Sonbahar hüzündür, ama romantik zamanların hazzıdır.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) seçimlerinden ne bekleniyor acaba? Seçimlerden sonra sonuç ne olursa olsun sonra ne olacak? Daha kötü mü yoksa iyi mi olacak?
Herkes, hukuk ve demokrasi diyor. Geçmiş davalar, adaletsizlikler, hukuksuzluklar bütün hayatımıza egemen olmuş ve günümüzde bir başka şekilde sürüyor aslında. Geçmiş dönemin hukuksuzlukları yakın geçmişimizin yarattığı sorunlardır. Herkes “taraf” gibi davranıyor ama neyin tarafı olduğu veya olmadığı bilinmiyor. Asıl önemli olan hukuktan ve adaletten yana taraf olmaktır. Vicdanlı olmaktır. Herkes öyle diyor… Geriye dönüp yaptıklarımıza ve yapmadıklarımıza bakın o zaman! Vicdanınızın ve hukukunuzun bir muhasebesi olsun. HSYK’nın kendisi ve yarattığı sorunları da buna dâhil edin.
Yargı Bağımsızlığı Hakkında Temel İlkeler, BM Genel Kurulu tarafından 1985 yılında onaylandı. Kaynağı Evrensel İnsan Hakları Bildirisi’dir. Bu temel ilkeler, kanun önünde eşitlik, masumluk karinesi ve kanunla kurulmuş yetkili, bağımsız ve tarafsız bir yargı yeri tarafından adil, aleni olarak yargılanma hakkını içermektedir. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar ile Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmeleri (ikiz sözleşmeler), bu hakların kullanılmasını güvence altına alır. Sadece Türkiye’de değil, dünya üzerinde bu ilkelerin hayata geçirilememesi yüzünden yargı ile yargının bağımsızlığı, yargının tarafsızlığı, temel insan hakları ve özgürlüklerinin korunması kavramları arasında ne yazık ki uçurumlar vardır. Yargının görevi, uçurumları kapatmaktır.
Bu uçurumların kapatılması, yenilerinin yaratılmasını önlemek için Yargı Bağımsızlığı Hakkında Temel İlkeler hayata geçirilmelidir, uygulanmalıdır. Hukukun amacı kişilerin barış içinde ve güvenli olarak birlikte yaşamalarını sağlamak olmalıdır.
Yargıdan adalet beklenir, HSYK seçimlerinden de…
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun Esas 2007/5-83 Karar 2007/244 ve 20.11.2007 tarihli kararının yalancısıyım. Şöyle özetlenebilir: Yargı mensupları, bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk, tutarlılık, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat koşullarına sahip olmalıdırlar.
Ceza Genel Kurul kararında yazılanlara göre; Hâkimlerin/savcıların görevlerini hangi esaslara göre yapmaları gerektiği konusunda mevzuatımızda açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Bununla birlikte, bu konudaki en önemli uluslararası metin Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu'nun 23 Nisan 2003 tarihli oturumunda kabul edilmiş olan Bangalor Yargı Etiği İlkeleri’dir. Nitekim Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun 27.06.2006 gün ve 315 sayılı kararı ile de Bangalor Yargı Etiği İlkeleri'nin benimsenmesine karar verilmiş ve bu husus Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü'nce tüm hâkim ve savcılara genelge şeklinde duyurulmuştur. Adı geçen belgede korunan değerler; bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk ve tutarlılık, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat olarak sayılmıştır.
Avrupa Savcıları Konferansı'nın 29-30 Mayıs 2005 tarihli 6. oturumunda kabul edilerek, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nca 10.10.2006 gün ve 424 sayı ile benimsenmesine karar verilmiş olan “Savcılar İçin Etik ve Davranış Biçimlerine İlişkin Avrupa Esasları "Budapeşte İlkeleri" Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü'nce de hâkim ve savcılara duyurulmuş. Bu duyuruda de hemen hemen Bangalor ilkeleri ile benzer mahiyette olduğunun altı çizilmiştir.
Hâkimin hal ve davranış tarzı, yargının doğruluğuna ve tutarlılığına ilişkin inancı kuvvetlendirici nitelikte olmalıdır. Adaletin gerçek anlamda sağlanması kadar gerçekleştirildiğinin görüntü olarak sağlanması da önemlidir. Dürüstlükten bahsedilirken, "Dürüstlük ve dürüstlüğün görüntü olarak ortaya konuluşu, bir hâkimin tüm etkinliklerini icrada esaslı bir unsurdur. Hâkim, hâkimden sadır olan tüm etkinliklerde yakışıksız ve yakışık almayan görüntüler içerisinde olmaktan kaçmalıdır. Kamunun sürekli denetim süjesi olan hâkim, normal bir vatandaş tarafından sıkıntı verici olarak görülebilecek kişisel sınırlamaları kabullenmeli ve bunlara isteyerek ve özgürce uymalıdır. Hâkim, özellikle yargı mesleğinin onuruyla uyumlu bir tarzda davranmalıdır.”
Ehliyet ve liyakatten bahsedilirken, "Hâkim, yargısal görevlerini layıkıyla yerine getirilmesine uygun düşmeyen davranışlar içerisinde bulunamaz" denilmek suretiyle bir hâkimin ( savcının ) uyması gereken etik değerler özü itibarıyla ortaya konulmuştur.
Yargı bağımsızlığı veya yargıçlarla savcıların ve avukatların etik kuralları, doğru davranış ilkeleri neye yarar? Biz de yargı mensuplarının birbirinin gözünü oymasına yarıyor. Alabildiğine ve kıyasıya yapılan eleştirilerde mutlaka kırıcı olmaya ve hiç gereği olmayan tüm sözlerin kişileştirilmiş sıfatlarla özenip bezenip, allanıp pullanıp sanki söylenmesi şartmış gibi ve sanki çok marifetmiş gibi söylenmesine yarıyor.
Ama olsun varsın, kim ne dedi ve neden dedi ve nasıl dediyse; bizler de kimin kim olduğunu ve ne olduğunu ve hatta ne olamayacağını öğrenmiş oluyoruz. İyi ki HSYK için seçimler var ve iyi ki seçimlerle ilgili olup bitenler ve yaşanan süreç artık bilinir oldu.
Kesinlikle, yargıçların ve savcıların ifade özgürlüğünden yanayım. Konuşulmasından ve “serbest seçimlerde” yapılacak olan “serbest propagandanın” şart olduğuna inanıyorum. Bu yüzden herkes yargıçların ve savcıların ifade özgürlüğünü sonuna kadar savunmalıdır. Konuşmaları, yazmaları, görüşlerini özgürce ifade etmelidirler. Yargıçlar, sadece kararlarıyla konuşmazlar. Aksine ifade özgürlüğü hakları vardır ve görüşlerini, kültürel ve sosyal yapılarıyla uyumlu olarak dile getirmelidirler. Bu toplumda yaşayan kişi olarak; görüşlerini gerekçeli kararlarına yansıtmalıdırlar.
Hâkim, hâkimden sadır olan tüm etkinliklerde yakışıksız ve yakışık almayan görüntüler içerisinde olmaktan kaçınmalıdır. Kişisel sınırlamaları kabullenmelidir. Bunlara isteyerek ve özgürce uymalıdır. Hâkim, özellikle yargı mesleğinin onuruyla ve hatta kendi onuru ile uyumlu bir tarzda davranmalıdır.
Bunun aksi, apartman yönetim kurulu toplantılarında bazen görülen yakışıksız davranışlar, insan onuru ile bağdaşmayan sözlerdir. Apartman yönetim kurulu seçimlerinde çıkan kavgalara dönüşmesin. Çünkü her kat maliki ve kiracılarla aynı apartmanda oturuyoruz. Birlikte yaşamaya alışmak için “birlikte yaşama kültürün yaratılması” herkesin görevi ve haklı beklentisidir. Ertesi gün “günaydın” diyeceğiniz komşunuza gösterilmesi gereken asgari saygının size de gösterilmesini istiyorsanız eğer…
Bu kötü örnek ne kadar kötüyse ve örnek kabul edilmezse; HSYK seçimlerinin tüm süreci de bu topluma kötü örnek olmamalıdır. O yüzden adalet ve hukuk diyorsanız; ortak paydanın “insan onuru” olduğu unutulmamalıdır.
Zaten var olan düzende adalet ve hukuk arayışı, vicdanları rahatlatmıyor, kanatıyor. Artık “endişeler” üreten, vicdanı olmayan mevcut hukuk düzenine bağımlı başka yeni sorunlar yaratılmamalıdır. Bu yüzden toplumun “yasa düzenine” değil de “etik temelli hukuk düzenine” kavuşması gerekiyor. Bunun için toplum bireylerinin özne olabilmesi ilk temel koşuldur. O yüzden insanı araçsallaştırmayan bir kamu düzenine kavuşmalıyız. İnsan özne olarak kabul edilmeli ve araçsallaştırılmamalıdır.
Açtığınız her ceza davasında yargıladığınız insanlar, aslında yargıyı yargılar.
Bu yüzden geçmiş bir daha yaşanmamak ve ders almak üzere yaşanmışsa eğer; HSYK seçim sürecinde; “yargıyı yargılamak” yerine, insanlarla yargının ilişkisini adalet, vicdan ve hukuk üzerine kurmalıyız. Birlikte başka bir hukuk yaratabilecek miyiz? İlk adımı atıp insanı özne olarak kabul etmeliyiz. Amaç, insan olmalıdır. Yargı bu bakış açısı içinde düşünülmelidir.
Aksi takdirde sonbahardan sonra gelen kış mevsiminde çok üşürsünüz ve havalar serttir. (Fİ/ÇT)