Bugün 1 Aralık Dünya AIDS Günü. 1988’den beri andığımız bu özel günün tarihinde 30 yılı tamamlamış olduk. AIDS’in tanımlandığı 1981 yılından bu yana ise 37 yıl geçmiş. HIV/AIDS ilk çıkışında homoseksüel erkeklerle ilişkilendirildiğinden dolayı hala da süregelen bir biçimde ne yazık ki bir sağlık durumundan ziyade ‘ahlaki’ bir vaziyet olarak görülerek bu şekilde değerlendirilmeye devam ediyor. Bu duruma karşı mücadele etmek için doğru bilginin yayılması adına hazırladığım bu yazı dizisinin sonuna gelmiş bulunuyoruz.
Türkiye’de 31 Aralık 2017 itibariyle HIV (+) tanısı almış 17 bin 884 birey bulunuyor. Bu istatistik 1985 yılından bu yana tanı alanları kapsadığı için günümüzde HIV ile yaşayan birey sayısının bunun altında olacağını düşünebiliriz. Bunun yanında tanıların çoğu son yıllarda konulmuş vaziyette. Bu alanda uzun yıllardır çalışan hekimler, damgalanma korkusu ve test yaptırmaya dair yaşadığımız sorunlar sebebiyle Türkiye’deki toplam sayının çok daha fazla olduğunu belirtiyor. Yani görünür olanın arkasında da bizi bekleyen büyük bir sorun var.
Türkiye’nin HIV/AIDS ile ilk tanışıklığı Murtaza Elgin ile 1985 yılında gerçekleşiyor. Günümüze kalan gazete başlıklarından yahut birçok kişinin de o dönemde gözlemlediği üzere korkunç bir muamele ve algının olduğunu söylemek mümkün. Aradan geçen yıllarda birçok olumlu değişiklik elbette oldu lakin değişmeyen çok fazla söylem ve davranış hala HIV ile yaşayan bireyleri sosyal izolasyona ve kamusal damgalanmaya maruz bırakıyor.
Türkiye’de virüsün ortaya çıktığı ilk yıllardaki tanı sayıları azlığı ve yavaş ilerleme sebebiyle ne politikanın ne de halkın pek fazla gündemine girmiş. Tüm Dünya’da büyük bir artış trendinin izlendiği yıllarda yapılan müdahaleler, çalışmalar ve önlemlerle 2004 yılından itibaren yeni HIV enfeksiyonu ve AIDS ile ilişkili ölümlerde bir düşüş eğilimi görülüyor.
Türkiye’nin de dahil olduğu Doğu Avrupa ise tam tersine hızlı yükselişin olduğu bölgeler arasında. Doğu Avrupa’da 2017 yılında yeni tanı almış bireylerin yüzde 97’si kilit gruplara mensup ve bu oran dünya genelinde yüzde 52 olarak görülüyor. Bu veri Türkiye’yi tam olarak yansıtmasa da Türkiye’de yapılan araştırmalar doğrultusunda kilit grupların enfeksiyondan gittikçe daha fazla etkilendiğini söylemek mümkün.
HIV tedavisinde kullanılan ilaçların sosyal güvenlik kapsamında karşılanması ve alandaki uzman hekimlerin yoğun emeği sayesinde bireylerin tanı aldıktan sonra tedaviye erişmesi konusunda gayet iyi bir profil sergiliyoruz. Bunun yanında son yıllarda yaşadığımız göç hareketi ile birlikte sağlık hizmeti kullanımına dair sorun yaşayan göçmen grupların HIV açısından Türkiye özelinde ayrı bir kilit grup olduğunu söylemek de mümkün.
İşte burada ne yapmak gerektiği daha belirgin hale geliyor çünkü HIV/AIDS konusunda hem yanlış algılarla mücadele etmek hem de erişilmesi zor gruplara ulaşmak için etkilenen tüm insanların ihtiyaçlarını, durumlarını, gereksinimleri gözetmek gerekiyor. Söylemek istediğim şudur ki HIV/AIDS mücadelesi homofobi, transfobi, yabancı düşmanlığı, yoksulluk, şiddet ve muhafazakarlığın her haline, çeşidine karşı bir duruş sergilemeyi barındırıyor.
Tüm bunlara değindikten sonra son ama en önemli birkaç temel bilgiyi bir kez daha olsa paylaşmak istiyorum. Daha önceki yazılarda da değindiğim gibi HIV ile yaşayan bireyler tanı alıp tedaviye başladıktan sonra bulaştırıcılık oranı neredeyse tamamıyla sıfırlanıyor. Bu doğrultuda global olarak yürütülen ve Türkçede Belirlenemeyen=Bulaştırmayan (U=U) olarak yer alan kampanyanın daha fazla insana ulaşmasını sağlamak hem HIV ile yaşayan bireylere dair algının değişmesinde önemli bir yer tutacaktır hem de HIV’e dair yaygın korkunun gerilemesini sağlayacaktır.
Yine tedavi sayesinde HIV ile yaşayan bireylerin cinsel ya da sosyal hayatları sönümlenmiyor; herhangi bir kişi gibi evlenip çocuk sahibi olabiliyorlar. HIV dokunarak, sarılarak, öpüşerek, dokunarak bulaşmıyor. Cinsel yolla olan bulaş için de HIV statüsünü bilmek, bu doğrultuda gerekeni yapmak ancak en temelde prezervatif kullanarak korunmak büyük önem taşıyor.
Prezervatif HIV dışındaki cinsel yolla bulaşan hastalıklar için de kesin bir önlem ve bu sebeple de oldukça mühim. Eğer HIV ile yaşayıp yaşamadığınıza dair bir şüphe taşıyorsanız bir sağlık kuruluşundan ya da büyükşehirlerde anonim ve ücretsiz bir şekilde test yaptırmak mümkün. Bunun için Pozitif Yaşam Derneği, Kırmızı Kurdele gibi sivil toplum kuruluşlarının sayfalarını ziyaret edebilir; Şişli, Beşiktaş, Çankaya, Konak, Mersin, Bursa belediyelerinin test merkezlerinin yerini ve çalışma saatlerini öğrenebilirsiniz.
Savunuculuğun şekli değişse de biz önce kendi bilgimizi artırıp sonra da çevremize bunu yayarak en temelden bir etki oluşturmak yoluyla bu mücadelenin bir ucundan tutabiliriz. O yüzden en azından bugün çeşitli kanallardan HIV’e dair doğru bilginin yayılımına katkı sağlamak belki de birçok insanın hayatında olumlu bir etkiye yol açacaktır.
1 Aralık itibariyle bu konuya dair artan ilgi ve yönelimin artan bir biçimde süregelmesini ümit ediyor, bu diziyi okuyan, okutan, katkı sunan herkese şükranlarımı iletiyorum. (AİN/EKN)
* Görsel: The Blue Diamond Gallery
1 ARALIK DÜNYA AIDS GÜNÜ YAZILARI
1- HIV Öldürmez, Bilmemek Öldürür