükümet katında şimdiye kadar herhangi bir etki yaratmadı. Polonya’daki durum geçtiğimiz ocak ayında düzenlenen özel oturumla Avrupa Parlamentosu’nda ele alınırken, Başbakan Beata Szydlo ülkede anayasayı çiğnemek gibi bir durumun söz konusu olmadığını, Anayasa Mahkemesi’ne ilişkin yapılan değişikliğin Avrupa standartlarıyla uyumlu olduğunu, kamu medyasının söylenenlerin aksine apolitik ve tarafsız bir yapıya dönüştürüldüğünü söyledi de söyledi. Haaa, bir de Venedik Komisyonu’na Anayasa Mahkemesi Kanunu’nda yapılan değişikliği incelemesi için çağrıda bulundu. Çağrıda bulundu bulunmasına da galiba bulunduğuna bin pişman oldu, çünkü önceki gün basınına sızan Komisyon raporuna göre Polonya’da Anayasa Mahkemesi bloke edildi, demokratik hukuk devletinin ilkeleri çiğnendi. Rapora ilişkin hükümet katından ise şimdiye kadar herhangi bir açıklama gelmedi.
En az iki çocuk
Atalarımız ne demiş? “Eğri otur, doğru konuş”. E biz de eğri oturup doğru yazalım o zaman, memlekette hiç mi güzel şey olmadı? Oldu tabii. 75 yaş üstü emeklilere ilaç beleş oldu, en az iki çocuklu ailelere çocuk başına 18 yaşına kadar her ay için 500 zloty (ortalama 115 euro) sosyal yardım bağlandı. Hee, bu arada ‘Çocuğu yük değil yatırım’ olarak gören hükümet tek çocuğu olup boşanmış kadınlara ise bir an önce evlenip, çocuk yapmaları tavsiyesinde bulunmayı da unutmadı.
Tek çocuğu bulunan ancak aylık geliri 800 zlotyi (185 euro), bu tek çocuğunun engelli olması durumunda aylık geliri 1200 zlotyi (275 euro) geçmeyen aileler de çocuk yardımından faydalanabilecek. Para nereden gelecek derseniz banka, sigorta şirketleri ve büyük süpermarketlere salınacak vergiden tabi ki. Velhasıl Polonyalı çok çocuklu ailelerin muradına ereceği kesin lakin banka ve sigorta şirketlerinin kerevete çıkıp çıkmayacağını ise bekleyip göreceğiz. (EO/HK)
* 24 Mayıs 2015 günü yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde seçimlerde Hukuk ve Adalet Partisi’nin (Prawo i Sprawiedliwosz) muhafazakar adayı Andrzej Duda kazanmıştı. Ardından Hukuk ve Adalet Partisi 25 Ekim'deki genel seçimleri de kazanarak liberal Vatandaş Platformu'ndan iktidarı devraldı. Yeni hükümeti Beata Szydlo kurdu.
Fotoğraf: Besar Ademi - Anadolu Ajansı Arşiv