İsrailli gazeteci-yazar Gideon Levy tarafından kaleme alınan ve Haaretz’de yayımlanan bu makaleyi Eylül 2024 bianet stajyerlerinden Ege Tonga çevirdi.
Artık patlayan binlerce cihazla birlikte yazılı olarak da biliyoruz ki, İsrail büyük bir savaş istiyor. Lübnan’daki gösterişli ve yıkıcı “Hollywoodvari” operasyon, düşmana İsrail’in gerçek niyetlerini açıkça ileten kararlı bir mesajdan başka bir şey değil. Bin patlama ve 3 bin yaralı, bir savaş davetidir. O savaş mutlaka gelecek.
Hollywood zaten senaryolar yazıyor, ancak gerçekte, aksiyon ve bilim kurgu filmlerinin aksine, bu işin ertesi günü de var. Patlayan çağrı cihazlarından dolayı heyecanlanan herkes sinemaya gitmeli, çünkü gerçek dünyada yapılan her eylemin bir sonucu var. Teknoloji olimpiyatlarında değiliz, en şaşırtıcı operasyon için madalya dağıtılmıyor. İsrail’in bugüne kadar başlattığı en canice ve en gereksiz savaşın ortasındayız. Ve anlaşılan o ki, bir yenisini daha istiyor.
Gazze’de bir yıl süren başarısız bir savaşın ardından, bu savaşın İsrail’e hiçbir başarı kazandırmadığı ve yalnızca intikam arzusunu tatmin ettiği düşünüldüğünde, İsrail’in başka bir savaş istemesi akıl almaz bir durum. Gazze’deki savaşın ardından bu kadar ağır bir bedel ödeyen ve ödemeye devam edecek olan İsrail’in daha fazla savaş istemesi inanılır gibi değil. Ancak bu bir gerçek.
Gazze’deki savaş gibi, Lübnan’daki patlayan çağrı cihazları da anlamsız. Planlayıcılar ve uygulayıcılara tebrikler, Refah’ı ele geçirdik ve çağrı cihazlarını patlattık; İsrail Savunma Kuvvetleri ve Mossad’a şapka çıkartıyoruz, ama şimdi ne olacak?
Lübnan’da çağrı cihazları patladığında İsrail’in kuzeyindeki insanların durumu biraz olsun düzeldi mi? İsrail şimdi daha güvenli bir yer mi? Rehinelerin durumu iyileşti mi? İsrail’in dünyadaki itibarı arttı mı? İran tehdidi ortadan kalktı mı? Bu son yapılan gizli operasyonun bir sonucu olarak, ülke güvenliğiyle ilgili kişilerin şişmiş egoları dışında daha iyiye giden tek bir şey oldu mu?
Hiçbir işe yaramayan görkemli suikastlar gibi, çağrı cihazı kahramanlığı da bir sinema hilesinden başka bir şey değildir. Ne zaman bir Arap ölse veya yaralansa hevesle salya akıtan televizyon stüdyolarındaki insanların dışında, İsrail’in ertesi günkü durumu, bu kahramanlık operasyonundan önceki günden daha kötü.
Kuzeydeki savaş, geçtiğimiz günlerden bu yana korkutucu bir hızla yaklaşmaya başladı. Bu, ülke tarihindeki en önlenebilir savaş olabilir, fakat aynı zamanda en büyük kan banyosu da. Hizbullah, Hamas ile ateşkes anlaşması imzalandığı anda saldırıları durduracağını açıkça ifade ediyor. Fakat İsrail Gazze’deki savaşı herhangi bir koşulda durdurmaya istekli olmadığından, bu durum Hizbullah’ı saldırmaya davet etmek anlamına geliyor. İşte bu, tercih edilmiş bir savaşın görünümüdür.
Eğer Gazze’deki savaş İsrail’in durumunu herhangi bir ölçüde kötüleştirdiyse, kuzeydeki savaş bin kat daha zararlı olacaktır. Gazze, bir sonraki felaketin sadece bir habercisi haline gelebilir: Kaybedilecek canlar, yıkım, dünya çapında İsrail düşmanlığı, dehşet ve nefretin nesiller boyu devam etmesi, bizi Gazze’nin Şucaiyye Mahallesi’nde yaşanan korkunç ve pahalı çatışmaları özleyecek noktaya getirebilir. Bizzat kendi ellerimizle kendimize yapmak istediğimiz şey bu, öyle mi?
Ancak işler göründüğünden daha basit. Gazze'de bir ateşkes, kuzeyde de bir ateşkesi beraberinde getirecektir. İşte o zaman bir anlaşma yapabiliriz. Bir ateşkes elde edilemezse bile, kuzeyde savaş olmaması İsrail için daha tercih edilir bir durumdur. Bir sonraki savaşın sonunda nasıl bir durumda olacağımızı kimse kesin olarak bilemez: Ne kadar kan kaybedeceğiz ve söz zafer kazanana kadar ne kadar darbe yiyeceğiz? Gazze’deki savaşın hiç çıkmamış olmasının daha iyi olacağı gibi, bu da çok açık şekilde bir tercih savaşıydı, İsrail’in kuzeyinde savaş olmaması da çok daha iyi bir durumdur.
Belki bunu önlemek hala mümkün, ama geçtiğimiz günkü çağrı cihazı patlamalarından sonra bu konuya şüpheyle yaklaşıyorum. Ancak savaşın önlenmesi için, İsrail’in her şeyi güç kullanarak, silahlarla, patlayan çağrı cihazlarıyla, suikastlarla ve savaşla çözebileceği inancından vazgeçmesi gerekiyor. Tüm naifliğimle, İsrail’in bu dersi Gazze’de aldığını sanmıştım. Fakat, patlayan çağrı cihazlarından sonraki gün, kesin bir şekilde ve üzüntüyle İsrail’in dersini almadığını ve bu dersi almaktan çok uzakta olduğunu söyleyebilirim.
(ET/VC)