İnsanlığın tarih boyunca geçirdiği gelişim evrelerinin son durağı olduğu sanılan Homo Sapiens, son yıllarda kendi kendini yok etmeye, alt etmeye ‘bir üst’e ulaşmaya çabalıyor. Bu çabayı artan şiddet saldırılarında, sosyal medyanın inanılmaz bir hızla çoğalan ‘sözüm ona’ ünlülerinde ve hayatın her alanında varlığını sürdüren insan tipolojisinde gözlemleyebilmek mümkün. Artık hem düşünce hem de duygu dünyamızda büyük değişimler geçirdiğimize göre; bedenen Homo Sapiens özellikler taşımaya devam etsek de ruhen ve zihnen Homo Sapiens olduğumuzu iddia etmek biraz hayalcilik olurdu. Hayalciliği bir kenara bırakıp şapkayı önümüze koyduğumuzda ise ağır bir bilançoyla karşılaşıyoruz. Homo Sapiens’i öldüren ‘Üst Modern İnsan’.
‘Üst Modern İnsan’ı anlatmadan önce bu tanım için seçtiğim adın çıkış noktasını paylaşmalıyım. Tunuslu psikanalist, profesör yazar Fethi Benslama, “Ölüm Siyaseti” adlı kitabında cihatçı Müslümanları ele alır. Konuyu etraflıca inceler ve anlamlı çıkarımlarda bulunur. Benslama kitabında Müslümanları ikiye ayırır ve odak noktasına aldığı grubu ‘Üst Müslümanlar’ olarak adlandırır. Aşırı uca geçmiş cihatçı Üst Müslümanlar’ın nedenleri, nasılları ve sonuçları tartışılır. ‘Üst Modern İnsan’ ise tıpkı Benslama’nın adlandırması gibi aşırı uca geçenleri temsil eder. Fakat aralarındaki temel fark Üst Müslüman’ın bir seçim yaparak aşırı uca geçmiş olmasıdır. Üst Modern İnsan ise seçim yapmaktan kaçındığı, cesaret edemediği, tepkisizlikten uyuştuğu için bilinçsizce aşırı uca kaymıştır. Güney Koreli yazar ve kültür kuramcısı Byung-Chul Han’ın “Şiddetin Topolojisi” adlı kitabında anlattığı ‘olumluluğun şiddeti’ sorunu Üst Modern İnsan’ı çaresizce içine çekmiş ve yalnızca ruhunda değil var oluşunda derin yaralar açmasına neden olmuştur. Byung-Chul Han’ın ifadesiyle:
“… Hayatta kalma histerisiyle yaşayan bir toplum ne yaşamayı ne de ölmeyi beceren bir ölü olmayanlar toplumudur.”
Byung-Chul Han, benim ‘Üst Modern İnsan’ olarak adlandırdığım yeni insan türünü “Ölü Olmayanlar Toplumu” olarak ifade eder ve Şiddetin Topolojisi sayfa 41’de son dönem insanına ayna tutar, aynadaki görüntü ise pek parlak değildir:
“… Başarıya ve performansa odaklı çalışan, yorgun, depresif özne kendinden bıkmıştır. Kendinden yorulmuş, kendinden ve kendiyle savaştan bitkin düşmüştür. Kendinden çıkmayı, dışarıda olmayı, kendini bırakıp Öteki’ne, Dünya’ya açılmayı beceremez, saplantılı bir biçimde kendine odaklanır ve bu paradoksal olarak Kendi’nin içinin oyulmasına ve boşalmasına yol açar. Farenin çemberde dönmesi misali, sürekli Kendi etrafında dönen özne, sonunda tükenecektir.”
Tüm bu bilgiler ışığında Ölü Olmayanlar Toplumu’na kardeş, Üst Müslümanlar’a rakip ‘Üst Modern İnsan’ kimdir?
En kısa tanımıyla: Dertsizlikler içinde kendi içini kazıya kazıya vardığı boşlukta pozitif düşüncenin büyüsüyle sarhoşlaşan, Homo Sapiens’i boğarak öldüren insan türü.
Olumluluğun şiddetiyle ağır yaralar aldığını henüz fark etmeyen Üst Modern İnsan, kendi kendini aşma yarışında bir süre sonra hüsranla karşılaşacağını henüz fark etmemekte ve var gücüyle ‘uyanma / uyanış’ diye adlandırdığı yeni nesil kutsal yolunda (sözüm ona aydınlanma) hızla yürümektedir. Çok kısa bir süre öncesine kadar sahip olarak mutlu olan Üst Modern İnsan, geldiği içsel tükenmişlik noktasında artık sahip olmamayı sadece ‘olma’ durumunu savunur. Fakat bu olma vaziyeti, geçmişin kanlı savaşlarının aksine kitlesel ölümü değil bireysel çürümeyi beraberinde getirir.
Birey bu kez uzun vadede içten içe kendini yok eder. ‘İçe/öze’ dönme savaşını kişi kendi kendine açmıştır ve yine kendine yenilir. Şimdi karşısında bir suçlu bulamaz ve namlu artık bizzat ona dönüktür. Aşırı bireyselleşen Üst Modern İnsan, değiştirip dönüştürüp bulamaç haline getirdiği kayıp varlığıyla artık heterojen bir karışımdır. Ne kendinden kurtulabilmiştir ne de bir yenisini doğurabilmiştir.
Üst Modern İnsan’ın en önemli problemlerinden biri de soru sormayı bilmemesi ve yetiştirdiği çocuklara da bu önemli yetiyi kazandıramamasıdır. Üst Modern İnsan, amacına yönelik sorular yerine yolu uzatan, işi karmaşıklaştıran sorular sormayı bilinçsizce seçer. Sorduğu sorular onun cevaba ulaşmasını geciktirir ve hatta bazen cevaba ulaşamamasına neden olur. Özetle yanlış çıkış noktalarından hareketle doğruya ulaşmaya çalışır fakat bu süreçte hem soran hem de soru sorulan taraf bitkinleşir ve ortaya merak ya da istek neticesinde yanlışlıkla ulaşılan bezginlik çıkar. Bir bilememe halinin bilinçsiz ve kaçınılmaz bezginliği…
Üst Modern İnsan’ın artık patolojik hale geldiği kabul edilebilecek bir diğer davranışı ise ‘aşırı yüceltme’dir. Popülarite sonucu ilgisini çekmeyi başarmış, yetkinliği tartışılır isimler konusunda aşırı yüceltici sözler kullanır ve davranışlarda bulunur. Çoğu zaman kişiyi ya da ortaya çıkardığı ‘ürün’ü överken kendilik ölçüsünü kaçırır. Ayrıca Üst Modern İnsan, kendi zihni – kendi düşüncesi dışında başka pek çok aklın ürettiği fikir ve bilgiye açıktır. Kendi özgüvenini yitirmiştir ve başkalarının özgüveni sonucu ortaya çıkardıklarına sıkı sıkıya tutunur. Kendine ait olanı içsel olarak kötü, başkasına ait olanı ‘evrensel iyi’ kabul eder. Fakat kendi bu durumun farkında değildir. Hatta tam aksini, özgüveninin yerinde olduğunu savunur ve buna inanır. Bilinç düzeyinde inandığıyla bilinçaltında inandığı birbirine tamamıyla zıttır. Bu zıtlık onu içten içe kemirmeye ve sömürmeye devam eder.
Kendi kendini sömüren Üst Modern İnsan, kendini yuhalamayı, yücelttiklerini alkışlamayı iğreti bir ahenkle sürdürür.
Üst Modern İnsan, Homo Sapiens’i elleriyle boğmuştur… Kendi kendini yok ederek yeni bir varoluş biçimi aramaya son sürat devam etmektedir. (SK/HK)
Kaynaklar:
* Şiddetin Topolojisi, Byung-Chul Han, Metis Yayınları, 2016.
* Ölüm Siyaseti, Fethi Benslama, İletişim Yayınları, 2018.
Fotoğraf: Haluk Kalafat