Asilzadelerin ve zenginlerin tekelindeymiş gibi görünen bir sektöre avamların dahil olması mümkün müdür? Hayat damarı kesilmiş bir madenci köyünün sakinleri bir yarış atını destekleyerek imkansızı başarmış, aralarındaki dayanışma sayesinde ülkenin en önemli müsabakalarında şampiyonluklar elde etmeyi becermiş.
34. İstanbul Film Festivali'nde gösterilen Dark Horse (Gönüllerin Şampiyonu) adlı belgesel Galler'in en fakir bölgelerinden dünyaya umut saçan bir hikayeyi aktarıyor. Prömiyerinin yapıldığı Sundance'te seyirci ödülüne layık görülen sürükleyici yapım hayvanlarla sevecen ilişkiler kurulduğu zaman gerçekleşen mucizeleri teyid ediyor, darısı İstanbul Prens Adalarındaki atların başına...
Dream Alliance
Geçimini madencilikle sağlayan Cefn Fforest köyünün ahalisi ücretlerin düşüklüğünü protesto etmek için grev kararı almıştır. Polisin sert tepkisi yetmezmiş gibi İngiltere hükümetinin aldığı madeni kapatma kararı, dar vadinin içine sıkışmış köyün tamamıyla unutulmasına ve makus kaderiyle baş başa kalmasına sebep olur.
Bir süpermarkette temizlik işçisi olarak çalışan Janet'in aklına bir at yetiştirip yarıştırmak gelir. Çocukluğunda babasının önce muhabbet kuşları, sonra güvercin, akabinde tazı yetiştiriciliğinde başarı sağlamış olması niyetini perçinleyen başlıca unsurdur.
Köy ahalisinin uğrak yeri olan barın müdavimleri ve kocasıyla çılgınca projesini yürürlüğe koyar, bir süre sonra 23 köylünün katkısıyla ilk başarılar gelmeye başlar. Normalde üst sınıftan başkasına kapalı kapılar at sahibi oldukları için Gallerli kahramanlarımıza açılmaya başlar, bu sayede canlanan köydeki coşkulu atmosfer ahaliyi kenetlendirir. Hayal İttifakı (Dream Alliance) adını verdikleri at sayesinde ümit ettiklerinden çok daha ötelere varmışlardır.
Değişen rüzgar
Yönetmenliğini tecrübeli kadın belgeselci Louise Osmond'un yaptığı 86 dakikalık yapımda Dream sakatlanınca köyde bazı insanların at sahipleriyle alay etmek için adeta fırsat yakaladığını da görüyoruz. At sayesinde meşhur olanlara yönelik kıskançlık bu sayede günyüzüne çıkmıştır fakat onlar niyetlerinden vaz geçmezler. Kazandıkları paraları, atın sıhhatine tekrar kavuşması için kullanımasına karar verirler ve dayanışmalarını sonuna kadar sürdürürler.
Dream'le aralarında oluşan duygusal bağ hayatlarına mutluluk, sevinç ve heyecan katmıştır; onun herhangi bir karşılık beklemeden verdikleri, minnet duygularıyla dolup taşmalarının esas sebebini oluşturur.
Bazıları onu zorladıkları anların olduğunu itiraf etse de, belgeseldeki diğer yarış atlarından da anlaşılabileceği gibi, atın kendisi ne zaman koşup, ne zaman koşmayacağına kendi karar veriyor, hipodromda son anda yarışmayı red edebilen bile oluyor. Sahipleri tarafından sevildiğini hissettiği sürece inatlaşmıyor, layıkıyla bakıldığı için de onları hayal kırıklığına uğratmıyor.
Belgeselde, sakatlanan atların çoğunun mezbahaya gitmekten başka pek bir çarelerinin olmadığı ifade edilirken sahiplerinin derinden bağlandığı Dream, el üstünde tutulduğu köyüne şan ve şöhret kazandırmaya devam ediyor.
Adalarda fayton kültürü
Motorlu araçlar, yapılaşma ve kitle turizmi yüzünden her geçen gün İstanbul'un çirkin bir uydusu haline gelmekte olan Prens Adalarından bilhassa Büyükada'da fayton geleneğinin sürdürülebilmesi için de özen şart. Sektörde söz sahibi olan muhtelif kurumların uyumlu çalışmaları sayesinde oluşması beklenen işbirliği, faytonculuğun kabul edilebilir bir düzeyde devam etmesini sağlayabilir.
Yalnız Türkiye'de değil, tüm gezegenimizde atların yabani olarak yaşadıkları alanların artık yok olduğu düşünülürse, insanın hizmetindeki atların daha da iyi bakılması türlerinin devamı için kaçınılmaz.
Beton yığınları ve asfalt dokusunun içinde büyüyen yeni nesiller için İstanbul Adaları, tabiatla direkt ilişki kurabilecekleri ve varsıl olmadıkları halde bile, atlarla yakınlaşabilecekleri son köşelerden biri; hipodrom ise zaten apayrı ve çoğu kimse için ulaşılmaz bir evren…
Adalarda atlarla iştigal eden kişilerin eğitimi, denetlenmesi ve gerektiğinde uyarılması, ilgili kurumların sağlık hizmetlerini eksiksiz yerine getirip teftiş faaliyetlerini düzenli hale getirmesi çok mühim. Öngörülenden çok daha uzun mesai saatleri boyunca ağır şartlarda sömürülen atların ve sahiplerinin lehine işleyecek bu düzende vardiyaları kısaltmak da önemli.
Bir dünya kenti iddiasındaki İstanbul'un iptidai taraflarını örterek değil, ancak düzelterek Batı ülkelerindeki at ve faytonculuk kültürünün seviyesine yaklaşması mümkün gibi görünüyor.
Gittikçe agresifleşen bir dünyada hayvanlar ve atlara yönelik eziyet ve öfkenin son bulması dileğiyle…(MT/NV)