İlk albümü Red, Black and White ile “herkes için parıldayan bir ay ve bir güneş var” diye seslendi. Rainbow’da “benim için ve bizim için bir ev yok” diye haykırdı. Şimdilerde ise “Hoş bulduk İstanbul” diyerek karşımızda. Halbuki biz daha ona doğru düzgün hoş geldin bile diyememişken. Kimden mi bahsediyoruz? Beş yıldır İstanbul’da yaşayan, Türkiye’nin ilk yasal reggae albümünü çıkaran Kongolu müzisyen Enzo Ikah’tan… Enzo’yu bilenlere ne mutlu sizlere diyerek, Enzo’ya yeni başlayacaklara kısa bir bilgi geçelim. Kongo’da tanınmış bir müzisyen iken, muhalif şarkıları nedeniyle iktidar baskısına maruz kalan Enzo, ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Havalimanına gitti ve kalkan ilk uçağı sordu, İstanbul’du. Uçağa atladı ve hayatındaki yeni yolculuğu da böylece başlamış oldu.
Hayat hikayesi ile ilgili detayları merak edenler, internette küçük bir araştırma yaparak bu bilgilere ulaşabilir. Zira Enzo hayat hikayesi ile anılmak ve bununla bilinmek istemiyor. Zaten Enzo’yu tanımak isteyenlere tavsiye, müziğini dinlemeleri ve sözlerine dikkat kesilmeleri olur. Çünkü Enzo’nun hayat hikayesi şarkılarında vücut buluyor. Ne görüyor, ne yaşıyor, hissediyorsa Enzo söz olup kağıda döküyor, müzik olup kulağımıza çalıyor.
“Hoş bulduk İstanbul, kalpten bir teşekkür”
Onunla görüşmemiz boyunca sorduğum her soruya yazdığı şarkılar ile cevap vermesi de bu yüzden. Her sorumun cevabı bir şarkısında karşıma çıkıyor. Sohbete müziğinden başlıyoruz, son albümü Welcome to İstanbul’dan… Albümün isminin neden bu olduğunu soruyorum. Beş yıldır İstanbul’da yaşıyorum diye cevap veriyor Enzo. Bu sürede çok şey gördüğünü anlatıyor. Gezi Parkı’ndan girip, Taksim projesine oradan da üçüncü köprü çalışmalarına uzanıyor.
Buradan kendi hayat hikayesine geçiyor. Bir kaçak gibi ülkesinden ayrılmak zorunda olduğu anlardan bahsediyor. Yaşamak için İstanbul’u onun seçmediğini ama İstanbul’un onu seçtiğini söylüyor gülümseyerek. Hoş bulduk İstanbul’un sadece kelimelerden ibaret bir söylem olmadığını, kalpten bir teşekkür olduğunu belirtiyor. Ailesini çok küçük yaşlarda kaybettiğini söyleyen Enzo burada yeni bir aile bulmuş. Bir sürü dost, kardeş edinmiş. O yüzden İstanbul’un onu hoş karşıladığını anlatıyor.
“Evin, yoksa her yer evin”
Sohbetimize müzik ile devam ediyoruz. İlk albümünün pek ona ait olmadığını dile getirerek, yüzde 50 oranında onu yansıttığını söylüyor: “O zamanlar çok fazla kişiyi tanımıyordum ve istediğim şeyleri bulmakta zorlanıyordum. Şimdi öyle değil. Bu albüm yüzde 70 oranında istediğim gibi oldu.”
Albümünde Türkçe sözlere de yer vermiş Enzo. “İlk albümüm Afrika ritimleri ağırlıklıydı ama şimdi burada yaşıyorum ve buraya da ait bir şeyler yapmak istiyorum” diye açıklıyor sebebini. Banane Sanane adlı şarkısında “Araban yoksa sen gezginsin, evin yoksa her yer evin” diyor bizlere. Zenginliği de fakirliği de biliyor Enzo. Kongo’da hatırı sayılır bir serveti varken burada sokaktan başlayıp albüm yapmaya uzanan yolculuğu kolay olmamış.
İstanbul’a indiğinde ilk durağının 78 gün boyunca Kumkapı Yabancılar Şube olduğunu söylüyor. Sonraki durağı ise Taksim’deki Gezi Parkı… Şimdilerde de pek çok Suriyeli göçmen aileye ev sahipliği yapan Gezi Parkı, Enzo’yu da ağırlamış üç gün boyunca. Bu nedenle Gezi, Enzo için parktan da öte bir anlam taşıyor. Hatta direniş sırasında parkta konser verirken sahneden yattığı yeri gördüğünü ve çok duygulandığını anlatıyor. Gezi Parkı’ndan sonra Beyoğlu’nun çeşitli köşelerini, sokaklarını ev bellemiş kendine. Bunları anlatırken de şarkısını tekrarlayarak “evin yoksa, her yer evin” diyor.
Enzo’dan Van’a mesaj var
Albümde yer alan bir diğer Türkçe şarkı da “Hey on beşli waka waka” Hepimizin bildiği bir türküyü Enzo, Türkçe ve kendi dilinde reggae ritimleri ile yeniden yorumlamış, çok da güzel olmuş. Enzo bu şarkıyı Gezi direnişi sırasında sahneden söylemiş, videosunu bulup, izleyin derim.
Enzo albümünde Van’ı da unutmamış. İktidarın gündemine almadığı, çoğu kişinin görmezden geldiği Van’ı, Enzo görmüş. Hem de uzaktan değil, gayet yakından. Deprem sonrası Van’a gitmiş, birkaç gün orada kalmış. Gördüklerinin kendisini çok etkilediğini söylüyor. Yazının başında da belirtmiştik Enzo gördüğü, hissettiği şeyleri yazıyor diye. Van şarkısı da böyle ortaya çıkmış. Şarkısında Van’a “kalbim sizinle” diye sesleniyor.
Mültecilerin neler yaşadığını şarkıları ile anlatacak
Geçtiğimiz günlerde Enzo yeni albümünün tanıtımı için bir konser verdi. Önümüzdeki günlerde yeni konserleri de olacak. Ancak Enzo sadece kendi albüm konserleri ile meşgul değil. Verdiği konserlerin büyük bir kısmını dayanışma etkinlikleri oluşturuyor. Çoğunlukla da kendi gibi göçmen kardeşlerinin dayanışma etkinliklerinde boy gösteriyor. Hatta önümüzdeki günlerde genç mülteciler için bir konser vereceğini söylüyor.
Dayanışmanın kendisi için çok önemli olduğunu vurguluyor Enzo. Hatta mültecilerle ilgili bir şarkı yapacağının haberini de veriyor. No Home şarkısına geliyor söz. “O zaman bir evim yoktu ama şimdi çok evim var” diyor ve yapacağı şarkı ile mültecilerin nasıl yaşadığını göstermek istediğini söylüyor. Çünkü çoğu mülteci benzer dertleri ve talepleri paylaşıyor: iş ve ekmek.
Türkiye’ye giriş yapan bir mültecinin üçüncü ülkeye gidebilmek için bazen yıllarca beklediğini hatırlatıyor Enzo ve isyan ediyor: “Çalışma izni, oturma izni verilmiyor. Göçmenler için iş bulmak zor. Bu sürede kimse nasıl yaşıyorsun, nerede kalıyorsun, nasıl geçiniyorsun diye sormuyor. Ne cevabını bilmek, ne de bizi görmek istiyorlar.” Şarkısından sözler de paylaşıyor duygularını anlatmak için ve bir yeri geliyor ki, can yakıyor: “Köpeğe yemek verir gibi yemek veriyorlar bizlere” Sözler sona erince “Bazen insan olmaktan utanıyorum diyor” Enzo, o an onunla aynı hissi paylaşıyorum.
“Meşhur olmak değil derdim, müziğimin anlaşılması”
Göçmenlerin yaşadıklarından konuşurken söz dönüyor dolaşıyor, Festus Okey’e geliyor. Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü’nde bir polis tarafından öldürülen Festus’u ilk olarak Yabancılar Şube’de kalırken öğrendiğini söylüyor Enzo ve ekliyor “İstanbul kimilerini de hoş karşılamıyor. Orada kalırken yıllar sonra Festus için Bandista ile şarkı yapacağım aklıma gelmezdi.”
Paraya ihtiyacı olduğunu ama yaptığı müziğin olabildiğince çok kişiye ulaşmasının ilk amacı olduğunu belirtiyor. Arkadaşlarının yanında olmak, onlarla dayanışmak kendisini mutlu ediyor. Çok yerden konser teklifi aldığını ancak pek sıcak bakmadığını da sözlerine ekliyor “Çünkü aynı yerlerde çalarak kendime bir hayran kitlesi yaratma peşinde değilim. Meşhur olmak değil derdim, müziğimin anlaşılması… Ancak beni kimse anlamıyor.” Sadece bugünü değil yarını da düşünüyor Enzo “Hayat sadece çalışmak, yemek demek değil.”
“Devrim, evrimsiz olmaz”
“Ben kendimi devrimci bir adam olarak görüyorum. Kimseden yardım almıyorum ve hiç kimsenin beni satın almasına izin vermiyorum. Yalnız başıma kavgamı ediyorum. Benim tek silahım, yaptığım müzik. Karşı olduğum şey ise ırk ayrımı. Tek dileğim özgürlük, tek inandığım din ise sevgi ve dostluk.” Bu benim yaşam görüşüm diyor Enzo. “Bana siyah demeyi bırak, çünkü ben sana beyaz demiyorum, aptal olan renk değil, insandır” diyerek kendini şarkıları ile ifade etmeye devam ediyor. Bu sırada “bana sokakta zenci diye sesleniyorlar, ne demek zenci diye soruyor” kızgınlıkla ve ekliyor: sadece insan… Renklerin önemli olmadığını vurguluyor Enzo ve Revolution şarkısına atıfta bulunarak “Devrim, evrimsiz olmaz” diyor. Gezi Parkı’ndan örnek veriyor “Gezi’de devrim istiyorsun ama bana zenci demekten vazgeçmiyorsun. Devrim istiyorsan değişmelisin.”
Enzo beni de alıştırıyor şarkılarla düşünmeye. Bu satırları yazarken Enzo’nun red, black and white one love for all let be together as one sözleri düşüyor aklıma. Ve Bandista alıyor mikrofonu “…O benim öz kardeşim, özür kardeşim, Enzo Ikah, kardeşim.” (MC/EKN)
* Fotoğraflar: Meral Candan
** Enzo Ikah’ın web sayfası: http://enzoikah.com/