Kültürel ve sanatsal etkinlikler beni her zaman heyecanlandırmıştır. Özelliği olan festivallere katılmak için tüm imkânlarımı zorlamış, nerede olursa olsun yollara koyulmuşumdur.
Çağrılısı olduğum “Hopa Kültür Sanat ve Deniz Festivali”ni izlemek de böyle bir duyguydu.
Pasif bir izleyici olmaktan öteye birlikte çoğalma duygusunu ve pratiğini yaşamak istiyordum. Katılımcıların çoğu edebiyattan, siyasetten tanıdığım kişilerdi.
Giresun’da yaşamama karşın Hopa’ya ilk kez gidiyordum. Batum üzerinden gelen İstanbul kafilesini limanda tulumla karşıladığımızda bu duygularımın sağlamasını yaptım…
ÖDP Genel Başkanı ve İstanbul 1. Bölge Milletvekili Ufuk Uras, Yazar ve Barış Aktivisti Oya Baydar, Yazar Oral Çalışlar, Yazar-şair Sezai Sarıoğlu, şair Emir Şir, Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni şair Orhan Alkaya, Latin Amerika üzerine çalışmalarıyla bildiğimiz Metin Yeğin, gazeteci Tan Morgül, Abidin Özkaymak, Arif Ali Cangı, Ayla Şeşan, Bedrettin Kalın, Ceyhan Akay, Erol Katırcıoğlu, Gencay Gürsoy, Adnan Genç, Mehmet Özer, Necati Sağır, Bahriye Kabadayı, Nevzat Özer, Oktay Demirkan, Meliha Civelek festivalin konuklarıydılar.
Uras: Muhalif kesim biraraya gelmeli
ÖDP Genel Başkanı Uras, “Siyasal Gündem” başlıklı söyleşide, siyasetin otoriter vesayetçi çevrelerle, “kendine demokrat!” AKP arasındaki iktidar mücadelesi nedeniyle tıkandığını, solun yerel seçimlerden başlayarak emek ve demokrasi mücadelesiyle halkın iradesini merkez alan üçüncü bir alternatifi örmesi gerektiğini vurguladı.
Fatsa ve Hopa deneyimlerinin derslerinin önemli olduğunu, örneklerin çoğaltılması gerektiğini savunan Uras, bunun için yerel seçimlerde farklı sol ve muhalif kesimlerin 22 Temmuz seçimlerinde İstanbul 1. Bölge’de olduğu gibi bir araya gelmelerinin gerektiğini belirtti.
Sarıoğlu’nun kolaylaştırıcı, Baydar ve Alkaya’nın konuşmacı olduğu “Barış” paneli en çok ilgimi çeken etkinliklerden biri oldu.
Barış demiştir güvercin tıkmışlardır boğazına
Çünkü bu coğrafyanın en çok ihtiyacı olan şeydi Barış… Sarıoğlu, “Barış’ın bilmediğimiz bir pratik olduğunu, sözcüğün kirletildiğini” vurguladıktan sonra, Cemal Süreya’nın “Barış demiştir güvercin tıkmışlardır boğazına” dizesinden yola çıkarak barış mücadelesinin zorluğunu vurguladı.
Baydar ve Alkaya ise “Barış ‘ama’ kaldırmaz” söylemi etrafında çifte standarda dayalı çarpık bir kültürün oluştuğuna vurgu yaparak konuşmalarını sürdürdüler.
Alkaya “Tezkereyi şeriatçılar ve Kemalistlerle birlikte engelledik” derken, Baydar şiddetin ailelerden sol örgütlere kadar toplumun her alanını kuşattığını vurgulayıp, “Herkes karşı tarafın şiddetini yeriyor; fakat kendi şiddetini mazur gösterecek bahaneler üretiyor. Şiddete, savaşa ‘ama’larla yaklaşamayız” şeklinde görüş belirtti.
Yeğin ile Morgül sunumlarında Latin Amerika deneyimlerinden örnekler sundular.
Denizin devrimci çocuğu
Genç yaşta kanserden kaybettiğimiz “Şair ceketli çocuk” Kazım Koyuncu’nun mezar ziyareti beni çok duygulandırıp hüzünlendirdi.
“Denizin devrimci çocuğu” sevgili Kazım’ın mezarı başında dünyanın muhasebesini yapmaya çalıştım.
Kazım’ın etrafı yemyeşil doğayla kuşatılmıştı. Doğanın içinde sessizce türküler mırıldanıyordu sanki… Mezar taşında yazı olmayışı dünyalı ve ölümsüz olduğunun ironik bir deliliydi.
Başındaki bulutlar ise saf, dürüst ve evrensel asi ve aksi çocuğun düşleriydi sanki… Bu güne kadar iki mezar beni etkiledi; biri taşında “Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi” yazan şair Can Yücel’in mezarı, diğeri de Kazım’ın taşında yazı olmayan mezarı…
Buralara gelmişken, Karadeniz’de “devlet dersinde öldürülen” asi ve romantik çocukları unutmak olur mu? Festivalin üçüncü günü “Unutmak Olmaz: Karadeniz'in Sol Dalgaları” filmle açıldı.
Unutmak olmaz
Şair Şir’in hazırladığı lirik belgeselde, “Hayatta kalışımız ‘Diyalektik Rastlantı’dır. Bizlere hayatlarını ödünç bırakan arkadaşlarımızı, ödünç hayatlar yaşadığımızı unutmak olmaz. Unutmak, kalbimizin yarısını, tarihimizi unutmaktır. Efsanevi kişilikli ve romantik çocukları unutmak olmaz. Anlatılan bizim hikâyemizdir, unutmak olmaz. Unutturmak hiç olmaz…” diyordu sunuculuğunu yapan Şenol Morgül…
Bu etkinliğin ardından Yönetmen Ümit Kıvanç'ın hazırladığı “Kazım Koyuncu belgeseli” gösterildi..
Yönetmenliğini Bahriye Kabadayı'nın yaptığı “Devrimci Gençlik Köprüsü” isimli belgesel filmin gösterimi ve film üzerinden yapılan '68 söyleşisi de ilgiyle izlendi.
Söyleşide Kabadayı’nın yanı sıra filmin yapımcısı Enis Rıza, Zap Köprüsü’nün yapımına katılanlardan Necati Sağır da konuştular.
Çalışlar ise döneme ilişkin anılar aktardı. ‘68 deneyimini kutsallaştırmakla kötülemenin iki yanlış uç olduğunu vurgulayan konuşmacılar “Tek ‘68 yok, o nedenle bugün herkes tarihi kendine göre yontabiliyor” dediler.
Festivalin son gününde ise, “Satılık Deremiz ve Vadimiz Yoktur!” Çevre örgütleri “Türkiye 1. Çevre Sempozyumu”nda bir araya geldi.
“Sularımız, vadilerimiz, topraklarımız, ormanlarımız satılık değildir” diyen örgütler talanlara karşı birlikte ve kitlesel mücadele çağrısı yaptılar.
Türkiye Çevre Platformu ile Temiz Enerji Platformu Koordinatörü ve Euro Solar Türkiye Başkanı Doç. Dr. Tanay Sıtkı Uyar, Yeşil Artvin Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Artvin Baro Başkanı Avukat Bedrettin Kalın, İç Anadolu Çevre Platformu Sözcüsü Abidin Özkaymak, Rize TEMA Sözcüsü Nevzat Özer ve Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi Başkanı Gencay Gürsoy, SİNYAD Temsilcileri Ceyhan Akay ve Remzi Kazmaz konuştular…
Gündüzleri panel ve söyleşilerin yapıldığı festivalde akşamları da konserler yapıldı. Ayşenur Kolivar ve Grup Helesa, Birol Topaloğlu, Grup Göçebe, Harun Topaloğlu ve Entu, Marsis, Yasemin Göksu barışın ve kardeşliğin türkülerini söyleyerek binlerce Karadenizliyi coşturdular…
Türküleri dinlerken, birlikte söylerken yeryüzü şairi Nâzım Hikmet’in “Türküleri anladım hangi dilden söylenirlerse söylensin” dizelerinin anlamını bir kez daha bilince çıkardık… Giresun’dan birlikte katıldığım meslektaşım, arkadaşım Hakan Kabahasanoğlu ile mutlu ve umutlu döndük festivalden.
Hopa; dağların eteklerine kurulmuş, mavi ile yeşilin iç içe girdiği, sosyalist düşünceyle yerel yönetimin uygulanmaya çalışıldığı tek ilçesi...
Belediye Başkanı Yılmaz Topaloğlu ilçede, Lazlar, Hemşinliler ve Türkler arasında “bir arada yaşama kültürünü” hayata geçirmenin inadıyla ve ısrarıyla sürdürüyor çabalarını.
Sonuç olarak şunu söylemek gerek: Karadeniz’de güneşin doğduğu, yolların başladığı yer olan Hopa bir deneyim olarak bir vicdan olarak bizimdir. Onu daha çok sahiplenmeli, eleştirmeli, öneriler sunmalı ve daha iyi festivaller için Yılmaz Topaloğlu ve Hopalılar yalnız bırakılmamalıdır…
Onları yalnız bırakırsak Hopa üzerinden de yenilmiş ve yanılmış olacağız demektir…
Darısı gelecek festivallerin başına…
İki, üç daha fazla Hopa… Tarihe bin selam…(SY/EZÖ)