* Fotoğraf: Anadolu Ajansı (AA) - Arşiv
Hollanda’daki ikinci ve üçüncü kuşak Türk göçmenlerle yaptığım görüşmelere dayanan araştırma bulgularında yinelenen bir tema göçmenlerin kendilerini hem Hollanda toplumundan hem de Türkiye’deki toplumdan yabancılaşmış hissetmeleri. İkinci kuşak Türk göçmeni 55 yaşındaki dükkan sahibi Cemal bu konuda şunları söyledi:
“Nereye giderseniz gidin, hem burada hem de Türkiye'de bir yabancısınız. Herhangi bir yerli bağlantınız yok. Yerli bir şeye nasıl sahip olabilirsiniz? Hem burada (Hollanda) hem de orada (Türkiye) bir yabancısınız.”
Hollanda doğumlu, babasının kasap dükkanında çalışan 25 yaşındaki üçüncü kuşak Türkiye göçmeni Eda da aynı fikirde:
“Türkiye'ye gittiğinizde bir yönden yabancısınız, burada ise farklı bir şekilde yabancısınız. Arada bir şey olmak gibi.”
Hollandalı göçmenlerin "arada bir şey" yani melez olma sorunu, faillik kapasitesinin kaybıyla ilgili gibi görünüyor. Melezlik, en azından bazen, diğer insanlarla nasıl ilişki kuracakları konusunda göçmenleri daha az emin kıldığından, kişilerin eylem hedeflerini gerçekleştirmelerini zorlaştırabilir.
Örneğin Eda, Türkçe bilmediği için Türkiye'ye geldiğinde bunun kendisini nasıl bir yabancı gibi hissettirdiğini şöyle anlatıyor:
“Türkiye'ye gittiğinizde bile... yabancı olarak görülüyorsunuz... Bir kere Türkiye'deki insanlar gibi Türkçe konuşamıyorsunuz. Gerçek Türkçe nedir, nerede ve nasıl konuşulur? Bunu bilmiyoruz. Mesela bu kadar çok Türkçe konuşmamın sebebi okulda her hafta bir saat Türkçe dersi alıyor olmam... Ama yeğenlerimin olduğu Türkiye'ye gittiğimde konuşma biçimleri konuşma şeklimizden çok farklı. Bizden daha kibarlar.”
Burada Eda’nın kibar kelimesiyle kasdettiği mesela “geliyorum” demektir normalde kullandığı “geliyom” kelimesi yerine. Bu tür ayrımları yapamamak ona göre Türkiye bağlamında “yabancı” olarak nitelendirilme riskini de beraberinde getiriyor:
“Türkçe konuşmakta biraz zorlanıyorum... Kibar olmak da söz konusu... Evde ve arkadaşlar arasında geliyom diyebilirim. Diğerlerinin yanı sıra kibar olma zorunluluğumuz da var... Bir arkadaşımla konuşurken, 'eğer müsaitsen gelip seni görebilir miyim?' gibi şeyler söyleyerek bu kadar kibar konuştuğumu hiç sanmıyorum. Ama Türkiye'de böyle konuşmak kibarlıktır.”
Dolayısıyla dil açısından bakıldığında Eda’nın melezliği sadece Türk ve Hollanda kültürleri arasında kalmış olmakla kalmaz. Eda aynı zamanda Türk kültürü içinde de köy ve kent arasında “arada” kalmıştır.
Aynı şekilde Mehmet, Türkçe konuşma tarzının kendisini Türkiye'de nasıl bir yabancı gibi gösterdiğini ve bunun orada kendisine nasıl davranıldığını nasıl etkilediğini anlatır. Kendini alışverişlerde kazıklanmış ve bir turist gibi sömürülmüş hissetmektedir:
“Türkiye'de size ürünleri daha yüksek fiyattan satmaya çalışıyorlar. Buradan gelen Türklerden daha çok para alıyorlar. Size bir turist gibi davranıyorlar. Turistler eziliyor.”
Mehmet, bir yabancı olarak algılandığı için iş hayatında ve genel olarak piyasada başarılı olması daha zor hale gelir. Türk-Hollanda melezliğine ilişkin karamsar sonucu şudur:
“Bu iki dilden ve kültürden hiçbir şey alamıyoruz – onlarla gerçekten anlaşamıyoruz.”
Ancak, görüşülen tüm göçmenler, kültürler arasında kalma konusunda eşit derecede olumsuz değildi. Hollanda doğumlu bir hukuk fakültesi öğrencisi olan Mert, Türk göçmenleri “Bizim fes giydiğimizi, kadınlarımızın çarşaf içinde olduğunu sanıyorlar” diyerek önyargıların kurbanı olarak tanımlarken yabancı olmanın iyi bir şey olabileceğini de iddia etti:
“Yabancı olmak güzel şey. Yabancı olmaktan mutluyum. Yabancı olmayı seviyorum... Sosyal hayatta bir engel olarak görmüyorum. Ben Hollandalıyım ve Türküm… Yani iki kültüre de yabancısın ve her ikisinin de içindesin. Olaylara nasıl baktığınıza bağlı.”
Aynı şekilde Türkiye göçmeni bir ailede dünyaya gelen ve üniversitede iş iletişimi ve bilgi teknolojileri bölümü bitirmiş olan 27 yaşındaki Fikret de konumunu tek değil iki kültüre erişimi olan biri olarak görmek istiyor. Kendisini yüzde altmış Türkiyeli, yüzde kırk Hollandalı hissettiğini söyleyerek, bu karma kimlikten hoşlandığı izlenimini vermek istiyor:
“Her iki kültürün de olumlu ve olumsuz yönlerini biliyorsunuz. Yani istediğini alabilirsin."
(FFT/EMK)
*1 Bu yazı daha önce Migration Letters isimli dergide 2016 yılında Prof. Dr. Per Bauhn'la yayınladığım "Hybridity
and agency: some theoretical and empirical observations" başlıklı makalenin bir parçası olarak yayınlandı.