HIV/AIDS ile olan küresel mücadelenin 36 yılında büyük ilerlemeler kaydedildi. 2004 yılından itibaren AIDS ile ilişkili ölümler ve yeni HIV enfeksiyonu sayıları azalıyor.
Olumlu süreç bir yandan da belirli endişeleri beraberinde getiriyor. Bunlardan önemlilerinden biri de ulaşılması güç birey ve gruplara ya da diğer bir ifadeyle kilit topluluklara erişebilmek. UNAIDS* tanımlamasına göre HIV/AIDS alanında 5 büyük kilit topluluk şu şekilde sıralanıyor:
- Homoseksüel erkekler
- Trans bireyler, özellikle trans kadınlar
- Seks işçileri
- Damar içi madde kullanıcıları
- Özgürlüğünden mahrum bırakılmış bireyler (hapishane, gözaltı vs.)
Bu grupların HIV/AIDS alanında kilit topluluk olarak sınıflandırılmasının temel nedeni HIV ile karşılaşma ihtimallerinin yüksek olması ve HIV ile yaşamaya başladıktan sonra da hizmetlere erişme şanslarının düşük olmasıdır. 2017 verilerine göre genel popülasyona kıyasla homoseksüel erkeklerin HIV ile karşılaşma riski 28 kat, kadın seks işçilerinin 13 kat, damar içi madde kullanıcılarının 22 kat ve trans kadınların 13 kat daha yüksek. Dünya genelinde HIV ile yaşayan bireylerin %47’sini kilit topluluklar oluşturmakta ve bazı bölgelerde bu oran yüzde 90’nın üzerine çıkmaktadır.
Koruma tedaviden üstündür
Bazı ülkelerde, klinik ortamlar da dahil olmak üzere kilit topluluklara mensup bireylere yönelik (mahkumlar ve göçmenler de dahil olmak üzere) zorunlu HIV tanı testler uygulanıyor. Ne yazık ki sağlık hizmetlerinin erişilebilirliği ve kabul edilebilirliği hem yasal hem kurumsal hem de bireysel düzeyde uygulanan ayrımcılık nedeniyle büyük ölçüde zedeleniyor. Tüm bunların sonucunda bu bireyler tanı alsa bile tedavi kapsayıcılığı toplumun geneline kıyasla oldukça düşük kaldığını görüyoruz.
Bu toplulukların sağlık hizmetlerine erişimini sağlamak ve hizmet alırken hiçbir şekilde ayrımcılığa maruz kalmadıklarından emin olmanın yanında HIV ile yaşamalarını engellemek için yapılacak önleyici çalışmalar da büyük önem taşıyor.
En temel halk sağlığı öğütlerinden birisi de şudur: ‘Koruma tedaviden üstündür’.
Daha fazla teşhis, tedavi, sağlık hizmetlerinin kullanımı yerine en başta sağlıklı olma halini muhafaza etmeye yönelik çalışmanın çok daha değerli bir uğraş olduğunu düşünüyorum.
Maruziyet öncesi önleme
HIV/AIDS alanında özellikle kilit gruplarda önleme çalışmalarından bahsederken en güncel ve sıkça gündeme gelen konulardan bir tanesi de maruziyet öncesi önleyici tedavi. Maruziyet öncesi önleyici tedavi (PrEP) HIV ile yaşamayan ancak karşılaşma ihtimali yüksek davranışlar sergileyen bireylerin virüs ile enfekte olmaları durumunda belirli antiretroviral ajanlar etkisiyle vücut içinde yayılım ve çoğalmanın engellenmesi amacıyla uygulanıyor. Bu ajanlar halihazırda hap şeklinde HIV ile yaşayan bireylerde viral yükü azaltmak için kullanılan maddeler. Bunların kullanımı virüsün vücuda girdikten sonra yerleşmesi için gerekli miktarı yakalamadan çoğalmasını engellemeye yönelik bir rol oynuyor. PrEP aracılığıyla HIV ile karşılaşıldığı zaman bunun bir enfeksiyon oluşturması engellenmeye çalışılıyor ve son çalışmalar mevcut pillerin etkinliğinin doğru kullanımla yüzde 90’a kadar çıkabildiği yönünde.
Yakın dönemde kullanılmaya başlanan PrEP pilleri dünyada henüz yeteri kadar yaygınlaşmış durumda değil. En çok Amerika Birleşik Devletleri’nde kullanılmakla birlikte çeşitli ülkelerde hükümet ya da sivil toplum yardımıyla belli topluluklara ücretsiz PrEP ulaştırmak mümkün olabiliyor. Maalesef Türkiye’de PrEP pilleri HIV tanısı almamış bireyler için ücretli. Dünya genelinde en sık kullanılan PrEP pilinin 30’luk paketinin Türkiye fiyatı Kasım 2018 itibariyle 883 TL!
Zarar azaltma çalışmaları
Koruyucu hizmet anlamında en önemli alanlardan biri de ‘zarar azaltma’ çalışmaları. Zarar azaltma; zararlı sosyal veya fiziksel sonuçları bulunan riskli insan davranışlarının etkilerini azaltmaya yönelik uygulamaları içeren halk sağlığı uygulamalarıdır. Bu davranışların legal ya da illegal olması bir önem arz etmez ve zarar azaltma kavramı çoğunlukla madde kullanımıyla ilişkilidir.
HIV yayılımının başlıca sebeplerinden bir tanesi de damar içi madde kullanıcılarının şırınga başta olmak üzere çeşitli ekipmanları ortak kullanması. Bu davranış aynı zamanda Hepatit C yayılımında da büyük bir etken. Damar içi madde kullanımını kriminalize etmek ve bu kişilere yönelik damgalayıcı bir tavır içerisinde bulunmak bu davranışı azaltmadığı gibi ilişkili riskleri de çoğaltıyor. Bunun yerine bu bireyler için temiz şırıngaya erişimi sağlamak, gözetim altında madde kullanımına yönelik alanlar oluşturmak, sosyal ve psikolojik anlamda destek sağlamak büyük faydalar barındırmaktadır.
Okullarda cinsellik eğitimi
Bu tarz uygulamalar hayata geçirilirken elbette büyük dirençlerle karşılaşılıyor. Avrupa’da gittikçe yaygınlaşan temiz şırınga sağlama ve gözetim altında uygulama alanları birçok kesim tarafından madde kullanımının artacağına dair endişeler uyandırmakta. Nasıl ki okullarda cinsellik eğitimi genç bireylerin daha küçük yaşta ve daha sık sevişmesine yol açmıyorsa aynı şekilde bu alanların da madde kullanımını arttırma yönünde bir etkisi bulunmamaktadır. Hem madde kullanımı hem de genç cinselliğinde, var olan bir olguyu görmezden gelerek yokmuş gibi davranmak o davranışı ortadan kaldırmadığı gibi tam tersine barındırdığı riskler karşısında bireyleri korunmasız(savunmasız) kalmasına sebep oluyor. Türkiye’de yeni HIV vakalarında en büyük artış 15-24 yaş arasında görülmektedir. Bu durumun büyük ölçüde genç cinselliğinin doğru bilgiden yoksun ve risklere açık bir biçimde gerçekleşmesi ile ilişkili olduğu düşünülüyor.
HIV dahil olmak üzere cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların engellenmesi adına okullarda cinsel sağlık eğitiminin verilmesi ve ücretsiz kondom erişiminin sağlanması gittikçe daha büyük bir önem kazanıyor. Türkiye’de cinsel sağlık hizmetlerine ulaşmak genel anlamda gittikçe zorlaştığı için de bu temelde cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların artışının kaçınılmaz olduğunu söyleyebiliriz.
En başta da vurguladığım gibi HIV ile karşılaşma ihtimali yüksek olan bireylerin virüsle enfekte olduktan sonra etkili tanı ve tedavi hizmetlerine erişmesinin yanında koruyucu hizmetlerin varlığının sağlanması da önemli bir gerekliliktir. Koruyucu önlemler sistem açısından bakan insanlar için de tedavi hizmetlerinden daha ucuz ve etkili olması sebebiyle de tercih edilesidir. Tüm bunları üst üste koyduğumuzda kilit gruplardaki bireyler arasında enfeksiyonun yayılımının azalması ve ayrımcılığın önlenmesi ancak o bireylerin ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmakla mümkün olacaktır.
İnanıyorum ki bu meseleyi dert edinen tüm insanların her seviyede, mümkün olan her kanalda yapacağı savunuculuk olumlu gelişmelerin artmasını sağlayacak ve HIV’in bir korku unsuru olmaktan çıktığı yarınlara hep birlikte ulaşacağız. (AİN/HK)
1 ARALIK DÜNYA AIDS GÜNÜ YAZILARI