Işıklar sönüyor, zifirî karanlık çöküyor...
Kış burada ölüm gibi...
Son kalanlar da giderse adamız ölür...
Başına bir şey gelse zaten ölürsün...
Bir dinî yortu için hazırladıkları rengârenk çiçek buketleriyle kiliseyi süslemeye girişmiş kadınlar dertleşmektedir.
Okumaya devam etmek istemiyor, keçilerle alakadar olmak istiyor...
Babasından ne gördüyse o...
Ebeveynler onlara karşı yükümlülüklerimiz olduğunu düşünerek bizi dünyaya getirmişler...
Abileri burada evlenecek kadın bulabilecek mi?
Hangi kadın buraya gelip burada yaşamak ister ki?
Ancak kadının da çoban olması gerekir...
Yazık, çok yazık!
Mesele Ege denizinin ortasında, mahrumiyet bölgesi gibi bir adacıkta, ilkokulu bitirerek daha büyük bir adada orta eğitimini sürdürüp sürdürmeyeceği belirsiz olan 10 yaşındaki Hristo'nun kaderi.
Öğretmeni Maria'nın dileği, saflık timsali olduğu kadar başarılı olma ihtimali de bulunan yapayalnız öğrencisinin zincirlerini kırıp daha geniş bir dünyaya yelken açması. Fakat ataerkil bir düzende geleneksel klişeleri yıkmak, ailesi için olduğu kadar dünyalar tatlısı Hristo için de zordur...
Yönetmenliğini Giulia Amati'nin üstlendiği Hristos, Son Çocuk (Kristos, the Last Child) adlı belgesel seyirciyi adeta zaman tüneline sokup pastoral bir masal dünyasına sürüklüyor. Filmin senaryosuna ve prodüksiyonuna da katkıda bulunmuş olan Amati, kahramanının yalnızlığını bize incelikle aktarırken asırlardır süregelmekte olan bir yaşam tarzının bitme ihtimalini de layıkıyla hissettiriyor.
Venedik Film Festivali 19. Giornate degli Autori kapsamında seyirciyle buluşan, 2022 İtalya-Fransa-Yunanistan ortak yapımı şirin belgesel 90 dakika boyunca kahramanıyla empati kuranları bilhassa tesiri altına aldığı gibi akabinde filmin dünyasına dahil olma duygusunu uzun süre korumamızı sağlıyor.
Adada yaşam
Çocukluğunda babasının yelkenlisiyle geldiği Oniki Adalar arasındaki Arki/Nergiscik adasına –filmini ithaf ettiği– babasının vefatından sonra tekrar dönen yönetmen Amati, adada okula devam eden tek çocuk Hristo'yla özdeşleşip son eğitim senesini kaydetmeye girişmiş.
Saflığı kocaman gözlerine yansıyan, endişeli bir yüz ifadesine sahip sessiz Hristo'yu keçilerle ilgilenirken veya tek başına balık tutarken izliyoruz. Aslında çekingen ve gayet hassas olan kahramanımızın gevenlerin arasındaki bir patikadan yokuş aşağı inerken, neşeyle bir şarkı mırıldanmasına da şahit oluyoruz.
Bazen bir incir ağacının altında, eski bir taş duvarın üstüne oturarak ders çalışıyor, bazen en yakın dostları olan köpeklerini (ne yazık ki endüstriyel mamayla) besliyor; hayvanların sütünü sağdığı gibi kuzuların biberonla büyümelerine katkıda bulunuyor.
Adanın erkekleri zaten genellikle hayvancılık ve balıkçılıkla meşguller. Süt lor peynirine dönüştürülüyor, keçiler ve koyunlar zamanı geldiğinde daha büyük adaların ihtiyaçlarını karşılamak üzere gemiye bindirilip yollanıyor.
Kameralara yansıdığı kadarıyla ahtapot ağlardan (yine ne yazık ki) en çok çıkan mahsul olarak sert yüzeylere çarpılıp kıvama getiriliyor, ağlar sık sık tamir edilip –gittikçe çoraklaşan– denize atılmaya hazır hale getiriliyor. Kadınlar genellikle ev işleriyle iştigal ediyorlar ve gayet dramatik çehrelere sahipler.
Sevgili öğretmenim
Hristo'ya büyük ihtimam gösteren öğretmeni Maria öğrencisinin ufkunu genişletmek için elinden geleni yapıyor, matematikte veya kompozisyon yazmada gösterdiği başarıyı tarihte de göstermesini arzuluyor. Antik Yunan ve Bizans konulu dersi dikkatle dinlemediği ortaya çıkınca azıcık da olsa azarlanan Hristo fazlasıyla kırılgan yüzünü bizden saklamıyor, daima dikkatle ve hayranlıkla izlediği büyüklerine saygıda kusur ettiği için üzüntüye boğuluyor.
Öğretmeni Maria adanın bitki örtüsünü kendisinden çok daha iyi tanıyan Hristo'nun eğitimine devam ederek botanikçi veya ziraatçi olabileceğini söylüyor; abileri dahil, nesillerdir sürdürülen ailedeki çobanlık geleneğinden sıyrılmasını diliyor.
Neşeli öğretmeni bu arada sevgili Hristo'suna lokma kızartmayı öğrettiği gibi onun sahne performansları aracılığıyla çekingenliğini yenmesi için de uğraş veriyor. Üç beş kişilik bir seyirci kitlesi karşısında Zambeta'ya ait O mathitis (Ο μαθητής/Öğrenci) şarkısını bir parodi şeklinde beraberce seslendiriyorlar, siyasi yönüyle öne çıkmış Savvopoulos'un San ton karagiozi (Σαν το καραγκιόζη/Karagöz gibi) eserini (çocukcağız biraz detone olsa da) öğrencisine yorumlatıyor.
Fakat vaziyetin epeyce gülünç ve aynı zamanda sevimli hale geldiği anlar, herkesin millî hassasiyetlerle dolduğu, adanın düşman işgalinden kurtuluşunun yıldönümü töreninde kocaman bir bayrak direğini taşıyan Hristo ile öğretmeni Maria'dan oluşan resmigeçit ve akabinde sesini ilk defa yükselttiğini duyduğumuz Hristo'nun okuduğu vatanseverlik dolu şiirin havada yankılanması.
Milliyetçilik göreceli
Oysa film boyunca, Vikipedi'ye göre Türkiye tarafından Ege'deki Gri Bölgeler olarak tanımlanan, egemenliği tartışmalı adalardan biri olan Nergiscik'te, Yunanistan bayrağının sefil hallerine şahit oluyoruz. Memlekette milliyetçiliğin aslında pek de kale alınmadığının göstergesi halinde, mavi ve beyaz renkli şeritlerin dikiş yerleri sökülmüş, adeta tiftik tiftik olmuş bayrak komşuda oldum olası bir klasik. Ayrıca şiddetli rüzgârdan yıpranıp dikdörtgen formunu yitirmiş, bayrak kanununa göre olması gerektiğinin yarısı kadar, kare bir bayrak da görüyoruz.
Zaten sıcacık hislerle içimizi dolduran Hristo'nun istikbali dışında bizi pek bir şey aslında o kadar da ilgilendirmiyor. Onun akranlarıyla vakit geçirmesi, kabiliyetlerini geliştirmesi, ufkunu genişletmesi belki saflığını yitirmesine sebep olacaktır, ama diğer seçenek onu ne kadar geliştirecektir?
Alice Rohrwacher'in Lazzaro Felice (Mutlu Lazzaro) filmindeki naiflik yoğunluğunu bize belgesel gerçekliğinde sunan yönetmen Amati, Nergiscik/Arki gibi adalardaki sessiz, yavaş ve huzurlu yaşamın, geleneksel topluluk ve üretim şekillerinin korunması gerektiğini, aynı zamanda günümüz şartlarıyla harmanlanarak geleceğe aktarılmasının elzem olduğunu hissettiriyor, helal olsun! (MT/SD)