Çok değil iki hafta önce, Brüksel’de mülteci sorunuyla ilgili yapılan toplantıdan Başbakan Davutoğlu büyük bir zafer kazanmış edasıyla çıkmış.
Ve büyük bir keyifle, istedikleri para ve vize muafiyetini elde ettiklerini açıklamıştı.
Pazarlığın içeriği, yapılan açıklamalar Türkiye için mültecilerin yaşadıkları zorlukların da sefaletin de hiç bir önemi olmadığını gösterdi.
Peki ya Avrupa?!
Avrupa bu pazarlığı nasıl lanse etti?!
Yunanistan’ı mülteci akınından kurtardıklarını, Türkiye’ye gönderilen her mülteci başına da Türkiye’den "yasal" yollardan bir mülteciyi geri alacaklarını açıkladılar.
Yani mültecilerin gelişini bir kurala bağlayacak ve yaşanan dramları ortadan kaldıracaklarını iddia ediyorlar!..
Uzun bir zamana yayılan bu pazarlıkta varılan sonuç kimilerinin kulağına hoş gelebilir.
Hatta tanık olduğumuz mülteci dramlarına bir son verme amacı güttüklerini düşünenler de çıkabilir.
Ama durum hakikaten böyle mi, ona bakmak lazım.
Hali hazırda uzaktan bakan bir çoğunun erişilmesi zor rüyası olmaya devam eden Avrupa’da, mültecilerin hangi koşullarda yaşadığına bakarak, sonlandırdıkları mülteci pazarlığının Türkiye’de bekleyen mülteciler için bir çıkış olup olmayacağına öyle karar vermek doğru olur.
Mülteci değilim, lakin mültecilerin yaşadıkları koşulları yakından biliyorum.
1980’li yıllarda iltica başvurusunda bulunan Türkiyelilere gönüllü olarak tercümanlık yapmıştım.
Şimdilerde ise gözlemliyorum, soruyorum, mültecilerin koşullarının nereden nereye geldiğine ilişkin öğrendiğim her bilgiye “şaşırıyorum!”...
Ayrıca arada bir zamanımı ayarlayabilirsem, Den Haag’da bulunan mültecilerin ve Hollanda’da kağıtsız yaşayanların sorunlarıyla ilgilenen kurum Prime’de bir belgesel hazırlamak için röportajlar yapan sevgili Murat Gur’a takılıyorum...
Savaştan ve ekonomik sorunlardan kaçarak buralara gelen mültecilerin yaşadıkları sorunlar hayli fazla.
Ve Avrupa ülkeleri her sıkıştıklarında sosyal hakları kısıtlamanın yanı sıra, geçici oturum verdikleri mültecileri geri göndermek için hayatı onlara zehir ediyor.
Bunu nasıl başardıklarını sayısız mülteci aileye yaşatılan dramlarda görmek mümkün...
Hazırsanız şayet, sizleri bu satırlarda kısa bir yolculuğa çıkarmak istiyorum...
Dört kişilik Mahmoed ailesi 2008 yılında Hollanda’ya yerleşmiş.
Savaş sırasında önce ailenin babası Hollanda’ya sığınmış.
Daha sonra da iki kızı ve eşi için başvuruda bulunmuş ve Status D dedikleri oturum izni alarak; onların da 2008’de Hollanda’ya gelmelerini sağlamış.
Status D dedikleri oturum izni “insani gerekçelerle” sığınan mültecilere veriliyor.
Her beş yılda bir verilen bu oturma izninin yenilenmesi gerekiyor.
Yani bu statüye sahip olanların kendilerini Hollanda’da hep gidici gibi görmeleri anlamına geliyor.
Ancak böyle diken üzerinde yaşamak zor olduğu için de, normal olarak insanlar bir düzen kurmak zorunda kalıyorlar.
Deeman Sadef Mahmoed Güney Kürdistan’dan, Erbil’den.
Eşi Zeyad ise Bağdat doğumlu.
Büyük kızı şu an 19 yaşında, küçüğü ise 13...
Kızların ikisi de Hollanda’da okula başlamışlar.
Bugün kendisine ve ailesine yaşatılanlara isyan ederken Deeman Sadef Mahmoed, Irak’da vakti zamanında gayet iyi bir yaşamları olduğunu söylüyor.
12 yıllık doçentmiş, “Paramız ve işimiz vardı” diyor.
2004-2005 yıllarında savaş nedeniyle sünniler ve şiiler arasında yaşanan sorunlar hayatlarını çok etkilemiş.
Bir süre sonra da, Irak’ta yaşam güvenceleri kalmamış.
Kendisi Şii, kocası Sünni olunca, ortaya çıkan bu çatışmaların aileleri üzerindeki etkilerini örnekleriyle açıklıyor Deeman.
Bütün bunlara rağmen kendi ülkelerinde kalmaktan yana olsalar da, birgün kapılarının çalınarak, kocası diye kayınbiraderinin öldürülmesi ailenin göç yollarına düşmesinin de gerekçesi olmuş.
Sonrası malum...
Hollanda’ya gelen mülteciler IND’ye (Immigratie en Naturalisatie Dienst/Göçmenlik ve Vatandaşlık Bürosu) başvuruyorlar.
Bu kurum mültecilerle ilgili düzenlemeleri yapıyor.
IND Mahmoed ailesinin ilk başvurusunu kabul edip “insani oturum” dedikleri 5 yıllık oturma iznini veriyor.
Aile sosyal yardım alıyor, iş bulduklarında çalışıyorlar, bir evleri var, çocukları okula başlıyor...
Kısacası kendilerine bir yaşam kurmuşlar...
Ancak 5 yıllık oturumlarını bir kez daha uzatmak için IND’ye başvurduklarında, ailenin bütün mutluluğu ve huzuru kaçmakla kalmıyor, bir anda ailenin bütün yaşamı alt-üst oluyor.
Çünkü IND artık Irak’a dönebilirsiniz, orada yaşayabilirsiniz diyerek, ailenin oturumunu uzatmıyor.
Yaşam güvenceleri olmadığı için kaçtıkları ülkelerine dönmeleri isteniyor kendilerinden...
Bunun için aldıkları sosyal yardım kesiliyor, evlerinden çıkarılıyorlar ve Hollanda’ya iltica başvurusunda bulunanların konulduğu mülteci kampında kalmaları isteniyor.
Çocukların okulları dikkate alınmıyor...
Bir anda açlığa ve evsizliğe mahkum ediliyorlar...
Ve 2013 yılından beri Mahmoed ailenin yaşadıklarını en iyi kabus kavramı ifade ediyor diyeyim ve haftaya aileye yaşatılanların ayrıntılarıyla devam edeyim... (FE/HK)