Koşulsuz sevgi insanın içindeki en derin özlemlerden biridir. Sadece çocuklar değil, ölene kadar, tüm yetişkinler birilerinin onları hiçbir şey beklemeden sevmesini ister. Yetişkinlikte bu isteği tatmin etmek çok daha zor olsa da, ideal annenin rolü çocuğuna bu koşulsuz sevgiyi vermek, onu sadece kendi olduğu için sevmektir. Özellikle babadan farklı olarak çocuk ve anne arasındaki doğumla gelen yakınlık bu çeşit bir sevgiyi mümkün kılar.
İdeal babanın rolü ise annenin tersine çocuğa beklentiler yüklemek, hedefler koymak ve bunları tatmin etmediği takdirde sevilemeyeceğini ona hissettirmektir. Özel mülkiyet ile birlikte baba öldükten sonra mallarını teslim bırakacak kadar güvendiği bir çocuk yetiştirmek ister. İdeal babaya has bu tip sevgi çocuğun çalışmasını, hareket etmesini, çabalamasını sağlarken; aynı zamanda emirlere uymanın tek erdem olması ve cezanın meşrulaşması gibi olumsuz etkileri vardır.
Tüm bunların politikayla yakından ilgisi var. Ünlü dilbilimci George Lakoff, “Politik Bilinç” adlı ses getiren kitabında insanın ilk karşılaştığı yönetim biçiminin “aile” olduğunu söylüyor. Lakoff’un nöroloji laboraturarında bebekler ve çocuklar üstünde yaptığı araştırmalar, dil ve düşüncenin en önemli öğelerinin erken yaşta geliştiğini gösteriyor. Anneniz sizi besleyip, kucağına aldığında beyninizde birbirinizden bağımsız birçok bölge aynı anda aktive oluyor: “kişiyi tanıma”, “ısı” ve “güven”. Bu eş zamanlı aktivasyonlar tekrarlandıkça sıcaklık ve güven anlatmak için kullanılan “anne” metaforu oluşuyor.
Cezalandırıcı, talepkar, sert baba ve bağışlayıcı, seven, besleyen anne aslında sadece birer stereotip, ya da ideal figür değil. Erken yaştaki deneyimlerimizin beynimizde yarattığı koşullanmalar sonucunda oluşan metaforlar. Bu metaforlar herkesin kolayca kavrayabileceği anlamlar içeriyor; bin yıllardır anlatılan hikayelerde kullanılıyor. Özellikle din, bu öğelerden sıklıkla faydalanıyor. Tanrının çoğu dinde cezalandıran ve bağışlayan iki farklı karaktere sahip olması buna örnek.
Modern toplumlarda politika çoğunlukla “baba” metaforu üzerinden ilerliyor. Lakoff, özellikle sağ eğilimli politikacıların bireylere sorumluluklar yükleyip sosyal yardımı desteklemeyen, cezalandırıcı doğaya sahip politikaları ile bu metaforu uzun yıllardır pekiştirdiklerini söylüyor. “Özgürlük, eşitlik, barış” için politika yapanlar ise anne metaforunu yeterince kucaklamıyor, pratikte destekleyemiyorlar. İnsanlar anne ve baba metaforuna sempati açısından çeşit çeşit olsa da, baba metaforunun güçlü propagandası sonucu oylar çoğunlukla sağ eğilimli politikacılara gidiyor.
Bu tartışma Türkiye politikası için oldukça önemli anlamlar taşıyor. Kadının hor görüldüğü, sevginin sopa altından gösterildiği bir kültürün; kadın figürünün ön plana çıkmadığı bir dinin mensubu bu toplumda, anne şefkati en iyi ihtimalle çok derinlere gömdüğümüz bir özlem. Kalabalık kitlelerin anne metaforuyla kolayca bağ kuramaması ve baba figürüne sapkın bir şekilde bağlanması tesadüf değil. Bu yüzden politikacının zalimliğinin, şiddetin doğal karşılandığı bir toplumda yaşıyoruz, çünkü çoğunluğun zihninde baba çocuğunu onun iyiliğini istediği için dövüyor.
Her şeye rağmen son bir yıldır Türkiye’de baba figürünü sarsan bir hikaye yazılıyor. Bu hikaye yemyeşil bir parkta geçiyor. Kahramanları kırmızı elbiseli kadınlar, uçurtma uçuran çocuklar, gitar çalan, çadır kuran genç erkekler. Ağaçları, köpekleri koruyor, betonlara, tanklara karşı savaşıyorlar. En güçlü silahları mizah, diğer ellerinde bir avuç ekmek. Her şey çok mu masalsı geliyor, bu hikayede kurgu yok. Bir annenin sabrıyla savunulduğu takdirde bu hikaye babaların devrini sona erdirecek güce ulaşabilir.
Bir annenin çocuğunu sadece kendi olduğu için sevmesi gibi, insanı insan olduğu için seven, bu yüzden eşitlik ve adalet isteyen bu nesil, ceza ve şiddetle yola gelmeyecek kadar özgür ve barışçıl. Zalim bir babanın böyle bir nesli yönetmeyi becerecek hiç bir silahı yok. Öyle görülüyor ki bu sefer ezber bozulacak; babaların sevgisini kazanmak isteyen çocuklar değil, çocukların sevgisini kazanmak isteyen babalar değişmek zorunda kalacak. (AY/ÇT)