Şu Amerikan dizilerinin memleket kültürüne bin bir türlü zararı olduğuna hepimiz kalıbımızı basarız, ama her birimizin "zarar"dan anladığı başka.
Dincilere sorsanız, en büyük "zarar"ın mesela Ceyar'ın yengesine sarkıntılıkta bulunması türünden "harama uçkur çözme" sahneleri olduğunu söylerlerdi kesin. Polis milletineyse NYPD görevlisinin kolunu kıvırıp kelepçelediği şüpheliye dişlerinin arasında tükürür gibi de olsa "haklarını okuması" sahnesi katlanılmaz gelebilirdi eskiden, Türkiye henüz Kopenhag kriterleri konusuna devletçe angaje olmamışken...
Zanlıların bu dizilerdeki "meslektaşlar"ına özenip "haklarım var", ya da "avukatımı isterim" türünden taleplerde bulunduklarında "film mi çeviriyoruz lan" denilerek bir de fazladan tepelendiklerine ilişkin nezarethane anıları daha sıcaklığını koruyor.
Ama ne oldum dememeli ne olacağım demeli. Sadece iki on yıl sonra "dizi" gerçek oldu. Kopenhag Kriterleri, Uyum Paketleri derken şimdi polis görevlilerimiz dizilerdeki meslektaşları gibi davranmaya artık yasal olarak zorunlular.
Zorunlular ama razılar mı? Polisin vatandaş üzerindeki gayrimeşru iktidarını sınırlayan ve bunu Avrupa'da genel kabul gören uygulamanın alt sınırına yaklaştıran yeni yasal düzenlemelere karşı polis teşkilatında genel ve yaygın bir direniş olduğu artık kamu oyuna da yansıyan bir hakikat.
Örneğin İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde hırsızlıktan şikayetçi olarak başvuranların büyük çoğunluğuna polisin yanıtı yeni CMK nedeniyle ellerinin kollarının bağlı olduğunu ve hiçbir işlem yapamayacaklarını söylemekten ibaret...
Ama direniş sadece bu pasif yöntemlerle sürmüyor... Son zamanlarda giderek karmaşık ve çarpıcı yöntemlerin de devreye sokulduğuna tanık oluyoruz. Bunların en etkilisi TV'de gösterime sokulan "Hırsız-Polis Klibi" ve klibe ilişkin gazete haberleri. Ayarlanmış yerel ya da yaygın medya unsurlarının işbirliğiyle gerçekleştirilen bu "klip"in en kritik anı "alt ses"in ahmakça yorumları eşliğinde polisin "hırsız" ya da "kapkaççı" karşısında CMK yüzünden nasıl aciz kaldığının temsil edildiği sahne.
Bunlardan en sonuncusu geçenlerde Adana'da oldu. Gazete haberine göre , "İhbar üzerine bir hırsızın girip, lambalarını bile yaktığı Hurmalı Mahallesi'ndeki evin önüne gelen polis, ev sahibini bulamayınca 'arama izni bulunmadığı' gerekçesiyle olay yerinden ayrılmış. Ancak mahalleli, 'Polis İmdat' hattı 155'i arayarak hırsızın hâlâ evde olduğunu bildirince tekrar olay yerine gelen ekipler, çatılara çıkarak hırsız aramış. Demir parmaklıklarla kapalı olduğu için hırsızın bulunduğu kata giremeyen polisler, evin içinde dolaşan hırsızı da görmüşler.
"'Dışarı çık' çağrılarından sonuç alamayan polis, pencereden taş atarak hırsızı dışarı kaçırmaya çalışmış. Hırsız da polise, attığı taşları geri fırlatarak yanıt vermiş.
"Bir süre sonra evden ses gelmeyince hırsızın kaçmış olabileceğini düşünerek tekrar karakola dönen polis memurları, yeni yasanın ellerini kollarını bağladığını iddia ederek, 'Ev sahibinin rızası olmadan girmemiz yasak. Kapıyı kırsak suç işlerdik. Hırsız dalga geçti'." demişler.
Polisimizi tanımasak bu yasaya taparlık karşısından gözlerimiz yaşarabilirdi. Ama hukukçular bu "yetkisizlik" iddiasının bizzat kendisinin düzmece olduğunda birleşiyor.
Ama Adana'daki ifrata vardırılmış sahne gerçek anlamına ancak şu haberin yanında kavuşuyor: "Cumhuriyet gazetesinin stajyer muhabiri Servet Alçınkaya, İstiklal Caddesi'nde kendisine kimlik soran polislere, "Önce siz kimlik gösterin, polis olduğunuzu nereden bilebilirim" dediği için gözaltına alındı. Alçınkaya, önce polis otosunda sonra da karakolda dövüldü.
"Gazetenin haberine göre, Alçınkaya polis kendini dövmeye başladığında, " Dövmeyin gazeteciyim " dedi; polislerden " Gazeteci dövülmez diye bir kural mı var?" yanıtını aldı. Alçınkaya, gözaltına alındığının ailesine bildirilmesini istediğini; buna da " Hayır " yanıtını aldığını söyledi."
Hırsız karşısında "elleri kolları CMK tarafından bağlanan polis" sadece "Hırsız-Polis Klibi"nde görünüp kaybolan bir figüran. Çıplak gerçek ise Servet Alçınkaya'nın öyküsünde olduğu gibi bütün sokak ve caddelerde kol geziyor. Halkın öfkesinin kabarması için kontrollü bir biçimde suça göz yumarak. "Gözaltına alındınız haklarınız var" diyen ve demediğinde suç işlediği duygusuna kapılıveren polis ise henüz Amerikan dizisindeki bir imge. Medyanın vurdumduymazlığı sürdükçe de böyle olmaya devam edecek. (AH)